Yeni
kitaba başlıyorum bu akşam: Robert Capa'yı Beklerken
Kitabın yorumlarını okurken ilginç bir
şey buldum:
Robert Capa'yı Beklerken'i okumaya
başladığınız anda Nazilerin Yahudilere yaptıkları katliamın nasıl da şiirsel ve
iç acıtıcı bir şekilde cümlelere döküldüğünü hemen fark ediyorsunuz.
Robert Capa'yı Beklerken okunduktan sonra bir süre daha okuruyla kalan kitaplardan. Bir yandan
savaşın acımasızlığına tanıklık ederken bir yandan da aşkla ve fotoğrafla
direnenlerin hikâyesi…
Eser için Doğan Kitap’ta yazılanlar ise
bu şekilde:
20. yüzyıl savaşlarının en çarpıcı görüntülerini insanlığın belleğine kazıyan fotoğraflar için deklanşöre basan kişidir “Robert Capa”. Bir efsane isim. Bu efsaneyi yaratan da tutkulu bir aşktır. Capa’nın yoldaşı ve meslekdaşı Gerda Taro ile yaşadığı maceralı ilişki.
“Ama kendini ona en yakın hissettiği zaman Hanoi’nin birkaç kilometre uzağında, Doai Than yolunda olduğu andı. Capa uzun zamandır hiçbir şey hissedemeyinceye dek içerek ciğerlerine zarar veriyor, artık onsuz yaşamaktan bıkmış, öldürülmek için imkânsızı uyguluyordu. Sıcaklık, nem, tahtakurularıyla dolu sefil oteller, seher güneşinin altındaki pirinç tarlalarının parıltısı, balıkçıların tarlaların üzerinde dalgalanan sallanan sandalyelerinin kırılgan sırıkları, toprak yollarda yalın ayak pedal çeviren genç kızların salyangozları andıran şapkaları, dağların taze yeşili, bir pagodanın altın rengi sivri kuleleri, buzlu çay termosu, uçakların uğultusu, uzun çalıların arasında dolanan, dört bir yandaki Viet Minh askerleri. Giuseppe de Santis’in filmi gibi ‘Acı Pirinç’ adını taşıyan röportajı için son fotoğrafları çekmek üzere jipten atladı. Hendeğin öbür tarafında ilerleyen adamların ters ışıkta fotoğrafını çekmek üzere taze çimlerin yumuşak yamacına yavaşça, ayaklarını basmadan, çıktı ve birden, deklanşöre basmasıyla, klik, dünya parçalara ayrıldı. Doai Than’da. Hanoi’de.”
Kitabı bitirince yorumlarımı sizinle yine paylaşırım,
bağlantıda kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder