26 Kasım 2023 Pazar

Belgrad'a Gittim ama Ne Gidiş

Dört günlük Belgrad workshop’ını takiben Cumartesi ve Pazar dinlendikten sonra ziyaretimin bir Z raporunu alalım bakalım…


Deneyimlere çıkardığımız dersler ve kazanımlarımızla zenginleşmek olarak bakıyorum. Şu workshop’un en önemli deneyimini de daha yolun başında elde ettim. 8:25’teki Belgrad uçuşum için 4:30’da kalktım, aracıma benzin alıp yol bilgisayarını da 90 km’ye sabitledikten sonra Sabiha Gökçen Havalimanı’nda bir park yeri bulup 4 günlük ödemesini yaptım. Güvenlik kontrolünden sonra pasaport kontrolü için sıra bana geldiğinde görevlinin “senin ne işin var burda?” deyip uçuşumun İstanbul Havalimanı’ndan olacağını söylemesi ile vücudumdan boşalan ter bana güzel bir ders aldırttı. Hiç yapmadığım işi yapıp sol şeritten “biraz hızlı” bir şekilde Anadolu’dan Avrupa’ya geçtim. Neyse ki uçuştan 3 saat önce havalimanında olacak şekilde yola çıkmıştım, yanlış havalimanında da olsam, kurala uymak işe yaramıştı.


Belgrad’a indiğimde kalacağım Hyatt otele gitmek için taksilerin beklediği yere gittim. İlk beş taksi kredi kartı ile ödememe izin vermedi ama altıncı taksi kabul etti, ben de onu seçtim. 




Yola çıkmadan önce, bu iki günü yol iki günü de toplantı şeklinde geçecek dört günlük workshop’u biraz da kafa olarak dinlenmem için fırsata çevirmek konusunda kendime öğütler vermiştim. Cep telefonumda Teams’i offline gözük, Outlook’u da bildirimleri kapa şeklinde ayarlasam da, sabah dokuz olmadan otelde olunca oda temizleninceye kadar “hadi biraz mailleri temizleyeyim de aklımda kalmasın” kafasıyla kendimi bir masada çalışırken buldum. Bu arada sabah 8:25’te İstanbul’dan kalkan uçağımın Belgrad’a 8:10’da inmesi de saat farkına alışmak konusunda ufak bir zorluktu. Odamı 11 gibi teslim aldıktan sonra hemen kendimi otelin yakınındaki AVM’ye atıp bir çevreyi gezdim, karnımı doyurdum ve sonra da Google Haritalar ile şehrin merkezine yürüdüm. Yürümekle bir sorunum olmadığı için gidişte sorun yaşamasam da vardığımda başlayan yağmur sıkıntı olmuştu. Üç tane kafeyi deneyip yer bulamayınca dördüncü kafede bir tahta sandalye bulup kitap ve kahve keyfi yapabildim. Vakitlice ve yağmur daha da şiddetini artırmadan otele döneyim diye düşündüm ama şemsiyem beni yol kenarından hızlıca geçen arabaların ıslatmasına karşı koruyamadı. Özellikle köprüden geçerken o otobüslerin yavaşlamaması, her seferinde pantolonumun ve botlarımın ıslanmasına sebep oldu. Odaya geçip saç kurutma makinasıyla ayaklarımı ısıtıp kendime geldim. Sonra yine bir mail temizliği ve ardından arkadaşlarla buluşup otelde yenilen akşam yemeği ile ilk gün bitti.



İkinci gün iş konularının yoğunlukla konuşulduğu bir ajandaya sahipti. O günün en güzel yanı öğle yemeği için gittiğimiz restoranda eski futbolcumuz Dusko Tosic’i görmek oldu. Kendisiyle bir fotoğraf çektirerek Belgrad seyahatimi ölümsüzleştirdim. Akşam yemeğe bir İtalyan restoranına gittik. Yemek gayet güzel, ortam da oldukça sıcaktı. Tabi ben içeride ceketimi çıkarmadan oturduğum için dışarı çıktığımızda gecenin yarısı soğuyan havada öyle bir titremeye başladım ki, adeta bacaklarım kontrolden çıktı. Neyse ki kimse görmeden hareket etmemle normale döndüm.



Üçüncü gün ajandamız daha hafifti. Ofisteki toplantı sonrası önce bir öğle yemeği yiyip ardından ekipçe yürüyerek bowling oynamaya gittik. İddialı olmadığım bir alanda keyif almayı seçtim. Bence bu tarz etkinlikler, ertesi gün insanların iş yerindeki duvarlarını kırması ve daha etkili iletişim kuran takımlar olması için çok faydalı, tabii ki ölçüyü de kaçırmamak lazım.



Son gün ise Black Friday’e denk geldi. 10:00’da odamı toparlayı check-out yaptıktan sonra yine otelin yakınındaki AVM’ye gittim. İlk günden farklı olarak bu kez sabahın erken saatlerinde müthiş bir kalabalık vardı. Özellikle Zara’daki kalabalık İstanbul’daki Zara ile kıyaslanacak cinstendi. Neyse ben de Okan için bir kıyafet, ev için de çikolatalar aldıktan sonra alışveriş görevimi de tamamlayarak önce otele sonra da havalimanına geçtim. Havalimanı demişken, nerede İstanbul’daki havalimanları nerede Belgrad’daki havalimanı. Bu konuda baya iyi olduğumuzu bir kere daha gözlemledim. Gelirkenkinin aksine, bu kez 14:45’te bindiğim uçağım 18:30’da İstanbul’a indi. Cuma trafiği ile 1 saat 15 dakika’da eve vardım ve o heyecanlı hediye takdim etme ve başımdan geçenleri aktarma seansı sonrası normal hayatımıza geri döndüm.  




19 Kasım 2023 Pazar

Pazar Gecesi Çıktısı


Kendim için 5 Kasım akşamı bir iyilik yapıp office.com'a girdim, beyaz bir Word dökümanı açıp adını da "Hedeflerim" koyduktan sonra buluta kaydettim. Kariyerimle, sağlığımla, yatırımlarımla ilgili başlıklar açıp içlerine sohbet edercesine bir şeyler karaladım. 

Bu 19 Kasım akşamı da kaldığım yerden devam ettim. Hep derler ya, yazdığın hedeflerine erişirsin diye. Blog’uma yazsam birileri okur da alay eder diye çekindiğim o hedefleri en azından şimdilik kendimin erişebileceği bir yere yazıp izliyorum. Hem de kendimle bir değerlendirme, yüzleşme gibi oluyor. Daha önce yazdığım hedefe yürüyebilmek için aradan geçen zamanda ne adım atmışım diye şöyle bir düşünme fırsatı buluyorum.


Dönelim gündemime… 


Bugün Ozan Varol’un son kitabını (Awaken Your Genious) okurken cep telefonundan, sosyal medyadan ve clickbait haberlerden uzak durmak konusunda bir kez daha yüreklendim. Bu Pazar olabildiğince elimi az götürmeye çalıştım. En azından seçici oldum. Mesela akşamüstü BBC’nin YouTube kanalında Dua Lipa’nın Tim Cook’u ağırladığı söyleşiyi falan izleyip ortamlarda satacağım bilgilerle beslendim. Bu arada Ozan Varol bu içeriklerden beslenme konusunda da tavsiyeler vermiş kitabında, mesela besleneceğimiz kitapların bloglardan, sesli kitapların podcastlerden öncelikli olması gerektiğini çünkü daha fazla bir hazırlık dönemi ve çalışma içerdiklerini anlatmış. Haksız değil, dün Okan okuldayken Nilgün ile Emaar’da kahve içip bir blog içeriği hazırlayabildim. Tahminimce 1.5 saatlik bir çalışmanın sonucuydu. Eve gelince instagram ve linkedin hesabımdan da paylaşınca, blogumun istatistiklerine olumlu yansıdı. Şurada dursun: https://myhighlightz.blogspot.com/2023/11/game-on-how-playing-video-games-can.html


Kitap okumak güzeldir


Bugün kahvaltı sonra Kobo e-reader’ımdan Ozan Varol’u okurken, Okan neden hep dijital kitap okuduğumu sordu. Ben de altını çizerek okumayı sevdiğimi, sonrasında bu çizdiklerimi blog’umda paylaşmanın beni mutlu ettiğini söyledim. O da normal kitap okuyarak da kitabın altını çizebileceğimi ve not alabileceğimi söyleyince, kitap okuyan rol model ebeveyn olabilmek için yazın severek okudum Matt Haig’in henüz okuma fırsatı bulamadığım (sanırım Okan tetiklemese yaz tatilini beklerdim) “Zamanı Durdurmanın Yolları” adlı kitabına başladım. Kitapta bazen “bu cümleyi not almalıyım” dediğim anlar oluyor, o zaman da telefondan notları açıp klavyeye okuyorum ve yazılı metne çevirmesini büyük bir zevkle kontrol edip kaydediyorum.


Havalar da bozdu


Havalar geç soğudu bu kış, kaloriferler yeni yanmaya başladı. Bir de belediyeler afet uyarısı yapınca, hafta sonu “tedbiren” evde geçti. Gözlemlerime göre haftasonu rutin kredi kartıma yansıyan harcamalarımı dikkate almazsak, harcama ortalamamı artıran yegane günler olarak öne çıkıyor. Boş vakit hafta içine göre fazla olunca, ailece bir yemek, bir kahve ya da alışveriş merkezi ziyareti kredi kartında hemen 4 haneli ek harcama olarak kayıtlara geçiyor. Neyse ki hava kötü olunca eve kapanmak bu harcamaların da minimumda tutulmasını sağlıyor. Bununla ilgili gözlemimi, hatta memnuniyetimi bir tweet ile paylaşacaktım ama “cimri”ligimi bir de sosyal medya üzerinden bilinir hale getirmeye çekindim.


Sözlerimin sonuna gelirken


İki gün sonra daha önce hiç görmediğim Sırbistan’ın Belgrad şehrine gidip Finans ekibimizle bir takım toplantısına katılacağım. İçeriğin daha çok takım ruhunu artırmak olduğunu bildiğim için bunu biraz kafa boşaltmak ve yaklaşan yıl kapanışı öncesi enerji toplamak için kullanmak istiyorum. Soğuk hava buna ne kadar izin verecek bilmiyorum ama 2018’de Romanya’ya 3 haftalık denetim için gittiğimde tek başıma gezdiğim sokaklar, gittiğim restoran ve kafeler bana çok iyi gelmişti. İnşallah yine güzel hatıralar ve iyi bir ruh hali ile dönerim. 

4 Kasım 2023 Cumartesi

Supporting Men's Health: My Movember Journey

Throughout the month of November, the world comes together to raise awareness for men's health through the iconic Movember movement. As a male employee at Philip Morris International, I've taken up the challenge to walk 60 kilometers to support this noble cause and contribute to the employee initiative for Movember. In this blog post, I'd like to take you on a journey through my personal experience, highlighting the importance of fostering conversations and taking action to improve men's health. Let's embark on this meaningful journey together.


Movember: More Than Mustaches

Movember, derived from "mustache" and "November" is a global movement that transcends the realm of facial hair. It's about raising awareness of critical issues affecting men, such as prostate cancer, testicular cancer, and mental health. This year, Philip Morris International has initiated an employee-driven campaign for Movember, uniting us in the fight against these health challenges.

Movember Partners in Crime
Walking with Purpose

For me, Movember is not just about growing facial hair; it's a call to action. I've set a personal goal to walk 60 kilometers this month. Walking is not only a way to raise awareness, but it's also a symbol of our commitment to a healthier lifestyle. It's a reminder that small steps can lead to significant change, both in our lives and in the lives of others. And I'm lucky that my son is also my partner in crime.

Fostering Conversations

Movember provides a unique opportunity for us to initiate conversations about men's health. It's a chance to share experiences, struggles, and triumphs and to encourage one another to prioritize physical and mental well-being. As a passionate male employee at Philip Morris International, I've taken it upon myself to spark these conversations within our workplace. By sharing my journey, I aim to inspire others to do the same.

Supporting Men's Health

By participating in the Movember movement and my company Philip Morris International's employee initiative, I've joined a global community committed to improving men's health. It's about creating a future where no man suffers in silence and where everyone receives the support they need. Our collective actions, no matter how small, contribute to this greater cause.


Get Involved

Movember is not limited to growing mustaches or walking long distances. You can participate by engaging in open conversations, donating to Movember programs, or starting your own campaign. Your involvement matters, and it's an opportunity to make a lasting impact.

Conclusion

As we journey through this Movember, let's remember that our efforts don't have to end when November does. Men's health is a year-round concern, and our dedication should be too. Whether you've grown a mustache, walked a mile, or simply shared a conversation, you've played a vital role in this movement.

I encourage you to take up the challenge, join the conversation, and contribute to the well-being of all men. Together, we can drive positive change in the realm of men's health. Thank you for being part of this incredible initiative, and let's continue to support one another throughout the year.

Let's carry the spirit of Movember with us, not just in the workplace but also in our daily lives. This is our commitment to healthier, happier lives for all men.

You may also like to read: Volkan Yorulmaz: Wrapping Up Movember: A Journey of 60km for Men's Health

Google adsense

Analytics