4 Şubat 2024 Pazar

Hedefe Ulaşıldı: Lozan'dan İzlenimler

Gezip görmeye, yeni yerler keşfetmeye çok meraklı biri hiç bir zaman ol(a)madım. Hatta bir yerleri sahiplenip oranın yerlisi olmak bana hep daha güzel geldi. Buna rağmen bir yer vardı ki görmeyi, belki de o ortamda bulunmayı çok istiyordum: Lozan! On yıl önce işe başladığım Philip Morris’in merkezi İsviçre Lozan’da olduğu için oraya giden arkadaşlarımdan hakkında pek çok şey duyduğum Lozan’ı görmeyi hep istemiştim. (PMI’da 10 yıl nasıl geçti merak ediyorsanız: https://volkanyorulmaz.blogspot.com/2023/08/pmida-10-yl-bitti-ya-simdi.html) Ne yaptığım iş ne de bulunduğum pozisyon oraya gidecek fırsatı 2023 yılı Aralık ayına kadar bana getirmemişti. Ancak 2023 yılını bitirmemize günler kala aldığım bir maille Sürdürülebilirlik konusunda bir workshop’a katılmak için davet edildiğimi öğrendiğimde çocuklar gibi mutlu olmuş hatta toplantıya fiziksel olarak katılacağımızı daveti atan yöneticimizle teyit etme ihtiyacı duymuştum. (Neden sürdürülebilirlik konusunda bir workshop’a Türkiye’den kalkıp gelecek biri seçildi diye merak ederseniz: https://volkanyorulmaz.blogspot.com/2023/05/surdurulebilirlige-adanms-4-hafta-pmi.html)

Evet, gerçektende 2024 yılının Ocak sonunda Lozan’a gidecektim! Vakit kaybetmeden Schengen vizesi ve red carpet başvuru süreçlerini başlattım. Ocak’ın ilk haftası bu işlemler tamamdı. Ardından bilet ve otel rezervasyonu, sömestre tatili için İzmir, dönüşte Bursa ve İstanbul’da bavulu toparlama derken 29 Ocak sabahı 6’da Lozan’a gitmek üzere İstanbul Havalimanı’na ulaştım. Bu tarz yurtdışı ziyaretlerde mümkün olan en erken uçağı seçmeyi tercih ediyorum. Belki biraz yorucu oluyor ama toplu programlar başlamadan önce şehri kendim keşfedebileceğim özel zamanım oluyor. (Benzer yöntemi yakın zamanda gittiğim Belgrad seyahatinde de uygulamıştım. Belgrad hatıralarım için: https://volkanyorulmaz.blogspot.com/2023/11/belgrada-gittim-ama-ne-gidis.html)
Oradaydım!
Yaklaşık üç saatlik uçuşum sonrası aradaki saat farkı sebebiyle bindiğim saatten yerel saat ile bir saat sonra Cenevre’deydim. Tren ile Lozan’a geçeceğimi biliyordum, hatta gitmeden arkadaşlarımdan tren için ne tarafa yürümem, nereden bilet almam gerektiği gibi ipuçlarını öğrenmiştim. Memleket düzenli olunca her şey de planlandığı gibi aktı, biletimi aldım, gelen ilk trene bindim. Evlere, bahçelerine, göl manzarasına bakarken elli dakikalık yolculuk adeta aktı. Bu arada tren bileti alırken arkamda bekleyen bir başka yolcu olduğu için seçimleri dikkatli okumadan yapıp bileti almıştım, yolculuğun ortasında bilet kontrolü esnasında oturduğum bölümün birinci sınıf biletimin ise ikinci sınıf olduğunu söyleyen görevliden hemen özür dileyip yerime geçtim.

Lozan garına geldiğimde havanın beklediğim kadar soğuk olmadığını ve hala sabahın erken saatlerinde olduğumuzu gördüğüm için kalacağım Mövenpick otele yürüyerek gitmeye karar verdim. Google Haritalar bana 18 dakikalık bir yürüyüş mesafesi veriyordu. Lozan bahsedildiği kadar sakindi, yolda tek gürültü bavulumun tekerleklerinden geliyordu. Hayran bir şekilde evlere, balkonlarına bakıp fotoğraflar çekip Migros’tan bana enerji verecek çikolatalarımı alıp otele geçtim. Erken gelmeme rağmen beni üzmediler, odamı hazırladılar, konaklamam süresince kullanabileceğim metro ve otobüs geçiş kartımı verdiler. İlk kez ülkeye ve şehre geldiğimi anlatıp gezmek ve alışveriş yapmak için nereye gidebileceğimi sordum, harita üzerinde işaretleyip otele yüz metre ötedeki metro istasyonu ile gidebileceğimi söylediler. Yabancılık çekilemeyecek kadar kolay gözüküyordu ve gerçekten de anlattıkları kadar kolay oldu. Eşyalarımı odaya bırakıp biraz dinlenip mailleri cevapladıktan sonra tavsiye edilen Lausanne Flon’a gittim. Gezdiğim mağazalardaki fiyatları sürekli 35 ile çarparak TL’nin CHF karşısındaki durumuna üzülüp fırsat alışverişinden ziyade sadece hatıra alışverişi yapılabileceğini, İsviçre’nin dedikleri kadar pahallı olduğunu anladım. Ama yine de güzeldi. Sadeliği sevenler, sakinlikte mutlu olanlar için uzun ve kaliteli hayatın kapısını açacak bir yerdi.

Pazartesi (mesai) günü, saat sabah 10 civarı
Otele dönüp ilk akşamki toplu yemeğe gitmek için hazırlandım. Rezervasyonu yapan arkadaşım, İsviçrelilerin rezervasyon saati konusunda çok hassas olduğunu, mutlaka belirtilen saatte mekanda olmamız gerektiğini anlattı. Ekipte daha önce Lozan’da yaşamış olan arkadaşlarımız olduğundan konaklamamız süresince iş yemeklerinin yendiği restoranlar yerine lokallerin tercih ettiği mekanları seçmişler. Bence de böylesi daha kültürü gözlemlemek açısından daha iyiydi. Zaten Google Translate ile kameraları açıp Fransızca menüleri Türkçe’ye çevirip takıldığımız yerde “bu nasıl bir yemek adı ya?” Diye sorabileceğimiz Türk dostlarımızın masada olması büyük bir konfor sağlıyordu. On bir gibi yemekten kalktığımızda rahatlıkla otobüsümüzü bir kaç dakika içinde bulup otelimize geçtik.Ertesi gün HQ ofisteki ilk günümüzdü. Hep websitesinde ve yıllık raporlarda gördüğüm Philip Morris International yazılı cam duvarın yanından geçip ofise giriş yaptığımda şampiyonalar ligi atmosferini hissettim. Toplantı odamızı ararken birbirinden farklı dizayn edilmiş çalışma alanlarını görünce aslında çok beğendiğim İstanbul ofisimizin zamanın gerisinde kaldığını düşünmeye başladım. Planlandığı saatte başlayan toplantımız öğle yemeğinin bile masamıza kadar geldiği yoğun bir içeriğe sahipti. Toplantıdan çıkarken önümüzde hedeflerimiz ve planımız mevcuttu.

Ekiple Keyifli Bir Yemek
Akşam yine restorana mahçup olmayacak şekilde rezervasyon saatimizden hemen önce mekana gittik. Bu kez neredeyse tüm workshop ekibiyle yemekteydik. Keyifli sohbetle beraber arkadaşlarımın çoğunluğunun Risotto tercihine karşı Ravioli seçimimle doğru kararı vermiştim. Tadı damağımda kaldı desem abartı olur ama kokusu baya bir etkileyiciydi. Workshop için son akşamdı ancak benim Lozan’da iki günüm daha vardı. Bu sebeple arkadaşlarımla vedalaşıp geceyi bitirdim.

Lozan’daki üçüncü günümde ofise tek gittim. Giriş yapıp asansörü çağırdığımda bir süprize karşılaştım: CEO Jacek Olcak. Şaşkınlıkla sadece “Good morning” deyip karşılık aldıktan sonra kafamı öne eğdim. Hazırda bir “elevator pitch”im olsaydı acaba ne olurdu? O gün çalışacağım Duty Free ofisini tea lady’lere, temizlikçi abilere sorsam da kimse yardımcı olamadı. En sonunda bir tea lady cebindeki telefonu çıkarıp MS Teams’i açıp görüşeceğim kişilerden birinin profiline girip odasını nasıl bulabileceğimi tarif edince hazine bulmuş gibi sevindim. Öğle yemeğinde daha önceden yaptığımız plana sadık kalıp iş yaptığımız arkadaşlarımızla olduk. Ofiste balıktan fast-food’a, kahvaltıdan tatlıya kadar servis yapan bir restoranın olması ve bunların hazır ya da dondurulmuş ürünler olmaması dikkatimi çeken önemli bir konfor alanıydı. Bir süredir beraber çalıştığım mentörüm de öğle yemeğinde bize katıldı ancak çok fazla paylaşımda bulunamayınca akşam da beni yemeğe çıkardı. Mesai sonrası beraber bir Lübnan restoranına gittik, gelecek için planlar yapıp yine tavsiyelerini aldım. Çıkışta da ofisin önünde bir hatıra fotoğrafı çektirmesek olmazdı.
Mentör=Akıl Hocası
Lozan’daki son günüm dönüş günü olması sebebiyle sabah erken uyanıp bavulumu hazırlayıp son kez manzarasını çok beğendiğim huzurlu gölün çevresinde dolaşıp yelkenlilerin fotoğrafını çektim. Saat sekiz olduğunda Migros açıldı ve yaptığım pazar araştırmaları ve Türk arkadaşlarımdan aldığım tavsiyeler sonucunda İsviçre’deki fiyat performans ürünü Victorinox mutfak bıçaklarından kendimize ve ailelerimize satın aldım. Türkiye’de bulmamızın zor olacağı çikolatalardan da sepete ekleyip otelden çıkış aldım ve ofise geçtim. Bu kez çalıştığımız ofisi kendim bulabilecek kadar HQ’yu tanıyordum. Lozan’a kadar gelmişken görüşmek istediğim Türk arkadaşlarımla da ofiste sohbet ettikten sonra önce otobüse binip tren garına, oradan da Cenevre Havalimanı’na ulaştım. Aynı uçakta Nevzat Aydın’ı görünce bir kez daha İsviçre’nin sosyo-ekonomik koşulları hakkındaki düşüncem doğrulanmıştı. 
Nevzat Aydın da olsa, business class ta olsa o sıraya girilecek
Özetleyecek olursam, hep görmek istediğim İsviçre ve özellikle Lozan’ı görmek beni çok mutlu etti. Bunun için gerçekten şükrediyorum. Profesyonel açıdan bakacak olursam, orada işim açısından karar verici ya da yönlendirici pozisyonda pek çok kritik roldeki paydaş var. Buralarda onlarla olmak, fikir alışverişinde bulunmak kesinlikle çok değerli. Tatil için ailemle gelmeyi, MS Teams bildirimlerinden, Outlook’taki acil maillerden uzak doğanın ve dinginliğin tadını çıkarmayı çok isterim. Kim bilir belki bir sonraki sefer ailece bu gemiye bineriz. Neden olmasın?






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google adsense

Analytics