24 Ekim 2010 Pazar

Lacivert



Nihayet Lacivert dergisinde yazım yayımlandı. Biraz geç oldu, dolayısıyla içerik çok güncel değil ama yine de yayımlanması benim için memnuniyet verici, çok güzel bir hatıra.

Gmail'imde sent folderında yazının soft halini bulamadım, umarım hard diskte bulurum ama pdf hali kayıtlara çoktaqn geçti bile :)

http://www.sumed.org.tr/lacivert/lacivert_EkimKasimAralik2010.pdf

Ve Nişanlandım(k)!

Uzun süredir nasıl olacak diye kafamızda planladığımız o özel tören en nihayetinde geçen hafta cumartesi gecesi gerçekleşti. Haftalar öncesinden işyerimden Cuma için iznimi almıştım. Perşembe akşamı 17.30'u biraz geçe (evet, son dakika işleri toparlamaca)servise binmemle birlikte o heyecanı iyice hissetmeye başladım. Annem eve geldiğimde bütün eşyaları arabaya çoktan yüklemişti, bana sadece son bir göz gezdirmek kalmıştı. O işlemi de tamamladıktan sonra bozuk gözlerimle karanlık Ankara yoluna çıktık ve yaklaşık 1 saat 15 dakika sonra Salihli'deydik. Ananemlerle son hazırlıklar üzerine konuştuktan sonra sabah erken kalkmak üzere yattık.

Sabah beklenildiği üzere erkenden yola çıktık ve 11 olmadan Bursa'da aşkım ve babam (evet babam) bizi karşıladı. Yerleşme, yemek, alışveriş derken akşam oldu ve beni müthiş bir uyku bastı. Uyuduktan sonra geceye KAT 3'te aşkımla devam ettik. Kızları aldıktan sonra "asıl gün" olan nişan günü için geriye pek birşey kalmamıştı. Cumartesi son alışveirş ve hazırlıklar da sona erdi ve çikolata&çiçek&fotoğrafçı üçgeni sonunda kendimizi Nilgün'lerin evinde bulduk.

Hazılrıklar mükemmeldi. Güzel başlayan gece nişan töreni ile zirve yapacak diye düşünürken bu özel geceyi daha eğlenceli kılmak adına Kırmızı'ya gittik. Gece 4.30 gibi eve girdiğimizde sanki yatağa girecek olmak büyünün bitmesine sebep verir mi diye bir şüpheyi de beraberinde getiriyordu. Hayran hayran yüzüğüme bakıp uyudum ve sabah yine ona bakarak uyandım.

Yine herşey harikaydı. Çok mutluydum, uzun zamandır olmadığım kadar çok. Aile olma duygusunu bir kez daha en yakından hissediyorudum. Pazar öğlen 2 gibi dönüş yoluna çıktığımızda arabadaki gündem sadece geçen 3 günden geriye kalan güzel yaşanmışlıklardı.

Şimdilerde yeni statümle hayatıma devam etmekten çok mutluyum. Allah hiç bozmasın :=)

3 Ekim 2010 Pazar

Hoş Bir Diyalog

Efendim haberimiz Takvim Gazetesi'nden. Tamamen masa başı düzmece bir haber olabilir ama doğruysa çok hoş bir diyalog, yalansa da başarılı bir hayal ürünü diye düşünüp paylaştım.


Viyana'dan İstanbul'a dönüş için havaalanında bekleyen Beşiktaş kafilesi son derece neşelidir. Gözü sürekli Guti'nin taşıdığı siyah çantaya takılan genç Necip, İspanyol yıldızın yanına gidip "O omzundaki çanta ne öyle? Öğretmen misin sen?" Necip'in bu sözlerini Nihat hemen Guti'ye çevirir.

Tecrübeli yıldızın, bir şey anlamadığını gören Necip, "Bu çantayı Türkiye'de öğretmenler taşır" diye ekler. Bunun üzerine Guti de yanıtı yapıştırır: "Ne öğretmeni. Bu dünyanın en pahalı çantalarından Louis Vuitton. Seninki ne çantası?"... Gülüşmeler arasında Necip bu kez de "Sen bana ne bakıyorsun. Benim çantam zaten çakma" deyince kahkahalar havada uçuşur.

Beşiktaş'ın en genç ismi Necip ile dünya yıldızı Guti arasındaki bu diyalog Beşiktaş'taki takım ruhunu açıklamaya yetiyor. Takımda kimse kendisini arkadaşlarından üstün görmüyor.

Herkes abi-kardeş ilişkisi içinde. Quaresma ve Guti gibi dünya yıldızları kendilerine ayrıcalık tanınmasına izin vermiyor. Bu da başarıyı beraberinde getiriyor.

Google adsense

Analytics