26 Kasım 2017 Pazar

İş Dünyasının Temelleri Üzerine Kısa Kısa


Kim övülmekten hoşlanmaz ki? Bunun cevabını herkes bilir ama pek az insan övmeyi tercih eder. Karşısındakinin, ya da şöyle de diyebiliriz "altındakinin" şımaracağından çekinir ve onun övülmeye layık olan işlerini ve yeteneklerini farketse de bunu dile getirmez.

İnsanlara gerçek liderlik yapmanın sırrı onları övmekte yatar. Samimi övgü insan yüreğini en iyi harekete geçiren şeydir. Hiçbir zaman unutma ki ödüllendirilen davranış tekrarlanır.

Halbuki kişi övüldüğünde illa ki yaptığı işte daha mutlu olur, daha motive bir şekilde aynısı tekrarlamayı hatta geliştirmeyi hedefler. Bu çabası da takımına, şirketine pozitif bir şekilde yansır.

Bakın bu konuda Goethe, “insanlara olmaları beklenen biriymiş gibi davranarak olabilecekleri kişi olmalarına yardım edin” demiştir.
 

Bir insana olduğu gibi davranan, öyle kalacaktır. Bir insana olabileceği ve olması gerektiği gibi davran, öyle olacaktır. (J.W. VON GOETHE)

İşteki başarının özü insanların yüreğiyle bağlantı kurmaktır. İnsanlarla ilişkin ne kadar derinse onlara yaptığın liderlik o denli etkili olacaktır. İnsanlar sana güvenmezse seni takip etmezler.

Bu noktada genelleme yapmaktan kaçıp, kendi tecrübemi paylaşmam gerekirse, özelimi paylaşabildiğim, kendimi açabildiğim yöneticilerime karşı hep daha yüksek bir güven hissedip takım ruhunu performansıma yansıtmayı başardım ve bu da ekip olarak daha iyi sonuçlar almamızı sağladı. Özetle iş dışında birşeyler paylaşabilmek, kısacası ilişkiyi "iş"ten öteye taşıyabilmek, ilişkiye derinlik katabilmek liderin ekibinden alacağı sonuca direk pozitif katkı sağlayacaktır.
Hayatta gerçekten başarılı olmanın en iyi yolunun gerçekten nazik olmaktan geçtiğini unutma.

Bazı sert tavırlar işin yapılmasını sağlayabilir, bazı kişilerce bu "otoriter" tavır sonuç odaklı bir izlenime de sebep olup pozitif algılanabilir. Ama tatlı dilin yılanı bile deliğinden çıkaracağını unutmamakta fayda vardır. Günün sonunda kalp kırarak yaptırılan bir işin orta ve uzun vadede getireceği negatif geri dönüşleri gözden kaçırmamak lazım. İnsanları kazanmak nezaketten geçer ve siz bir insanı kazandığınızda bir değil pek çok işi başarmış olursunuz.
Başarısızlık başarıya giden otoyoldur. Başarısızlık nasıl kazanacağını öğrenmekten ibarettir. Başarısızlıkta asla olumsuz ya da tenkit edici bir lisan kullanma. Azarlamak, insanları özel kılan yegane ışıklarını söndürür.

Nezaketi her an korumak ise asıl fark yaratandır. İşler yolundayken nezaket göstermek kadar işler iyi gitmediği anlarda da nezaketi korumak gerekir. Kriz anlarında nezaket sınırlarının aşılması sonrasında pek çok olumsuz sonucu da beraberinde getirir. Unutulmamalıdır ki, iş yapan kişi hata da yapar. Bu işin doğal bir sonucudur. Bu gibi durumlarda önemli olan gerekli dersin alınmasıdır. Hatayı yapan kişiyi sert bir dille eleştirmek o insanın yeteneklerinin körelmesine, kendine güveninin azalmasına sebep olur. Ondan iyi bir yönetici bu anlarda da destek olabilmelidir.

25 Kasım 2017 Cumartesi

Garanti Bankası - Ne Olacak Bu Yıllık Üyelik Bedeli

2015 yılından beri Garanti Bankası Bonus kredi kartının "yıllık üyelik" bedeli kesip kesmediğini takip etmiyordum. Bu ayki ekstremi incelediğimde bankanın yine eskiden olduğu gibi "yıllık üyelik" ücreti kestiğini gördüm. Maillerimdeki ekstrelerde geriye dönük bir tarama yaptığımda yalnız bu yıl değil, 2016 ve 2015'te de kestiklerini farkettim.

Özetle tablo aşağıdaki gibiydi:

Konunun geçmişini bilmeyenler için hatırlatayım; önceki yıllarda da Garanti Bankası tarafımdan yıllık üyelik ücreti tahsil etti. Ben de hakkımı arayıp her birini iade aldım. Merak edenler buyursun:

http://volkanyorulmaz.blogspot.com.tr/2015/05/kredi-kart-aidatlarnda-bir-basar.html
.
http://volkanyorulmaz.blogspot.com.tr/2013/02/kredi-kart-aidatlarn-geri-aldm-iste.html

Şimdi sırada 2015, 2016 ve 2017 yılları var. Hakkımı arayacağım ve hakkımı kazandığımda da buradan paylaşacağım.

--------------------
1. Güncelleme:

Bu blog içeriğini yazıp twitter'da paylaştım. Ek olarak bir de Garanti haklı müşteri hattına konuyla ilgili bildirimde bulundum. Bir kaç saat sonra twitter üzerinden iletişime geçtiler, ardından da telefon ile aradılar. Müşteri temsilcisi Yaşar bey oldukça kibar bir şekilde ne günce ne de geçmişe dönük bir yıllık üyelik bedeli iadesi yapmaya yetkilerinin olmadığını, hukuki yollardan hakkımı aramam durumunda kazanmamı gönülden istediğini belirtti. Alışılmışın dışındaki tavrı hoşuma gitti ama yine de yazılı olarak "olumsuz" cevabı istediğimi, çünkü ilk iş gününde kaymakamlıktaki Tüketici Sorunları Hakem  Heyeti'ne konuyla ilgili başvuru yapacağımı söyledim. Olumsuz cevabı almamla beraber artık iade başvurusu için tüm belgelerim hazırdı: ilgili ekstreler, iade için başvuru ve başvurunun retti.

Garanti Bankası'nın copy paste cevabı:

Mesaj Referans Numarası: 61888145

Sayın VOLKAN YORULMAZ,

4870 xxxx xxxx 6011 numaralı kredi kartınızın geçmiş dönem yıllık üyelik ücretlerinin iptaline yönelik talebiniz hakkında size bilgi vermek isteriz.

Yıllık üyelik ücreti bulunan kredi kartımızı kullandığınızda;

•Harcadıkça kazandığınız bonus ve millerle, bedava alışveriş ve uçak bileti,
•12 aya varan vadelerde ücretsiz taksitli alışveriş,
•500.000’e yakın anlaşmalı nokta ile Türkiye’nin en geniş alışveriş ağında, kartınıza ve size özel kampanyalar,
gibi hayatınızı kolaylaştıran ve kazandıran çok sayıda fırsattan yararlanabiliyorsunuz.

Üzülerek belirtmek isteriz ki kartınızın, geçmiş yıllara ait yansıtılan üyelik ücretlerini iade edemiyoruz.

Üyelik ücreti olan kartlarımızın diğer avantajlarını incelemek için www.garanti.com.tr ’yi ziyaret edebilirsiniz.

Ancak, önümüzdeki dönemde üyelik ücreti ödemek istemezseniz, çok daha sınırlı hizmetler sunabildiğimiz Bonus Flexi kredi kartımızı önerebiliriz. Bonus Flexi’ yi tercih etmeniz durumunda, mevcut kartınızla ücretsiz olarak katıldığınız bazı kampanyalarımıza, belirli bir ücret karşılığında katılabilirsiniz. Detaylı bilgiyi www.bonus.com.tr ’den veya 444 0 333 Alo Garanti’den alabilirsiniz.

Kredi kartınızı severek kullanmanızı ve tüm avantajlarından dilediğiniz gibi yararlanmaya devam etmenizi isteriz. Size en iyi hizmeti sunabilmek için yatırımlarımızı sürdürmeye ve sunduğumuz fırsatları artırmaya devam edeceğiz.
Kredi kartı üyelik ücretini, bu ayrıcalıklı hizmetlerin bir bedeli olarak görmenizi arzu ederiz.

Garanti Bankası Ailesi olarak birlikte uzun yıllar çalışmayı umuyor, keyifli alışverişler diliyoruz.

İletmiş olduğunuz mesajınıza istinaden, 25/11/2017 tarihinde tarafınıza telefon yoluyla bilgilendirme yapılmıştır.

Saygılarımızla,
Talebinizin devam etmesi durumunda, Bankamız yanıt tarihini izleyen altmış gün içinde yazılı iletişim kanallarından ya da e-Devlet Kapısı uygulaması üzerinden Türkiye Bankalar Birliği hakem heyetine başvurabilirsiniz.

--------------------------------------
2. Güncelleme:

27 Kasım 2017 Pazartesi sabahı Karşyaka Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti'ne son 3 yılın ilgili banka ekstreleri ve yukarıdaki bankanın olumsuz cevabını nüfus cüzdanı fotokopisi ve dilekçe ile başvurdum. 2-3 haftalık bir süreçte sonucun alınacağını ilettiler. Bekleme süreci başladı...

----------------------------
Yıllar sonra gelen güncelleme:


24 Kasım 2017 Cuma

Sevdim Bu Düşünceleri

Bir Cuma sabahı yıllık izin sebebiyle evdeyken konular arasında ışınlanarak yazdığım ve alıntıladığım bazı düşünceleri paylaşmak istedim. Yeni bir bakış açısı kazandırırsa ya da mevcut bakış açınızı netleştirirse ne mutlu…

Yaşamın ödülleri üzerine

Çoğumuz yaşamın önemli ödüllerini kaçırırız. Pulitzer, Nobel, Oscar, Emmy… Ancak her birimiz yaşamın küçük ödüllerini alabilmek için birer adayız. Sıvazlanan bir sırt. İçten bir teşekkür. Harika bir yemek. Sıcak bir çorba. Soğuk bir bira. Yaşamın büyük ödüllerini alamadığınız için sıkılmayın. Size sunduğu küçük zevklerin tadını çıkarın. Çünkü bunlardan hepimize yetecek kadar var.

Başarı üzerine

Başarı da tıpkı mutluluk gibi kovalanamaz. Bir sonuç olarak kendiliğinden gelmelidir. Bu da yalnızca kişi yaşamını kendinden daha büyük bir amaca adadığı zaman önceden tasarlanmayan bir sonuç olarak gelecektir. - Victor Frankl

Sorumluluk almak üzerine

Herhangi bir şey için üstlenmemiz gereken suçları ya da sorumlulukları bir başkasına aktardığında, aslında bu sorunu kontrol edecek gücün olmadığını söylemiş oluyorsun. Aynı zamanda bu konu hakkında hiçbir seçimin olmadığını ve sonucu değiştirme kapasitesine de sahip olmadığını da söylemiş oluyorsun. Yani başka insanları suçlayarak aslında kendi gücünü vermiş oluyorsun. Bir bakıma “Ben işleri düzeltemem, bunu ancak onlar yapabilir” demiş oluyorsun. Hatta “Yaşamımdaki şartları ben etkileyemem, bunu ancak başkaları yapabilir” de demiş oluyorsun. Winston Churchill’in sözünü hatırla: “Büyüklüğün bedeli sorumluluktur”.

Yüzleşebilmek üzerine

Birçok kez karşımızdaki insanlarla, onların bize yaptıklarını düşündüğümüz, kendimizi kötü hissetmemizi sağlayan davranışlarıyla yüzleşmekten nefret ederiz. Biri bizi aşağılar ya da bize kötü davranır ve biz de bunu olgun bir şekilde dile getirmek yerine hiç olmamış gibi davranırız. Ancak yara eninde sonunda mikrop kapar, enerjini de tüketir.

12 Kasım 2017 Pazar

Cem Boyner’den Vergi Konusunda Bir Hatıra

Özlem Gürses Tatar, Başarısızlık Hikayeleri – Bazen Olmaz adlı kitabında iş, spor, sanat dünyasının önde gelenleriyle röportajlar yapıp kendi başarısızlık hikayelerini dinleyerek okuyucularıyla paylaşmış. Herkesin ‘çok’ olmakla, güçlü olmakla, muktedir olmakla, hep kazanmakla övündüğü bir dünya oldu burası… ve tuhaf bir biçimde herkesin gün geçtikçe yalnızlaştığı, mutsuzlaştığı bir dünya. Ve işte böyle bir dünyada  “başarısızlıktan” söz eden bir kitap. Keyifle ve öğrenerek okuduğum bu kitabın Cem Boyner’e ayrılan bölümünde Cem Beyin paylaştığı kısa bir hatırası var. Özellikle sorumlu vergiciliğin gündemde tartışıldığı bugünlerde oldukça vurucu bir örnek olduğu için paylaşmak istedim.

Bir gün Maraş’tayız, bir toplantımız var, daha siyasi partiyi kurmamışız. Büyük bir salon, altı yüz kişi. Salonda sakallı bir genç vardı, kalktı dedi ki “Ben şeriatçıyım, vergi filan vermem.”

Önden bir beyefendi izin istedi, “Ben cevap verebilir miyim?” diye. “Buyurun” dedim.

Kalktı dedi ki, sene 1993, Matild Manukyan vergi rekortmeni, “Delikanlı, sen vergini ver. Eğer vergi vermezsen Matild Manukyan’ın verdiği vergi ile maaşı ödenen imamın arkasında namaza durmak zorunda kalırsın.”

Bu güzel 90'a ayak içiyle plaseden sonra sakallı genç vergisini yatırdı mı yoksa Matild Manukyan'ın ödediği vergi ile maaşını alan hocanın arkasında namazını kılmaya devam etti bilinmez ama herkesin vergi konusunda sorumluluğunu yerine getirmesi gerektiği tartışmasız bir gerçek.

Bu arada kimdir bu Matild Manukyan derseniz, hakkında kısa bir araştırma yapınca bakın karşıma neler çıktı: İş hayatına, sosyete terziliği ile başladı. Eşinin ölümünün ardından, oğluyla tek başına kaldı. Açtığı atölyede kıyafet dikerek para kazandı. Karaköy'de babasına ait binaları, genelev işletmecilerine kiraya verdi. Buradan alacağını ödemeyen bir kiracısı vasıtasıyla, geneleve ortak oldu. Önce ev sahipliği ile bu işe başladı. Yıllar içinde işlettiği genelevlerden kazandığı paralarla çok sayıda gayrimenkul aldı. Üstüste vergi rekortmeni seçildi. Ölümünden sonra mal varlığı açıklandığında 2000’den fazla gayrimülkü olduğu ortaya çıktı. Bunların arasında en bilinenleri 500 daire, 50 dükkân, 4 han, 4 yazlık, 220 ticari taksi plakası, 37 genelevi, 40 bina, 2 fabrika, Kalamış’ta yat, bir Rolls-Royce, dört BMW ve dört tane de Mercedes otomobil ile Antalya’da bir otel yer alıyor.

Bugünün benden notu: Bence haftasonlarını böyle kitaplar okuyarak, ailenizle ilgilenerek geçirin. Can sıkıcı maillerle insanları üzmeyin.

7 Kasım 2017 Salı

Hikayem Sabır Üstüne

İnanmak istiyorum
O söylenen balonlara

Güvenmek istiyorum
İhtimallerin gerçek olacağına

Bekliyorum sabırla
Sükunetim asaletle karşılansın da...

Bugünleri sineye çekmeye hazırım ne de olsa
Yeter ki mutlu sonla bitsin bu rüya
Alacağım dersleri alıyorum bu arada

Kazanılmışlarımla devam edeceğim
Bu hikayenin geri kalanına

(07/11/2017 12:33)


5 Kasım 2017 Pazar

Kaan Sekban Beyaz Yakalılara Işığı Gösteriyor


Evlilik yıl dönümü hediyesi olarak eşimin bana aldığı “Tebrikler Kovuldunuz” kitabı ile öncesinde instagram’daki videolarını izlediğim Kaan Sekban’ın hikayesinin içine girmeye başladım. Okurken “vay be benzer yollardan geçmişiz” desem de şu an kendisi yolun ikiye ayrıldığı kısmı bulup oradan kendi yoluna devam etmiş biri olarak kitabının kapağındaki gibi kırmızı halıda yürüyor. Başta beyaz yakalıların hikayeleri ile takipçilerini güldüren eski-beyaz yakalı komedyen yaşadığı hayal kırıklıklarını anlatırken bir yandan da iş ve sanat dünyasında işlerin nasıl yürüdüğünü gözler önüne seriyor.

Nüfus cüzdanında benimle aynı doğum yılını taşıyan ve benim gibi uluslararası ilişkiler mezunu olan Kaan (evet burada bilinçli olarak Sekban demiyorum çünkü hikayesi ile sizli bizli diyaloğu aştığımızı düşünüyorum) lise yıllarında iş adamı olmayı kafasına takmış. Tek dersten yaz okuluna kaldığı üniversite son sınıfta çağrı merkezinde çalışmaya başlayıp sonra MT sınavını kazanarak bankaya girmiş ama oradan da şubeye atanmış. Başarısının gofretle ödüllendirildiği günleri de yaşamış, hasta yatağından kaldırılıp gece yarısı bankaya da çağrılmış. Anlayacağınız, yoğunluğu ve şiddeti değişse de pek çok beyaz yakalının tecrübelerini elde etmiş. Kitapta, Kaan’ın beyaz yakalı olduğu günleri okurken beni en çok etkileyen bölüm Kaan’ın terfi beklediği bir dönemde pozisyon açılmadığı için terfi edemediğinin açıklanmasından birkaç hafta sonra, Kaan dışındaki üç kişinin terfisinin açıklandığını bölümdü. Kitapta “dilini iyi kullanmak” ile ilgili bir tanımlama var, bununla ilgili daha fazla spoiler vermek istemiyorum ama “dilini iyi kullanamayan, sadece işini iyi yapıp da terfi beklentisi içinde olanlar da sizce bu hayal kırıklığına uğramıyor mu?” diye sizi düşünmeye sevk ediyorum. Çünkü ben en çok o bölümü okurken ve yine sonrasında “yumuşak huylu olduğu için” terfi talebi reddedildiğinde belki de kendimi buldum. Neyse, “kaybeden” psikolojisinden çıkıp kitaba geri dönecek olursak, Kaan hem çalıştığı hem de işten ayrıldığı dönemde hayalinin peşinden koşmak adına yurtdışında ve Türkiye’de workshoplar ve eğitimlere katılıp yeteneğini şekillendirmeye ve belgelendirmeye yöneliyor. Tabi ki bu yolunda kendine göre engebeleri oluyor.

Beyaz yakalıysanız kredi kartının borç bakiyesinde her zaman belli bir tutar düzenli ödemelerinize karşı olur ama bunu ödeyecek geliriniz olduğu için döngü devam eder. Beyaz yakalı dönem sonrasında Kaan arabasıyla beraber yatırım için aldığı evini de satıp ailesiyle daha ekonomik açıdan dikkatli bir yaşam sürdürüyor. Başarısızlıkla sonuçlanan menajer seçimleri ve birkaç dizi oyunculuğu denemesi sonrasında sosyal medyayı, basit bir teknoloji ile birleştirip kendi yaratıcılığını hobisiyle bir araya getirip umutlarının iyice azaldığı bir anda bir umut ışığı keşfediyor. İşte belki de Sergen’in doksanıncı dakikadaki şampiyonluğu getiren golündeki çoşku gibi (Kaan da Beşiktaş’lı olduğu ve kitapta da bir bölümde bu benzetmeyi yaptığı için memnuniyetle bu benzetmeyi yapıyorum) kitapta o bölümü “yürü be Kaan” diye keyifle okuyup şimdi sahnelerden ve sosyal medyadan kendisini takip etmeye devam ediyorum/z.

Kitapta kişisel whatapp konuşmalarını paylaşabilecek kadar samimi, anlattığı hikayelerle bizden biri olduğunu hissettiğim bu güzel insanın yeni yolculuğunu dışarıdan izlerken hep şansın ve başarının onunla beraber olmasını dileyeceğim. Çünkü o ve onun gibiler başarılı oldukça birileri de ilham alıp kendi yolunu bulacak.
PS. Kitabı okuduğum dönemde Kaan ile sosyal medya üzerinden iletişimde olabilmek, bağlantıda kalabilmek güzel bir deneyimdi.





4 Kasım 2017 Cumartesi

Toplantılarda Konuşabilmek İçin Stratejiler

Eğer içine kapanık biriyseniz bu veya benzeri sözleri daha önce duymuşsunuzdur: “Sesini yükseltmelisin” ya da “Daha görünür olmalısın”. Maalesef hem gözlemlediğim, hem de söylenen bir şey var ki önemli anlarda sesinizi duyurmamak kariyerinize zarar verebiliyor.

Belli bir seviyeye ulaştıktan sonra, sizi tanıyan ve iyi bir izlenim bıraktığınız üst düzey yöneticilerin sayısı kariyer başarınız ile doğrudan ilişkilendirilecektir.

Sınırlarınızı aşmadan ya da bilginizin ötesine geçmeden katkıda bulunabildiğiniz sürece, iyi olacaksınız. Bu sebeple, toplantı öncesinde konuşmaya nasıl katkıda bulunacağınıza hazırlanmak için zaman ayırın.


İyi bir dinleyiciyseniz ve başkalarının öncelikle konuşmalarına izin veriyorsanız veya birkaç baskın kişiliğe sahip bir takımdaysanız, büyük olasılıkla toplantıda ekleyeceğiniz bir şey yokmuş gibi hissedersiniz. Böyle bir durumda, kendinizi ekibe yeni katılan birinin bakış açısından görmeyi hayal edin. En iyi fikirleriniz olsa bile sizi tanımayan biri, paylaşmadığınız sürece herhangi bir fikrinizin olmadığını varsayacaktır. Daha da kötüsü, umursamayan biri olarak görülebilirsiniz. Bu yanlış algılamalardan hiçbiri kariyerinizde size yardımcı olamaz ve bunları düzeltmek size bağlıdır.

Bir toplantı başlamadan önce sizden istense de istenmese de hazırlık yapmış olmanız kişisel olarak yapmanız gereken bir şeydir. Düşüncelerinizi vaktinden önce hazırlamak, bu muhtemelen normal tarzınız değilse bile, konuşması gereken ilk insanlardan biri olmanıza yardımcı olur. Genel olarak fikirlerinizi erkenden iletmek en iyisidir. Psikolojik bir seviyede, toplantının bir parçasını daha önce hissetmenize yardımcı olur ve genellikle insanların görüşlerini yönlendirir, oysa konuşmak için biraz beklerseniz, bunun tersi olur.

Bu durumu düzeltmek için toplantıda önce konuşan siz olun. Toplantının sonuna kadar beklerseniz, başkası zaten fikrinizi paylaşmış olabilir. Bir şey söylemek için ilk iki insandan biri olma amacında olun. Kılavuzluk için, ilk konuşanları gözlemlemek ve nyi nasıl söylediklerini not etmek isteyebilirsiniz.

Çoğu durumda, kusursuz bir şekilde konuşmanız gereken bazı durumlar olduğunu düşünseniz de, en çok önem verilecek şey söyleyecek bir şeyiniz olması ve söylediklerinize inanmanızdır. Kısaca, bırakın insanlar  mesaja daha fazla odaklansın diyorum. Kendinizi sakinleştirmek için konuşmanız gerekmeden kısa bir süre önce, nefes egzersizleri yapmak faydalı olacaktır.

Kariyerin üzerinde söz hakkı olan insanlar önünde beceriksiz görünmek istemiyor olabilirsiniz ve bu sizi şu sorulara itebilir: Neden kıdemli/deneyimli meslektaşlarınız tarafından toplantı yönetilmesin? Bu yüzden baştalar, değil mi?

Ancak bu maalesef şöyle algılanır: Toplantıdaki taraflardan biri üçüncü parti ise sizi toplantı notlarını tutmak için gelen biri ya da asistan olarak görür ve bir sonraki aşamaya geçmek için ihtiyaç duyduğunuz çalışma ilişkisini asla sizinle kurmaz. İç toplantıdaysanız da, patronunuz beklenen zeka seviyesinde olmadığınızı ve sizi bir etki yaratıcıdan ziyade emir alacak kişi şeklinde düşünür.

Bu durumun önüne geçmek için toplantının öncesinde, üst düzey meslektaşlarınıza, hangi konuları ele alacaklarını, neyi istediklerini ve nasıl katılmanızı istediklerini sorun.  Bu, toplantı sırasında ne zaman topa girmeniz gerektiğine karar vermenize yardımcı olabilir. Toplantı sırasında, sorulan her soru için içinizden bir yanıt verin ve üst düzey meslektaşlarınızın söyledikleriyle karşılaştırın. Yanıtlarınız duyduğunuz ile aynı seviyeye geldiğinde, yanıtlarınızın doğru yolda olduğunu bilerek konuşma konusunda güven kazanacaksınız.

Üst düzey bir toplantıya katılmak, yeteneklerinizi sergilemek için nadir bulunan fırsat penceresidir. Onu boşa harcamayın. Ev ödevinizi önceden yapın ve konuşmaya ekleyebileceğiniz değere dikkat edin. Görüşlerinizi paylaştığınızda, kısa, özlü ve konuya odaklanmış olduğundan emin olun. Unutmayın ki, başkalarını etkilemeye ya da ne kadar zekice ya da ne kadar çalışkan olduklarını kanıtlamaya çalışan birini dinlemekten daha can sıkıcı bir şey yoktur. Bu hassas bir dengedir. Eğer konuşmazsanız, kimse sizin kim olduğunuzu bilmeyecektir; çok fazla konuşursanız, insanlar ancak şunu merak etmeye başlar, "Kim olduğunu sanıyorsun?"

Toplantı bittikten sonra geri bildirim almak iyi bir yöntem olacaktır. Yöneticiniz veya mentörünüz orada olacaksa, öncesinde daha fazla konuşmaya çalıştığınızdan bahsederek onlardan bazı özel öneriler isteyin. Daha fazla konuşmanız gerekip gerekmediğini size bildirirler.

Önemli iş toplantılarında konuşmak çok az içe dönük insanın alabileceği bir risktir. Ancak kariyeriniz uğruna bu riski almaya değer.

Son bir paragrafta yöneticiler için açmak istiyorum. Bir yönetici olarak, içe dönük insanlara çok yönlü bir toplantıda bir soru sorsanız, içe dönük bir beynin en iyisini almayacağınızı bilmelisiniz. Farklı bir yaklaşım göstererek daha iyi bir yanıt ve fikir edineceksiniz. Önceden ne hakkında konuşulacağını bilekem içe dönük insanlara yardımcı olur, ancak toplantı gündemleri genelde son anda duyurulmaktadır. Ayrıca toplantıdaki tüm konuşmalarını kimin yaptığını ve kimin katılımcı ol(a)madığını düşünmeniz/gözlemlemeniz gerekir.Bu sebeple dinamikleri şekillendirmeye çalışın. Daha suskun insanlara zemin hazırlayın – bu onları sahneyee çağırmak gibidir. İster inanın ister inanmayın, bazı insanlar sahneye çağrılmayı çok hoş karşılar, çünkü kendi kendilerine sahneye çıkmak konusunda kendilerin rahat hissetmezler.


Not: Bu içeriği 1 Kasım 2017 tarihinde girmiş olduğum bir toplantıda konu hakkında fikrimi, ilgimi ve merakımı beyan edebileceğim fırsatlar olmasına rağmen toplantıda hiç sesimi çıkaramamış olmam ve bunun bende yarattığı rahatsızlık sonrası konuyu etraflıca düşünmem ve araştırmam sonrası hazırladım.

İçeriği hazırlarken özellikle faydalandığım iki makale aşağıdadır. İlgilenenler için:


Google adsense

Analytics