30 Nisan 2016 Cumartesi

Eleştirirken Eleştiriye Açık Olabilmek

İnsanları eleştirmek kolaydır. Yeri gelir "neden gözünün üzerinde kaşın var?" diye bile eleştirebilirsiniz. Birilerini eleştirirken aynı şekilde eleştiriye de açık olabilmek ise bence erdemdir. Bu erdem malesef herkeste olmaz.

İşte bunun en güncel örneklerinden biri. Yatırım piyasalarının "uzman" ismi Belgin Maviş'i TV'de izleyip, interne tüzerinden youmlarını uzun süredir takip ederdim. Geçtiğimiz günlerde eleştirel bir twiti üzerine kibarca bir yorum paylaştım.

Ardından bir cevap ya da düzeltme gelmeyince bugün kaçırdığım bir şey var mı diye twitter sayfasını kontrol etmek istediğimde ise beni blokladığını farkettim.


Tabi tek farkettiğim bu değildi; insanları ne kadar kolay eleştirirken, empati yapamadığı için kendisi eleştirilen konumda olunca eleştiriyi haklı ya da haksız diye değerlendirmek yerine eleştireni kendisine düşman kabul etmeyi seçmişti. Bana da, kıssadan hisse, bir insan daha tanımak nasip olmuştu...

23 Nisan 2016 Cumartesi

Hedeflerine Giden Yol Üzerine Bir Deneme

Bir Cuma sabahı her zamankinden biraz daha erken kalkıp sevdiğin birşeyi yapmak istersin. Oturup sadece birşeyler yazmak istersin. Beynin tatil ihtiyacı sebebiyle yorgun ve yaratıcılıktan uzak olsa da, ayakların bir gün önce yapılan spor ve akşamki yürüyüşün etkisiyle ağrısa da hobin yazmaktır ve sen de yazmak istersin.

Şöyle bir düşünürsün, zaman pek hızlı geçmektedir. Yine hafta sonu heyecanı içini kıpır kıpır yaparken, bilincin de açıktır ve alttan fısıldar, "ardından yine pazartesi sendromu gelecek" der kulaklarına. Dediğim gibi vakit hızlı geçmektedir. Aklının bir kenarında yapılacaklar, aklına yazmayıp da sanal ortamdaki not kağıtlarına yazdığın yine farklı öncelikteki yapılacaklar hep birbiri ardına gelir. Allah utandırmasın, hepsi bir şekilde tamamlanıp halledilir. Bazılarının yapılmış olması tatmin eder, bazıları ise sıradandır, rutindir, hiçbir etki yaratmaz, bilinir ki periyodiktir ve tekrar gelecek, yine yapılıp bitecektir. Tatmin edenlerin artarak devam etmesi temenni edilir. Zorlayan, terleten, sıkıntıya sokanlar gelişimine katkıda bulunacak niteliktedir. Hayattaki hedeflerin ve beklentilerinle uyumlu olarak, bunların artması ve senin bunların altından başarıyla kalkman amaçlarına ulaşmanı sağlar. Tabi ki başarıya giden yol Çeşme otobanı gibi akıcı değildir; pek çok zorluk çıkar karşına...
 
Bazı algılar vardır hakkında, başkalarınca hakkında önceden edinilmiş olan. Öncelikle bunlardan negatif olanları yıkman beklenir senden. "Benim yolum birdir, eğilmem, bükülmem" dersen seni değerlendirecek pozisyonda olanların senden bekledikleri değişimi de sağlayamayacağını bilmen gerekir. Hal böyle olunca, aklının bir köşesinde başarıya giden yol için değişime açık olma ve değişimi yönetme becerisine sahip olma şartı yer edinir. Ama bu tek başına yetmez. Fırsatlar çok önemlidir, bazıları sunulur, bazıları ise yaratılır. Mesela yukarıda anlattığım şu zorlayan, terleten, sıkıntıya sokan işler vardır ya, işte bunlar aslında fırsattır, kendini gösterip potansiyelini dışarı vurmak için. Ama bu fırsatlar bazen senin şansınla karşına çıkar, bazen senin önceki başarılarından ötürü sana sunulur, bazen de senin kovalaman, takip etmen, ikili ilişkilerine önceden yaptığın yatırımlar (bugün buna bence "network" deniliyor) sonucu sana gelir. Gelirken bazen altın tepside sunulur, bazen confidential diye başlayan bir mailde, bazen de sırtın sıvazlanıp motivasyon konuşması eşliğinde yapman gereken tanımlanır.
 
Görevi kabulun sonrası (pek tabii ki de aksi beklenmediği gibi kabul süreci de yaşanmaz, olay sadece kafada biter) işe koyulurken farkı yaratacak şey bence iyi plan yapmaktır, bunun içinde zamanı iyi yönetmek de mevcuttur. Bazı zorlu projeler, senin tek başına altından kalkamayacağın, başkalarıyla yolunun mutlaka kesişmesi gereken, birileriyle ya ortak çalışacağın, ya da onlardan veri ya da bilgi-yorum alman gereken türdendir. Bunu yaparken doğru insanları bulmak senin önceki tecrübelerinden elde ettiğin birikimin ya da çevrenden elde edeceğin yönlendirmelerin etkisiyle olacaktır.
 
Senden bekleneni verilen zaman içerisinde hazırlar, ilgililere sunarsın. Buradaki sunuş, çalışmayı yapıp, "ektedir" şeklindeki bir mail kadar basit ya da onlarca kişinin katılıp tüm gözlerin üzerine kitleneceği arkanda efektli, animasyonlu powerpoint slidelarının akacağı bir sunum da olabilir. Aslında sunumun, görevin sana tanımlandığı andan itibaren işi yürütmeye başladığın andan itibaren başlamıştır. İnsanlar, özellikle seni değerlendirecek pozisyonda olanlar, o andan itibaren senin projeni takip ediş şeklini, verileri elde etmeni, diğer kişilerle iletişim yöntemlerini, çalışmayı zamanında ve beklenen nitelikte finalize etmeni ve bunu sunmanı bir süreç şeklinde izler. Hakkındaki gelişim alanlarının bu projede esnasındaki güncel durumunu görüp yeri geldiğinde sana feedback verir. Sen bu geribildirimleri alsan da, gelişime ve değişime inansan da, çabalasan da bazılarının adeta kalıtımsal olduğunu hisseder ve yıkmakta zorlanırsın. Hani şu bel çevresinde biriken yağlar gibi, ne kadar egzersiz yaparsan yap, yıllarca o bölgede birikmiş durumda olan yağlar varsa, uzunca bir süre o yağlar egzersize dayanır. Ama yine de bilirsin ki egzersizle ve sporla tahta gibi fit olmayı başarmış olanlar vardır. İşte bu yüzden değişime ve gelişime inanmaya devam edersin kendinle başbaşa kaldıkça. Olacak dersin, olması için sebepler bulursun. Yolun sonundaki ışığın sana getireceği refah senin itici gücün olur. Bazen başka insanlardan destek alırsın, onların başka hayatlarda yaşanmış olan tecrübelerinin bir kısmı senin hayatına adapte edilebilir durumdadır, bazıları ise malesef senin hikayende kullanılabilir durumda değildir. Bazen amir, bazen seni dışardan izleyebilen bir iş arkadaşı, bazen mentor ya da koç, bazen katıldığın eğitimdeki bir eğitmen, bazen de bu konularda akademik çalışmalara imza atmış bir uzmandan elde edebildiklerini yanına koyar, gelişim alanlarını tamamlamaya ve hedefine ulaşmaya çalışırsın.

İşte o hedefe ulaşınca belki yepyeni ve zorluk seviyesi çok daha yüksek yeni hedefler seni bekleyecektir ama sen öncelikle o yolun sonunda gördüğün ilk ışığa odaklanmışsındır. O ışığı görüp de ona ulaşmak isteyen herkesin yolu açık, başarıları daim olsun.
 
 

5 Nisan 2016 Salı

İyi ki Doğdun Aşkım!

İyi ki doğdun, iyi ki de benim biricik eşim oldun diye başlamış metne yazar. Sonra karısını neden bu kadar sevdiğini düşünüp, kalbini iyice ısıttıktan sonra yazmaya devam etmiş...

Bu metnin yazarının eşi, sözkonusu metnin yazarı için hiç bilmediği bir şehir olan İzmir'e 2011 yılının son baharında taşınıp ailesini ve sevdiklerini Bursa'da bırakacak kadar fedakarmış. 2013 baharından beri evliliğinin meyvesi olan biricik bebeğini birey haline getirmek için işinden, arkadaşlıklarından, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarından vazgeçerek yeri geldiğinde eve kapanacak, yeri geldiğinde saatlerce oğlu Okan'ın yanında yatıp uyumasını bekleyecek kadar ailesine tutkuyla bağlıymış. O eş, o anne bir yandan burnu tıkanan oğluşunun burnuna sprey sıkmak için şekilden şekile girerken, bir yandan da her daim aç olan sevimli yaramazı için hazırladığı kekin fırında yanmaması için ince hesaplar yaparmış. Akşam olup da bu annenin eşi işten yorgun gelmişse, ve bir de evde hala çalışması gerektiğini söylerse, bu kez evde sessiz bir ortamı sağlama sorumluluğu yine bu mükemmel eşin omuzlarına binermiş. Hassas kocasını ve "mamamama" canavarı atarlı oğlunu idare eden bu anne kırk yılda bir bi düğün dernek olduğunda bile ancak evden sessizce kaçarak kendine vakit ayırıp saçına fön çektirebilecek vakti bulabilirmiş.

İşte bu fedakar annenin adı Nilgün'müş ve bu metnin yazarının adı da Volkan'mış. Volkan, Nilgün'ü çok severmiş. Oğulları Okan da annesini çok severmiş, her ne kadar şimdilik sevgisini kelimelere dökemese de küçük arabalarını isterken gösterdiği tüm sevimliliği aslında annesine olan sevgisini göstermek için de hazırmış. Nilgün'ün 6 Nisan doğum günüymüş. O'nu çok seven eşi ve oğlu da bu mutlu günü can-ı gönülden kutlarmış. Sevinç yumağı oluşturmadan önce de O'na "İyi ki doğdun! Seni çok seviyoruz!" diye hakkını vererek haykırırlarmış (Okan kelimeleri tam olarak telafuz edemese de haykırmayı duble yaparak kendini affettirecekmiş)...

Google adsense

Analytics