29 Mayıs 2017 Pazartesi

Kim Korkar Uçaktan!

Herkesin sevdiği, hatta belki biraz da abartılı sevdiği şeyler olabilir. Oğlumuz Okan için de her türlü ulaşım aracı ilgi çekicidir ama tren ve uçağın yeri apayrıdır. Hafta sonları metro ile gezilerimiz vevimizin önüne tramvay durağı gelmesiyle trenlere olan ilgisini bir nebze dindirince sıra uçağa gelmişti. Uçak için destinasyonu üniversite yıllarımızın geçtiği Ankara olarak seçtik ve hem annemizin, hem de benim sevdiğimiz dostlarımızla biraraya gelmek için programlar yaptık.

Önceki uçuşlardan gözlemlediğim ağlayan, huysuzluk yapan bebek ve çocukları hatırlayınca uçuş öncesinde acaba böyle bir sorun yaşar mıyız diye ister istemez bir endişem vardı. Seyahatten bir hafta öncesinde artık Okan ile yaklaşan uçuşumuza dair açık açık konuşup kendisini de hazırlamaya başladık. Onu hazırlamaya çalışırken tabi kendimiz de hazırlandık. 27 Mayıs Cumartesi yani yolculuk sabahı bile yabancı sitelerde çocukla ilk uçuşta yapılması gerekenler konularını okuyup yanımıza sakız, tablet, ekstra oyuncak alıp kendimizi de zorlu olabilecek bu yolculuğa hazırladık.

Havaalanına ulaşmamızla birlikte aslında hiçte endişe edecek bir durum olmadığının ilk sinyallerini almaya başladık. Yüzü gülen Okan ağzı kulaklarına varırken meraklı sorularını bize ve hayran gözlerini çevreye yöneltti. Biz de onun için ileride "arşiv"lik nitelik taşıyacak bol bol fotoğraf çektik. Kontrolleri geçip, zamanın gelmesiyle uçağa bindikten sonra Okan sabırsızca uçağın uçması için kendince tempo tuttu. Açıkçası Okan ile annesi kalkışta rolleri değişti. Kalkışa geçilmesiyle adeta mest olan Okan bu kez şehre yukarıdan bakmaya ve yakınından geçtiğimiz bulutları incelemeye verdi kendini. İnişte de yolculuğu büyük bir çoşku ile sonlandıran Okan bileti aldığımız günden bugüne kadar olan kafamızdaki tüm soruları silmişti ve içimizi ferahlatmıştı.

Haydi girelim artık alana...

Alandayız, hedefe yaklaşıyoruz...

Uçağa binmemize saniyeler kala...

Ve Okan yerini alır...

Hazır mıyız?

Tabii ki de hazırız!

Bazı oyuncaklarımız da bu ana şahit olmalı...

Okan, bulutları hiç bu kadar yakından görmemişti...
Ankara Esenboğa Havalimanı'nda Nilgün'ün üniversite yıllarından yakın dostu Nilay ve tatlı ailesi Eren ve Mira bizi karşılamasından sonra, bir başka dostumuz, yeni anne Oya ve yeni baba Eray'ın mutlu yuvasında Tuna bebeği görmek için yola çıktık. Oya'larda 3 "çocuklu" çift olarak beraber güzel vakit geçirdikten sonra bu kez Nilay'larla önce üniversite yıllarımızın geçtiği Hacettepe Üniversitesi Beytepe kampüsünü ziyaret edip ardından evlerine misafir olduk. Eren'in aldıklarını Nilay bi güzel pişirip sunduktan sonra Okan ve Mira beraber oynama konusunda yol aldılar. Ardından ilk işim PricewaterhouseCoopers'tan dostum Mehmet, eşi Şenay ve oğlu Demir ile bize katıldı. Çocukların kaynaşması ile biz de hem rahat nefes aldık, hem de gelecek için umutlandık.

Ardından Nilay'lara veda edip Mehmet'lerle beraber akşam yemeği yiyeceğimiz Güloğlu Kebap'a geçtik. Demir ile trambolinde çılgınca zıplayan Okan o kadar çok terledi ki bir kaç kez üstünü değiştirmek zorunda kaldık. Neyse ki yorulan Okan, Şenay'lara gittiğimizde hiç yabancılık çekmeden sızdı ve biz de yetişkinler olarak biraz başbaşa kalıp sohbet etme şansı bulduk.
Yemek varsa Okan'ın yüzü güler...

Ama yemek varsa Okan'dan uzun süre poz vermesini bekleyemezsiniz...

Pazar sabahı mekan değişse de güne erken başlama özelliği değişmedi. Bu kez saat 9 olmadan GMO Simitçii'de pazar kahvaltısı için yerimizi aldık. Keyifli bir kahvaltının ardından dışarıda yağmur yağmasıyla eve çekildik. Çocuklar oyuncaklarla, anneler mutfak işleriyle, babalar da alışverişle ilgilenmeye koyulunca herkes paylaşımda bulunup hem rahatladı hem de tatilin tadını çıkardı. Ne yalan söyliyeyim, Mehmet ile bir araya gelmek, bana iyi gelmişti ki Nilgün de yüzümün devamlı gülen halinden bunu onaylıyordu. Sanırım Mehmet'e de biz iyi geldik ki hiç görmediğim kada iştahı açıldı... Öğleden sonra babalar ve oğulları olarak parkta oyun ve futbol oynayıp sonra da 2 gün sonraki doğum günü için Şenay'a pasta almak için biraz yol yaptık. Tadı damağımızda kalan bu iki günün sonunda Mehmet bizi havalimanına bıraktı ve bu kez Okan için dönüş ve yeniden uçuş heyecanı başladı.

Dostum Mehmet ile paylaşacak konular birikmişti, göletin çevresi bunun için fazlasıyla uygundu...

Babalar ve oğulları, volume 1

Babalar ve oğulları, volume 2

Operation: Happy Birthday Şenay, pasta almaya gidiyoruz.
Dönüşte de gidişteki gibi pozitif bir Okan bizimleydi. Rahat, keyifli ve meraklı bir ruh haliyle uçuş için sabırsıztı. Kalkıştan sonra ise herşey onun için çok normaldi ve yine acıktı... Pazarlıklarla orta noktada buluştuktan sonra da İzmir'e indik. Telefonumu açtığımda Beşiktaş'ım onbeşinci şampiyonluğunu kazanmıştı. Unutulmaz bir haftasonu işte buna denirdi!

Uçağımız hazırlık yaparken, yorucu geçen günün etkisiyle biraz uykumuz gelmiş olabilir.

Dönüş yolunda Demir'in hediye ettiği robot-araba Okan'a eşlik etti.
Eve gelip ayaklarımı uzattıktan sonra zevkle şampiyonluk kutlamalarını izlemeye ve bu satırları yazıp tarihin sayfalarında yer alması için kayıt oluşturmaya başladım. Okurken hiç sevemediğim Ankara'dan bu kez pek bir mutlu ayrılırken acaba bir sonraki kez ne zaman olur diye de hafiften düşünmeden edemedim...

Dip not; Merak edenler için belirteyim, Türk Hava Yollarına 4 kere kayıt açıp onlarca kez mention'lı tweet atsam da Okan için hiç bir karşılama veya benzeri bir girişimde bulunmadılar. Kendileri kaybettiler: http://volkanyorulmaz.blogspot.com.tr/2017/05/thynin-sozde-musteri-memnuniyeti-anlays.html

24 Mayıs 2017 Çarşamba

THY'nin Sözde Müşteri Memnuniyeti Anlayışı

27 Mayıs 2017 günü, eğer kısmet olursa, biricik oğlumuz Okan için çok özel bir gün olacak. Uçaklara bebekliğinden beri son derece meraklı olan Okan ilk kez uçağa binecek. Kendisine uçacağını söylediğimizde gözlerindeki mutluluğu ve merakı kelimelerle ifade edemiyorum. Bu özel günün bir derece daha unutulmaz olması için 22 Mayıs Pazartesi sabahı Türk Hava Yolları (THY) websitesinden kuruma aşağıdaki mesajı ilettim:

Merhaba,
27 Mayıs 2017 tarihinde TK7005 uçuş numarası ile saat 10.10'da İzmir'den Ankara'ya uçuyor olacağım. Eşim ve çocuğum da benimle olacak. Her ne kadar iş sebebiyle sıklıkla uçsam da 3 yaşındaki oğlum için bu ilk uçuş olacak. Kendisi uçaklara çok ama çok meraklı. Uzun bir süredir uçuş gününü bekliyor. Kendisine uçuş ile ilgili bir süpriz (bir anons, ilk uçuşunu hatırlatacak sembolik birşey) sunabilirseniz bu özel gün onun için çok daha anlamlı olacak.
Bu konuda sizden işbirliğinizi önemle rica ediyorum.
Volkan Yorulmaz.
Oğlumun Adı: Okan Yorulmaz

398371 takip numarası ile kaydolan bu geri bildirimime aynı gün öğlen saatlerinde aşağıdaki geri dönüşte bulundular:

Sayın Volkan YORULMAZ,
TK-398371 numaralı mesajınız ünitemize ulaşmıştır.
Türk Hava Yolları ve markası Anadolujet olarak, müşteri memnuniyetini sağlama ve iş modelimizi müşterimizin talepleri doğrultusunda şekillendirme, önde gelen amacımız, ilkemiz konumundadır.
Mesajınızda yer verdiğiniz talebinizle ilgili olarak uçuşlarımızda böyle bir uygulamamızın bulunmadığını üzülerek bildirmek isteriz.
Türk Hava Yolları ve markası olan Anadolu Jet'i tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz.
Saygılarımızla,
Temi K.
Anadolu Jet
Müşteri İlişkileri


Bu iletiyi görünce bu kez twitter üzerinden @TK_HelpDesk adlı THY'nin twitter account'una direkt mesaj atarak bu konuyu tekrar gözden geçirmelerini rica ettim.


Bunun üzerine aynı konu hakkında akşam saatlerinde TK 399828 ve TK 399879 takip numaralı kayıtları  oluşturdum. Ertesi gün olan Salı günü herhangi bir geri dönüş olmayınca açıkçası sonucun olumlu olabileceği yönünde umutlanmıştım ama bugün yani 24 Mayıs 2017 Çarşamba günü yine olumsuz bir cevap gönderdiler:

Kendi ifadeleriyle; önde gelen amaçlarının müşteri memnuniyetini sağlama olduğunu belirten Türk Hava Yolları ve markası olan Anadolu Jet'in 3 yaşında bir çocuğun hayatı boyunca unutamayacağı eşsiz bir deneyim ve ebeveyni olarak bizlerin de son derece memnuniyet yaşayabileceğimiz bir tecrübe yaşamasına imkan sağlamayan bu uygulamaları hiç bir şekilde anlayamıyorum ve kabul edemiyorum. Kendilerinden maddi değeri olmayan, manevi bir jest talebinde bulundum ve bunu birden fazla kez değerlendirmelerine sundum ama sonuç değişmedi. Halbuki bir "Merhaba Okan" O'nun için çok şey ifade edecekti ama THY ve Anadolu Jet müşteri ilişkileri departmanı bunu çok gördü. Kendilerine yüksek bütçeleri ile çekecekleri nice sahte müşteri memnuniyeti temalı reklam filmlerinde hayırlı işler dilerim...

5 Mayıs 2017 Cuma

Serhan Abi

2013 yılı Mayıs ayında Philip Morris için girdiğim mülakatta tanıdım ilk kez “Serhan Tekin”i. Ben işi almak için o kadar çok heyecanlıyken, sanki o da karşımda benim kadar heyecanlıydı. Mülakat için önceden hazırlık yapmış, kanunen kabul edilmeyen giderlerden, indirilemeyen katma değer vergilerinden sorular hazırlamış, bunları heyecanla sorarken, yanıtlarımı da merakla dinliyordu.

Sonra 1 Ağustos 2013 geldi ve resmen “Serhan Bey”e direkt bağlı olarak çalışmaya başladım. Çok geçmeden “Bey”i kaldırıp “Abi” olarak güncelledik. “Serhan Abi” o döneme kadar hayatıma girmiş yöneticilerin en farklısıydı. Her şeyden önce o kadar komikti ki odasından çıkıp verdiği kısa teneffüs aralarında hepimizi kendine özel espri bombalarına tutardı. “Birlikte güldüğünüz insanların değerini bilin” derler ya, Serhan Abi ile çalışıncaya kadar hiçbir amirimle bu kadar çok gülmemiştim. Bırakın amiri, kendi özelimi birine anlatırken kendimi hiç bu kadar rahat hissetmemiştim. İşi arkadaşlıkla o kadar iyi dengeliyordu ki, ne fabrikada gece yarısını görmek, ne de Alsancak’ta denetim firmasının ofisinde IFRS kayıtları için kafa patlatmak insana fazla mesai gibi gelmiyordu. Beraber geçen üç buçuk yılda güzel hatıralar biriktirdik. Öyle hatıralar ki buraya yazsam konuyu bilmeyip de okuyan biri yanlış şeyler düşünür mü diye çekinmeden edemiyorum…

O hep “iyi”, “bonkör”, “komik”, “karizmatik”, “çağdaş”, “saygılı” (bu güzel sıfatlar uzar gider) bir ADAM’dı. Bununla beraber çocukla çocuk olmasını da iyi bilirdi. Okan’ın geride kalan üç yaş gününde de curcunanın içinde onun en iyi oyun arkadaşı olmayı başardı.

Dile kolay, öncekiler hariç, yaklaşık yirmi beş yıl aynı kurumda yüksek dikkat gerektiren sorumluluklarla çalışmak oldukça yıpratıcı bir iştir. Bir de yola beraber çıktığın arkadaşların teker teker gemiden ayrıldıysa sen de gemiden ayrılmayı, bir de sakin limandaki hayatı tecrübe etmeyi istersin. İşte Serhan Abi de şimdi yeni bir deneyim için aramızdan ayrılırken, o klasik “yeni bir beyaz sayfayı açarken” ben de onu yeni hayatına yolcu etmenin hem burukluğunu hem de mutluluğunu yaşıyorum. Ama şunu da biliyorum ki, Philip Morris bana yalnızca bir amir, bir iş arkadaşı değil, gerçek bir “Abi” kazandırdı ve biz güzel hatıralar biriktirmeye devam edeceğiz… Hep “keh keh” diye gülmen dileğiyle Serhan Abi…
Ofiste Son Gün

Çiğ Köfteli Doğum Günü Partisi

Biz Daha Çoook Sir Winston'a Gideriz...
 

1 Mayıs 2017 Pazartesi

1 Mayıs'ta Kendini İyi Hissetmek

Bugün 1 Mayıs. Pazartesi gibi sevmediğim bir gün olmasına rağmen tatil gibi sevdiğim bir niteliği var. O halde yaşasın 1 Mayıs...

Tatil sabahları Okan oyun oynamak için ekstra bir motivasyona sahip oluyor. Benimse haftasonu yaparım diye düşünüp de yapamadığım "işle ilgili işlerim" (garip bir tanımlama ama öyle) olduğu için ben de Nilgün ile Pazar akşamından anlaşıp sabahtan evden kaçış planı yaptım.

Saatimi 6 buçuktan biraz önceye (genelde küsüratlı saatleri seçerim alarm için) kursam da vücut saatim beni daha erken uyandırdı. Telefonumda facebook hesabımın kilitlenmiş olduğuna yönelik uyarıyı görünce tuvalete bile girmeden ne olup bittiğini anlamak için salona gidip laptop'umu açtım. Çinden birileri hesabıma giriş yapmaya çalışmış, neyseki Facebook önlem amacıyla hesabımı kilitlemiş, şifremi değiştirip hesabımı kurtardıktan sonra hazırlanıp evden çıktım. Tam ayakkabılarımı giyerken Okan'ın da odasından çıktığını duymak kendimi adeta evden ein sahibi gelmeden çıkan hırsız gibi hissettirdi ama yapacak birşey yoktu.

7'den önce her sabah önünden geçtiğim kahvede, bu kez oturmak için bulunuyordum. Bir zeytinli poğaça ve çay alıp bilgisayarımı açtım. Güncellemem gereken guideline'larımı güncelleyip, ISO27001 ile ilgili yapmam gereken varlık envanteri ve risk analizi değerlendirmelerini tamamladım. İşlerimi hallettikten sonra ortam değişikliği için Bostanlı'daki Starbucks'a geçtim. Bu kez bir tall boy Americano'nun yanında sabahın erken saatleri için biraz yüksek volume'lü de olsa güzel bir müzik ile çalışmaya başladım. Benim için öncelikli olan maili cevaplandırdıktan sonra da kendimi bu blog içeriğini hazırlarken buldum.

Bu son paragraf bitince bir mail daha atıp bu kez eve dönüş yoluna geçeceğim. Diyeceğim şudur, farklılık iyidir, tatil güzeldir, kendinle başbaşa kalmakta verimliliği artırır. O zaman yaşasın 1 Mayıs...

Google adsense

Analytics