31 Ekim 2017 Salı

Her ‘hayır’da ‘evet’e bir adım daha yakınsın

Şu sıralar Carmine Gallo’nun çok satan kitabı “TED Gibi Konuş”u okuyorum.  Teknoloji, Eğlence ve Dizayn sözcüklerinin baş harflerinden adını alan TED konferanslarının gördüğü ilgi üzerine kitapta TED'in en sevilen konuşmacılarıyla söyleşiler, psikoloji, nörobilim ve iletişim uzmanlarının görüşleri bir araya getirilmiş.

Bol bol not alarak okuduğum bu kitaptan alıntılarımı kitap biter bitmez paylaşırım. Ancak kitabın bitmesini beklemeden kitaptan paylaşmak istediğim bir hikaye var. Bakalım siz de beğenecek misiniz?

Lakewood Kilisesi rahibi Joel Osteen hiç TED konuşması yapmamıştır, fakat her hafta vaazlarına şahsen katılan 40.000 kişiye ve televizyonda seyreden yedi milyona TED’e yaraşır bir performans sunar. Osteen, TED tarzına uygun olarak, vaazına her zaman bir temayla başlar. Bir vaazına, “Sizinle bugün nasıl ‘Geleceğinizde Evet Var’, bunu konuşacağım,” diyerek başladı. Bir arkadaşı hakkında kısa bir anekdotla devam etti. Arkadaşı yıllardır çok çalışıyormuş. Bir gün bir şef emekli olmuş ve işe birkaç kişi aday olmuş. Osteen’in arkadaşının kıdemi varmış, fakat daha genç ve deneyimsiz biri için terfiden geri çevrilmiş. Arkadaşı kendisini aldatılmış hissetmiş ama gücenik davranmamış, ya da elinden gelenin en iyisini yapmaktan vazgeçmemiş. İki yıl sonra, bir kıdemli başkan yardımcısı emekli olmuş ve Osteen’in arkadaşı hak ettiği terfiyi almış. “Şimdi onun pozisyonu diğer eski şef pozisyonundan çok daha üst seviyede,” dedi Osteen. “Şu anda bir ‘hayır’da olabilirsiniz ama yardım yoldadır. İyileşme yoldadır. Terfi yoldadır. Kendinize, ‘Hayır’da kalmayacağım. Evet geliyor, biliyorum,’ deyin.

İşte hikaye böyleymiş sevgili okur. Tanrı kalbinize bir hayal koyarsa, başaracağınızı bilirsiniz. Her ‘hayır’da, ‘evet’e bir adım daha yakınsınız demektir. Hikayedeki gibi, hakeden ve isteyen hepimizin geleceğinde evet olsun.  

Bu güzel hikayenin İngilizce’sini de aşağıda paylaşıyorum. Hikayenin teması evrensel, ulaşabildiği kadar fazla kişiye ulaşsın isterim…


A TED-worthy Preacher Tells Stories from the Pulpit

Lakewood Church pastor Joel Osteen has never given a TED talk, but he gives a TED-worthy performance every week to 40,000 people who attend his sermons in person and another seven million who watch him on television.

In TED fashion, Osteen always begins a sermon with a theme. He started one sermon, “I want to talk to you today about how ‘Yes Is in Your Future.’12. He followed with a short anecdote about a friend of his. The friend had been working hard for years. One day a supervisor retired and several people were up for the job. Osteen’s friend had seniority and had been faithful to the company, yet he was turned down for the promotion in favor of a younger and less-experienced person. The friend felt cheated but “he didn’t get bitter or quit doing his best.” Two years later, a senior vice president retired and Osteen’s friend got the promotion he deserved. “His position now is many levels higher than that old supervisor position,” Osteen said. “You might be in a ‘no’ right now but favor is coming. Healing is coming. Promotion is coming. Say to yourself, ‘I’m not going to get stuck in a no. I know a yes is coming.’”

30 Ekim 2017 Pazartesi

Ermiş, Sörfçü ve Patron

Herhalde en sevdiğim yabancı yazar kim diye sorsalar hiç düşünmeden Robin Sharma derim. Kişisel gelişim konusunda çok takdir ettiğim Sharma yazdıklarıyla da bana hep ilham vermiştir. Geçtiğimiz günlerde kendisinin "Ermiş, Sörfçü ve Patron" adlı kitabını görünce hemen edinip okumaya başladım. Karşıyaka-Torbalı arası gidip gelirken de hızlıca bitirdim. Bitti ama geriye de güzel alıntılar kaldı. Arasıra dönüp hatırlamakta faya olacağını düşündüğüm o alıntılar:


Hayatı bu kadar tatlı yapan, bir daha gelmeyecek olmasıdır.  Emily Dickinson

Sufi şair Mevlânâ'nın yıllar önce söylediği gibi: 'Siz kapıyı çalmaya devam edin, sonunda içerdeki sevinç, pencereyi açacak, dışarıda kim var diye bakmak isteyecektir.'

Hayatının yüce bir hayat olması için, inançların korkularından büyük olmalı.

Her olayı iyi ya da kötü diye analiz etmekten vazgeç, yalnızca o olayı yaşa. Ustalığa giden yol: kendini sonuçlardan ayırmak, araya mesafe koymak. Hayatının en iyi saatlerinin elinden kaçmasına izin verme. Mücadeleden çekil, dünyayı yöneten enerjinin içine dâhil ol. Şu güçlü okyanusu da, seni de yaratmış olan o güç. Onunla didişmek yerine birleş onunla - hayatta istediğin şeyi elde etmek için o kadar çabalamaktan vazgeç. Dünyanın ikilemlerinden biri de budur: Sen bir şeye doğru koştukça, o şey senden kaçmaya başlar. Hayatının nasıl olacağına ilişkin kaygılanmayı kestiğin zaman, bakarsın hayat daha iyi gitmeye başlamış."

Senin hayatın, benim hayatım, her hayat öyle güzel ki! Ama biz zaman ayırıp o güzelliği göremiyoruz. İşte o yüzden, yavaşlamak çok önemli. Ne diye habire yarışıyorsun? Nereye doğru koşuyorsun?"

Hayat dansının biraz daha bilincinde ol. Örneğin işine doğru yürürken, kendi iç diyaloguna yakalanmak yerine, dış dünyada olup bitenleri fark edecek biçimde zihnini eğit. Gökyüzünün rengini, bulutların biçimini fark et. Ağaçlardan düşen yaprakları gör, yüzünde güneşin sıcaklığını hisset. Tabanlarının Toprak Ana'yla buluşmasını duyumsa. Hatta kalbinin atışlarına bile dikkat etmeni öneririm. Biraz daha farkında olunca, zihninden çıkıp kalbine yönelmeye başlarsın. Günlerinde daha fazla yaşam hissedersin. Ve çok daha fazla eğlenir, keyifli yaşarsın. Kafandan çıkıp kalbine gitmenin daha da güçlü bir yolu... kafandan çıkıp bedenine gitmek olur.

Mark Twain'in lafına da bayılıyorum: 'Bağışlamak, menekşenin kendisini ezen topuğa bulaştırdığı kokudur.'

"Konfuçyüs bir zamanlar, 'Öç almaya kalkışmadan önce iki mezar kazmak iyi olur' demiş.

Kendini her durumun iyi yanına konsantre olmak üzere eğit - her şeyde bir hayır vardır; yeterince ararsan, bulursun — o zaman hayatinin gerçeği de daha çok o iyi şeylerden oluşmaya başlar.

Blaise Pascal bir zamanlar bir şey söylemiş: 'İnsanların tüm mutsuzluklarının bir tek gerçekten kaynaklandığını keşfettim: odalarında sessiz kalmamalarından."

Rudyard Kipling'in bir sözü geliyor aklıma: 'Başarısızlığımız için kırk milyon nedenimiz vardır, ama bir tek bahanemiz bile yoktur.'

Hayatının sorumluluğunu almayıp başkalarını suçlamakla, kendi gücünü o insanların eline vermiş olursun - herhalde bunu şimdiye kadar anlamışsındır. Geçmişte başına gelenleri ya da hayatının harika olmayan yönlerini suçlamakla o olayları güçlendiriyorsun. Çünkü hayatındaki bir durumu ya da bazı insanları, bazı şeyleri suçladığında, bunların senin kaderini biçimlendirdiğini, şimdiki durumunun nedeni olduklarını söylüyorsun demektir. Oysa durum hiç öyle değildir."  "Hayatımdaki her şeyin sebebi benim."

Bir insanın içinde, herhangi bir anda, ancak iki durumdan biri var olabilir: korku ya da sevgi.

Hayat yolunda öğrendiğim en gerekli derslerden biri, güzel bir hayatın bir dizi harika sohbetten başka bir şey olmadığı. İş başarısı, ekip arkadaşlarımızla, müşterilerimizle ve gelecekteki muhtemel müşterilerimizle düşünce dolu konuşmalar yapmaktan gelir. Bu konuşmaları yapmazsak işleri kaybederiz. Aile başarısı da eşlerimizle ve çocuklarımızla anlamlı konuşmalar yapmaktan gelir. O konuşmaları kaybeden ailesini de kaybeder. İçsel başarı da öyle - yani insan olarak başarı. O da birçok bakımdan, en yüksek ben- liginle ilgili aralıksız konuşmalar demektir. Onu kaybeden, kendini kaybeder."

Hayatta seçkin performans sergileyenler zamanlarım para kazanmaktan çok yaratmaya, değer oluşturmaya odaklar. Başkalarını zenginleştirmenin yollarım ararlar, kendileriyle iş yapma imtiyazına ulaşanların durumunu daha iyiye götürmek için yaşarlar. Kendilerini denklemden çıkarır, birçok bakımdan, başkaları için yaşarlar. İşin garip yanı, en başarılı ve varlıklı duruma yükselenler de onlar olur.

Bu dünyanın yoksullarına yardım etmek için yapabileceğin en iyi şey, kendinin de onlardan biri olmamasını garanti altına almaktır.

Mahatma Gandhi çok güzel ifade etmiş: 'Yapman gereken şey ne kadar önemsiz olursa olsun, yine de onu elinden geldiği kadar iyi yap, en önemli saydığın şeye vereceğin dikkati ve özeni ondan esirgeme. Çünkü sonunda bu küçük şeylere göre yargılanacaksın.'

Azize Teresa hoş bir şey söylemiş: 'Hiç kimsenin, senin yanından ayrılırken, kendini geldiği zamankinden daha iyi ve daha mutlu hissetmemesine izin verme.'

Eğer hayatındaki biri sana sert davranıyorsa, hak ettiğin saygıyı göstermiyorsa, seni temin ederim ki bir şekilde bunun olmasına sen izin vermişsindir.

Başkalarının kazanmasına yardım edersek bizim kaybedeceğimizden ne kadar çok korkarsak, elimize o kadar az şey geçer. Ne kadar cimrilik edersek, bize gelecek bolluğu o kadar uzağa itmiş oluruz.

Yalnızca olabileceğinin en iyisi olmaya odaklan. O zaman kendini yalnızca eskiden olduğun kişiyle karşılaştırabilirsin - eski benliğinle. Eskiden kim olduğunu incele, nereye varmak istediğine bak. Hayat denilen bu kişisel yolculuğunda sürekli ilerle.

Azalan Niyetler Kanunu'na göre, sen bir amacı gerçekleştirmeyi kararlaştırdıktan sonra üzerinden ne kadar zaman geçerse, senin o hayali gerçekleştirmek için ona hayat soluğunu üfleme ihtimalin o kadar azalır. Bir amacı gerçekleştirmeyi ilk aklımıza koyduğumuzda içimiz heyecanla doludur, geleceğin olanaklarıyla ilgili umutlanınız çok yüksektir. Ama günler geçerken hayat araya girer, engel oluşturmaya başlar, sınırlayıcı inançlarımız da ona yardım eder. İç eleştirmenimiz işe koyulur, bu amacın nasıl hiç gerçekleşemeyeceğini dair bir yığın mazeret sıralar. Aradan ne kadar uzun zaman geçerse, önümüze çıkan acil işler aklımızı o kadar dağıtır - çok geçmeden o hayal oluverir. Bir düşün, ömrün boyunca aklına gelen parlak fikirlerin yüzde beşine işlerlik kazandırmış olsan neler olurdu — hem yalnız kariyerinde değil, hayattaki başarın için de."

Bırak geçmiş sana hizmet etsin. Geçmişinin başarısızlıklarını kullan. Amaçlarına göre nasıl performans verdiğini sürekli olarak ölçersen, gerekli ve önemli rota düzeltmelerini yapabilirsin ve vakit kaybetmeden en iyi hayatına varabilirsin.

Harold Melchert şöyle anlatmış: 'Hayatını her gün sanki dağlara tırmanıyormuş gibi yaşa. Zirveye doğru bakmak sana amacını hatırlatır. Vardığın her tepede yepyeni ve güzel manzaralar vardır. Belli bir hızda yavaş yavaş tırman, her geçen ânın tadını çıkar; zirveye vardığında göreceğin manzara, bu yolculuğa layık olacaktır.'

Sana bütün o anlattıklarımı başkalarına da aktar, yeter. Dünyada bir ışık ol, belirsizlik ortamlarında bir bilgelik feneri ol, nereye gitsen, bir değişim ve sevgi misyoneri ol. Eğer başkalarının hayatını etkileyebilir, kendi hayatını yaşayış biçiminle lider olabilirsen, o zaman seninle geçirdiğim zamana değmiş demektir.

GÜZEL BİR HAYATIN KAPILARI 

1.    Her insanın esas işi içsel işleridir. Her gün kendini derinleştirmek için kayda değer bir şey yap. Gerçekten istediğin hayata daha fazla sahip olabilmek için, önce hakikatten kimsen. o olmalısın. 

2.    Hayatım olağanüstü bir gelişim okulu gibi gör. Başım gelen iyi ya da zorlayıcı her şey, insan olarak evriminin o aşamasında öğrenmeye en çok ihtiyaç duyduğun dersi sana öğretmek için gönderilmiştir. Bu gerçeği anla ve hep kendine şunu sor. "Benim kişi olarak büyümem açısından, bu kişi ya da olay hangi fırsatı temsil ediyor? " iç huzurun için bu büyük, bir kaynak olacaktır. 

3.    Kendine karşı dürüst ol— en iyi hayat özgün olandır. Kendine asla ihanet etme. Sosyal maskeni çıkar, dünyaya "gerçek sen"i gösterecek kişisel cesarete sahip ol Dünya bununla dahi zenginleşecektir.

4.    Unutma ki neyi yansıtırsak o bize geri gelir. Dış hayatlarımız iç hayatlarımızın ayna imgesinden başka bir şey değildir. Karanlık tarafına ışık tut. Yanlış varsayımların, sınırlayıcı inançların, seni küçük tutan korkuların farkına var, o zaman dış dünyan değişecektir. 

5.    Biz dünyayı olduğu gibi değil, kendi olduğumuz gibi görürüz. Bil ki her durumdu hakikat, senin kendi vitray pencerenden süzülerek gelir.

6.    Yüreğinde yaşa- onun bilgeliği asla yalan söylemez- Kalbinin fısıltılarını izle, o ses seni kaderine doğru götürür. 

7.    Hayatı merak et. Kontrolü teslim etmekle, olanakların içeri girmesine, hazinelerin akıp gelmesine alan yaratmış olursun. 

8.    Kendine iyi bak. Her gün, zihnini, vücudunu ve ruhunu besleyecek bir şey yap. Bunlar özsaygın ve özsevgin için şarttır. 

9.    insani ilişkiler kur. Kendim çevrendeki insanlarla bağlarını derinleştirmeye ada. Başkalarının hayallerini gerçekleştirmesine yardım etmeye odaklan ve kendi çıkarlarına değil, fedakârca hikmet etmeye daha duyarlı ol. Sen bu dünyayı zenginleştirmek için buradasın, bu hakikati unutursan kendine ihanet etmiş olursun. 

10.    Bir miras bırak. İnsan yüreğinin en derin özlemi kendinden yüce bir dava uğruna yaşamaktır.

17 Ekim 2017 Salı

Söylenmeyeni Duydun mu?


Söyleneni duydun.
Peki anladın mı?
Diyelim ki anladın, pek güzel.
Peki ya söylenmeyen? Hani o imalar var ya, peki ya onlar ne olacak?
İşte onları da anlarsan, tam anlamıyla bir iletişim kurulmuş olacak.
Bence bunun yolu karşındakini gerçekten dinlemekten geçiyor sevgili okur, -miş gibi yapmadan ya da vereceğin cevabı düşünmeden tamamen dinleyip anlamak başarılı bir iletişimin olmazsa olmazı.
Ne dersin? Kısa ve öz değil mi?

8 Ekim 2017 Pazar

Pause Tuşuna Basar Mısınız?

Akıp giden zamanın içerisinde anı durdurup nerede olduğunu ya da nereye gittiğini sorguluyor musun? Yoksa sen de o bitmek tükenmek bilmeyen yapılacak listeleri ve hedeflerin yetişmesi için nefes almadan, sağına soluna bakmadan çalışanlardan mısın? Ya da “umurumda mı ki bu dünya” diye uzun hava çeken sen misin? Hangisi olursan ol, bir ara bir dinlen, rölantiye al motoru, izin ver devri biraz düşsün… İçindekini dinle, onun biriktirdiklerini toparlamasına ve dışarıya atmasına izin ver. Ancak böyle yaparsan çıkabilirsin önünde o dimdik yokuşları. Yok benim zamanım demeye devam edersen, ya o yokuşu çıkarken boğarsın motoru ya da yokuşun yanındaki kestirme rampayı kaçırırsın gözlerinden. İşte bu yüzden ayır kendine de biraz zaman, hani o toplantılara, toplantıda aldığın notlara, yapman gereken rutin işlerine, geliştirmeye çalıştığın o projene ayırdığın gibi. İnan onlar kadar zaman ayırmasan da olur, biraz dinlendir kendini sadece…

Tanırsın sen kendini, bilirsin sana neyin iyi geleceğini… Belki yazıp içini dökersin benim gibi, belki de bu hiç sana göre değildir, seçersin doğada yürümeyi… Ya da o en sevdiğin müziği dinlersin, belki de ne zamandır ertelediğin hobine vakit ayırırsın. Belki hiç görmediğin ama hep merak ettiğin bir yere gider, instagram için değil de kendin için hatıralar biriktirirsin. Belki de ruhunu dinlendirmenin yolunu ibadette bulursun. Aklıma gelmeyen daha nice alternatifin de olacağından eminim. Tek derdin benim unuttuğum ama sana iyi gelecek o şeyi bulmak ve ona vakit ayırmak olsun.

Bu bahsettiğimi yaparsan kazanan sen olursun. Zaman kaybederim diye düşünürsen eğer şimdiye kadar bunu yapmadığında da o yapılacaklar listendeki satırların azalmadığını hatırlatırım sana. Senden yine onlarca hedefi tutturmanı beklerken birileri bir PAUSE tuşuna bassan oyunu kaybetmezsin. Belki de o arayı vermek için şimdi en doğru zamandır, ne dersin?
Yukarıdaki yazıyı havuzun kenarında yazdıktan sonra bilgisayarımı kapatıp bu manzarayı ölümsüzleştirdim...

1 Ekim 2017 Pazar

Linkedin Etkisi

Blogumda yazdıklarımdan iş ile ilgili olan içerikleri fırsat buldukça Linkedin üzerinden de paylaşıp trafik yaratmaya çalışıyorum. İçeriğin özgünlüğü, konunun popülaritesi, verilen emek, destekleyici görselin kalitesi çekilen ilgiyi doğrudan etkiliyor.

Son 4 yıldır düzenli olarak yazdığım "X yılda öğrendiğim X şey" başlıklı içeriği de geçen hafta tamamladıktan sonra blogumda yayımlamanın ardından Linkedin üzerinden bağlantılarımla paylaşmıştım. Onların da beğenileri ile daha geniş bir bağlantı ağına ulaşan içerik bir hafta gibi bir sürede 1551 kişi tarafından görüntülenmiş. Hal böyle olunca hafta içerisinde önemli bir ziyaretçi sayısı ile içerikte pek çok okuyucuya ulaştı. Siz hala okumadıysanız şöyle alalım:

Link: http://volkanyorulmaz.blogspot.com.tr/2017/09/10-ylda-ogrendigim-10-sey.html


Google adsense

Analytics