evlilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
evlilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ekim 2016 Salı

Modern Filozof ve Yeni Nesil İlişkiler


Modern ilişkilere, aşklara dair kafadaki tüm soruları bu kez bir aşk romanı yazan ‘modern filozof’ Alain de Botton’a sormuşlar. Hürriyet’te çıkan röportajdan yeni nesil ilişkilerine ilişkin kendimce öne çıkanları aşağıda toparladım:


Etrafına bir bak, herkes birlikte olmak isteyeceği kişiyi tanımlarken ‘nazik’, ‘eğlenceli’, ‘maceraya açık’, ‘etkileyici’ gibi laflar sayar. Bunları arzulamakta bir sakınca yok. Fakat mutluluğu yakalamak için biraz gerçekdışı niyetler bunlar. Modern insan hiç olmadığı kadar defolu. Bu yüzyılda, modern hayatın içinde yaşıyorsan nevrotik ve dengesiz olmaman mucize. Herkes az biraz deli, herkes belli bir seviyede ruh hastası.

Birbirinizi tanıma evresinde “En sevmediğim özelliğim mükemmeliyetçi olmam” gibi cümleler kurmaktan vazgeçin. Huysuz, deli, ruh hastası taraflarınızı aylarca halının altına süpürüp saklamanın faydası yok. O halı, elbet bir gün havalanacak. Birbirinizi tanıma faslında, arıza taraflarınızı olabildiği kadar karşılıklı dökmeye bakın. İyi gelecek.

Aşk İçin Evlenen Kalmadı

Evliliği, geri kafalı bir müessese olarak düşünmek kulağa çok cazip geliyor tabii. İnsan sevdiğiyle birlikte mutlu mutlu yaşayıp giderken neden bunu ele güne karşı tescil etme ihtiyacı hissetsin? Hayattaki tüm yakınlarını bir odada toplayıp “Bakın, ne kadar sevdiğime siz şahitsiniz” demek kadar saçma bir şey olabilir mi? Dünyada her beş kişiden dördü yapması gereken bir şey olduğu için evleniyor. Düzen böyle işliyor. Tanrı bizden bunu istiyor.

Günümüz evliliklerinin çoğu dayatma ürünü. Ya da başka başka sebeplerin sonucu: Anne-babanı memnun etmek, rahata ermek, sosyal baskıdan kurtulmak, çocuk sahibi olmak diye uzar gider liste. Âşık olmak, maalesef sıralamanın en altında. Sırf aşk için evlenen kalmadı ki evliliğe olan inancımız kalsın.

Modern aşk fikri, birini sevmekten çok birine hayranlık duymakla güçlü bir şekilde ilintili. Birinin zihnine ve/veya fiziğine hayranlık duymakla başlar aşk. Karşımızdakini her geçen gün daha zeki, cesur ve güzel bulmaya başlarız.

İnsan doğası bu; hayatı boyunca sürekli hayranlık duyacak, yörüngesinde dolanacak bir ışık arar durur. Aslında insana değil, ‘âşık olma’ haline âşık olur dururuz.

Modern hayatta başkasının mutluluğunu, kendi mutluluğundan önce düşünebilir misin? Geçmiş yüzyıllarda bu çok mümkündü. İnsan hayatının kapladığı alan sınırlı, dünyası daha küçüktü. Hayattaki seçeneklerinin sonsuz olduğu bir düzende, kendinden vazgeçebilmek hiç de kolay değil.

Hepimiz Yalnız Ölmek Zorundayız

Hayatta bizi gerçekten anlayan birinin olması teknik olarak mümkün değil.

Sevgilinizle istediğiniz kadar aynı görüşe, zevklere, ilkelere sahip olun; şiddetli ölçüde bir uyumsuzluk her zaman baş gösterir. Sebebi basit: Dünyaya farklı zamanlarda gelmişsiniz, başka ailelerin ürünüsünüz, deneyimleriniz farklı. Bir manzaraya karşı aynı şeyi düşünmek mümkün değil. Mavi gökyüzüne karşı biri yanındakinden son derece romantik ve büyüleyici cümleler duymayı beklerken, öteki belki de bu kareyi azap verici derece banal buluyor.

Hayatımızdaki insan bizi bir noktaya kadar anlayabilir, gerisi hep yalnızlık. İstediğimiz kadar evlenelim, âşık olalım, biriyle aynı evi, hayatı paylaşalım; bu, günün sonunda yalnız olduğumuz ve yalnız öleceğimiz gerçeğini değiştirmiyor.

Hepimiz yalnız ölmek zorundayız. Doğa böyle işliyor.

Şu hayatta yaşayacağımız en utanç verici yüzleşme: Yalnızlığı kabullenmek. Gerisi kolay. Bununla barışmadan başlayacağınız her ilişki sakat doğar, sancılı geçer, saf mutluluk getirmez.

Bir yandan yaşı ilerleyen her bekâr insan, “Yalnız yaşlanacağım” korkusuyla ilişki peşinde. Yapılan en büyük hata da bu zaten. İnsanların çoğu gerçekten âşık olduğu için değil, yalnız kalmak istemediği için bir ilişkiye başlıyor, hatta evleniyor.

Mutlu bir hayat, sağlıklı bir ilişki için önce yalnızlığımızı kabullenmemiz gerekiyor yani... Hayatı boyunca aslında yalnız olduğunu, idrak eden, hayatı daha hafif, daha sorunsuz yaşar. Rahatlar bir kere. Daha yaratıcı olur. Şarkılar söyler, şiirler yazar, kitaplar üretir. Bambaşka bir mertebede yaşar, üretir. O seviyeye ancak kendi kendine yetebildiğini fark eden insan erişebilir.

Kendi kendine yetebilen bir insan sağlıklı, mutlu bir ilişki kurabilir, bir başkasını gönülden sevebilir. Başkasının düşündüklerini tekrar edip durmaz, kendine ait bir görüşü vardır çünkü. Daha dikkatli dinler, kendini dinlemekten antrenmanlıdır çünkü.

Vücut Evrimini Tamamlasa da Kafa Değişmiyor!

Dünya üzerindeki 7 küsur milyar insan arasında elbet sizi en iyi anlayacak, ruhunuzu tamamlayacak bir avuç insan var. Kim bunlar, neredeler, en ufak fikrimiz yok. Belki az önce sokakta yürürken yanımızdan geçti gitti, belki iki hafta önce Sydney’de hayatını kaybetti, kim bilir... ‘Big Data’, hepimizi kodlayıp etiketleyerek dev bir bilgi havuzuna atmadan kiminle nasıl kusursuz bir uyum sağlayacağımız bilinemez.

Çocuklarla kurduğumuz ilişkiyi düşün... Ufak yaştakilere karşı sonsuz bir toleransımız vardır. İster durduk yere çığlık atsınlar, ister elindeki oyuncağı garip bir şekilde yerden yere vurmaya başlasınlar; ‘çocuk’ der geçeriz, huysuzluğunu uykusuz olmalarına ya da acıkmalarına veririz. Oysa bir de yetişkinlerin ilişkilerdeki davranışlarına bak... Eşiniz, annenizin doğum günü partisine işi yüzünden geç kaldıysa gününüzü mahvetmek istiyordur. Eve gelirken diş macunu almasını birkaç kez hatırlatmasına rağmen unuttuysa kesin yapmak istemediğiniz bir şeyin öcünü alıyordur. Kulağa başta garip gelse de bilimin de kanıtladığı bir gerçek var: Yaşımız kaç olursa olsun, hepimiz, az biraz çocuk kalıyoruz. Dışardan koca yetişkin bireyler olarak gözükebiliriz. Vücut, fiziksel değişimini, evresini tamamlasa da kafa değişmiyor.

Boşanmak da Evlilik Kadar Kutlamaya Değer Olmalı

Maalesef hayat her zaman aynı iyimserlikte ilerlemiyor. “Evet” demeden önce sarf ettiğimiz büyük laflar, farkında olmadan bizde ağırlık yapıyor. Bu yüzden, sözünü yerine getirmediğinde yenilmiş hissediyorsun, boşanma eşiğine geldiğinde insan karşısına çıkamayacak kadar utanç içinde buluyorsun kendini. Oysa boşanmak da evlilik kadar kutsal ve kutlamaya değer olmalı. Evlilik öncesi verilen yeminler yüzünden boşanmak bir insanın başına gelip gelebilecek en kötü şeymiş gibi gözüküyor.

Derin Sohbet Her Zaman İyi Seksi Döver

Karşınızdaki kişiyi bir an önce soymayı değil uzun ve güzel sohbet etmeyi hayal edin. Burnu, gözleri ne kadar ilgi çekici olursa olsun bir süreden sonra gözünüz alışacak, sıradan gelecek. Birbirinizi, saatlerce sıkılmadan konuşacak kadar enteresan bulmuyorsanız, o ilişkiden hayır gelmez. Çoğumuz farkında değiliz ama günün sonunda derin ve ilginç bir sohbet, her zaman iyi seksi döver.

Tercihimiz, başta seks gibi gözükür. Ama asıl kazanan, sohbeti güzel olan olur.

27 Ekim 2013 Pazar

Kim Demiş Starbucks’ta Evlilik Teklif Edilmez Diye!

Evlilik teklifi almak bir bayan için ne kadar özelse biz erkekler için de evlilik teklifini organize etmek o kadar özeldir. Sizleri 2010 yılına götürüp, o özel günümü paylaşmak istiyorum.

2007 yılından beri flört ettiğim kız arkadaşımla ilişkimiz oldukça iyi gidiyordu. Tek sorun aradaki mesafeydi. Okurken ben İstanbul’daydım, o ise Ankara’daydı. Üniversite bittikten sonra ikimizde ailelerimizin yanına döndük: o Bursa’ya, ben İzmir’e. Farklı şehirlerde yaşayan sevgililerin en büyük ihtiyacı biraraya geldiklerinde rahat vakit geçirecekleri bir ortam arayışıdır.

Bizim için Starbucks hep bu ihtiyacı karşılayan yer olarak ilişkimizin flört devresinde önemli rol oynamıştı. Ankara’da Armada’daki, İzmir’de Ege Park’taki ve Bursa’da Zafer Plaza’daki Starbucks’lar birbirimizi tanımak, özlem gidermek ve gelecek planları yapmak için buluşmalarımızda en çok vakit geçirdiğimiz yerler olmuştu.

2010 yılında askerden geldikten sonra ilişkimiz Türk örf ve adetlerine paralel olarak hızlı bir gelişme sürecine girdi ve sözlendik. Arayı fazla açmamak için de takip eden ay nişan yapalım diye ailelerimizle birlikte kararlaştırdık. O bir aylık süreçte hem yeni girdiğim işime adaptasyonu hem de nişan için bohça(!) hazırlıklarını tamamladım. O yoğunlukta Bursa’ya gidecek vaktim olmadı ama bu nişan öncesi evlenme teklif etmem gerektiği gerçeğini değiştirmedi. Önce içime sinen o tek taşı aldım sonra da evlilik teklifi için Bursa’da Nilgün’lere (eşim) yakın bir restoranda rezervasyon yaptırdım. Nişan Cumartesi olacaktı ve işe yeni girdiğim için Cuma izin almak gibi bir lüksüm yoktu. Bu sebeple Cumartesi sabahı İzmir’den ailem ve bohçamızla yola çıktık. Arabada yaşlılar olunca hız kurallarına uymak farz oldu ve biz öğlen vakti Bursa’ya geldik. Kız tarafı “uzak yoldan geldiniz illa yemeği biz de yiyeceksiniz” deyince restoranı arayıp rezervasyonu 1 saat öteledim. Ama yine evdeki hesap çarşıya uymadı: ailelerin sohbet havasında oturduğu yemek sofrasından kalkmamızla birlikte uzaktan bir akrabanın terminale yaklaştığını haberini aldık. Evin gençleri olarak onları karşılamak bize düştü, gecikmeli gelen otobüsten akrabaları alıp tekrar Nilgün’lerin eve giderken bu kez restorandan arayıp geciktiğimi bildirdiler. Sürpriz bozulmasın diye telefonda sadece “iptal edin” diyebildim ama artık sürpriz imkanı kalmamıştı, çünkü Nilgün benim telefonla konuştuğum sırada nişan fotoğrafçısını arayıp “bi yarım saate oradayız” demişti. 

Teklifi nasıl edeceğimi kafamda kelimesi kelimesine anbean kurgulamıştım ama şu an o plandan bambaşka bir şekilde işliyordu herşey. Fotoğraf çekimi için Zafer Plaza’nın otoparkına arabayı park ettiğimizde içimden “buraya her gelişimde mutlu oluyordum ama bir de şu an ki stresime bak” diye geçirdim. İşte o an bana bu alışveriş merkezini sevdiren yegane şey geldi, Nilgün’e “gel nişanlanmadan önce bi Starbucks keyfi yapalım” dedim. Vaktimiz yok dese de onun da bu keyfe hayır diyecek hali olmadığı için ikna etmem zor olmadı. Ceketimin cebini kontrol ettim, emanet (tek taş) ordaydı. Şans da bana gülmeye başlamıştı, biz girerken köşedeki kuytu masa boşaldı. Nilgün favori koltuğuna oturdu, ben sıraya girip White Chocolate Mocha’larımızı söyledim. Yanına oturdum ve ilkokulda Andımızı ezberden okuyan o çocuk gibi kafamdaki tüm cümleleri sular seller gibi dizdim, teklifim sonrası tek taşı ve hazırladığım mektubu aşkıma sundum. Nişanlanmamıza sayılı saatler kala artık evlenme teklif etmem diye düşündüğünden kendisi için hem zaman hem de mekan olarak gerçek bir “sürpriz” olmuştu. Neyse ki cevabında herhangi bir sürpriz olmadı!

Hani derler ya Tanrı’yı güldürmek istiyorsan plan yap diye, işte bu söze atıf yapan bir gün geçirmiştim. Starbucks’ta gelen evlilik teklifi bence ilişkimizdeki konumundan ötürü de çok isabetli oldu. Birinci senemizi de İzmir Ege Park’taki Starbucks’ta aynı menü ile kutladık. Kim bilir belki 3. senemizi Amsterdam’daki Starbucks’ta kutlamak nasip olur…



21 Mayıs 2011 Cumartesi

Düğün Planları Başlasın!

Bugünümü düğün hazırlıklarına ısınma turlarına başlama günü olarak değerlendiriyorum. Sabah kahvaltı sonrası oturdum, önce yabancıları okudum, sonra bizim yerlileri. Tabi biraz kültür farkı var, ama arada büyük uçurumlarda yok. Herkes zevkine göre düğün organizasyonu konusunda önerilerini sıralamış. Bu işe girdik bir kere, daha çok şey okur, yazar, uygularız ama şu aşağıdaki metin bir başlangıç olsun. Yazar kişi fena şeyler paylaşmamış bence...

Yaklaşık 4 ay önceden fotoğrafçınızı ayarlayın: Yaz aylarındaki iş yoğunluğunu göz önüne alarak birçok detay gibi fotoğrafçınızı da önceden ayarlamanız gerekiyor. Aysun Sarı'nın bu konuda en güzel sonuca ulaşabilmeniz için önerisi; fotoğraf çekimlerini düğünden bir hafta önce farklı ve doğal mekânlarda gerçekleştirmek. Böylelikle sıra dışı ve doğal fotoğrafları bir ömür boyu keyifle saklayabilirsiniz.

Acil durum paketi hazırlayın: Düğün gününüzle ilgili olumsuzlukları da düşünmek zorundasınız. Gelinliğiniz kirlenebilir, sökülebilir hatta yırtılabilir. Bu nedenle her daim tetikte olmalısınız. Aysun Sarı, "Biz düğün perisi olarak her şeyi düşünmek zorundayız. İğne, iplik, makas veya gelinliğin kirlenmesi durumunda kullanılacak pudradan, herhangi bir yırtılma ihtimaline karşı şeffaf banda kadar her şeyi paketimizde bulunduruyoruz." diyor.

Davetiyelerinizi önemseyin: Aysun Sarı, davetiyelerin misafirlerinize düğününüzle ilgili ilk ipuçlarını verdiği görüşünde. Ona göre davetiyeler, misafirlerinize nasıl bir düğüne geleceklerini, ne giymeleri gerektiğini ve onları ne gibi sürprizler beklediğini yansıtıyor. Bu nedenle davetiyelerde çifte ait detaylar bulunmalı ve üstünde titizlikle çalışılmalı.

Canlı çiçeklerden oluşan şık bir buket tercih edin: Buket belirlerken boyunuza ve gelinliğinize ait detayları da önemsemeniz gerekiyor. Kısa boyluysanız küçük buketler sizin için ideal. Sade ve zarif bir gelinliği tercih ettiyseniz, frezya ve erengüllerle süslenmiş bir buket, temanızla uyum sağlayacaktır. Gelinliğiniz vintage ve romantik detaylar ile süslüyse, pembe laleler ile beyaz erengüllerden oluşan bir buket tercih edebilirsiniz.

Ayakkabıyı akşam alın
Özgül İşgör (Ayak sağlığı uzmanı): Ayakkabı alışverişinizi akşam vakti yaparsanız, gün içinde ayaklarınız şişmeye başladığından düğün günü sizi zor durumda bırakmayacak ayakkabılar seçebilirsiniz. Ayakkabıyı düğün gününden önce prova edip ayağınıza alışmasını sağlayın. Derisinin yumuşak ve kaliteli olmasına dikkat edin. Yumuşak derilerin esneme payı olduğundan sorun yaşamazsınız. Çok yüksek topuklu ayakkabı seçerseniz, düğün gününün koşuşturması içinde ayaklarınız ağrıyabilir. Tercihiniz rahat ayakkabılardan yana olsun.

Dengeli beslenin
Dilara Koçak (Uzman diyetisyen): Düğün günü parlayan bir cilt ve gözler, enerjik ve fit bir vücut için her gün az yağlı süt, yoğurt, sebze, meyve, hayvansal bir protein ve dengeli karbonhidrat tüketin. Mutlaka egzersiz yapın. Özellikle tavuğun göğüs eti, yumurta, pirinç, soya fasulyesi, yulaf, fındık, fıstık, muz, patates, avokado, kuru meyveler ve somon balığında bulunan B6 vitaminini almaya özen gösterin. Bu besinler depresyon ve bitkinliği engeller. Enerjinizi artırmak için güçlü bir antioksidan olan ginseng (bitki çeşidi) alabilirsiniz.

Cilt bakımı yapın
Dr. Serpil Özyılmaz (Sema Hastanesi Dermatoloji Uzmanı): Gelin adayları mutlaka cilt tiplerine uygun ürünler kullanmalı. Yoğun stresten sivilce ve uçuk virüsü ile karşılaşılabilir. Bu nedenle stresten mümkün olduğunca uzaklaşılmalı. Yağlı cilde sahip olanlar sabah-akşam yıkama jeliyle ciltlerini temizleyip güneş koruyucu kullanmalı. Kuru ciltler için ise nemlendirici ve dinlendirici maskeleri öneriyorum. Kuru saçlar için nemlendirici bir maske yapılmalı. Yağlı saçlara sahip olanlar da arındırıcı içeriği olan şampuanlar kullanılmalı.

Google adsense

Analytics