29 Ekim 2025 Çarşamba

A Parking Ticket, a Bad Investment, and the Simple Truth About Growth

A few personal thoughts on my struggle with work stress, learning to say "no," and trying to find a simpler path.

Finally, after weeks, I've got my laptop (yes, the personal one) open, ready to dive into those long-delayed emails (Ozan Varol and Mark Manson, thank you for waiting!) and pour out the feelings that have been with me for a while. Looking out the window, an ache in my neck and a stiff back tell the story of my stress better than words ever could.



I'm in one of those familiar cycles again: working relentlessly (till midnights - YouTube videos is my best friend in the background), taking on every responsibility, struggling to say "no" (or perhaps, unable to say it at all), and finding myself shouldering all the burdens. Performance review season, critical projects, crucial audits – my life's priorities constantly revolve around work.

It's almost comical; last weekend, I even got a parking ticket because I prioritized the company's expenses, parking on the street instead of a paid lot to avoid creating extra cost with the benefit car. The irony? I ended up paying the fine myself.

The Holiday Hustle: A Battle Within

Today (Happy Republic Day!) is a public holiday, and I'm at home, locked in a fierce internal battle over whether to check my work emails. Yesterday was a half-day, and I managed to shut down my computer around 3 PM. My family and I headed to Kadıköy for Okan's tech shopping, followed by a delightful coffee break and dinner. On the way home, extending our drive through Moda, Caddebostan, and Bağdat Caddesi, one part of me urged, "Relax, disconnect from work." Yet, the other whispered, "What if something important happened? Just a quick glance."

Of course, the second voice won. Just as I settled into the couch, ready to watch YouTube, a critical meeting invitation from the auditors, with a demanding agenda, popped up in my inbox. For the entire hour-long video, my eyes were on the screen, but my mind was racing through everything I needed to prepare for that audit meeting. What happened next? The video ended, and I went straight to my room, working until past midnight. It's almost noon now, and I've been resisting checking my emails for about 12 hours. I occasionally check MS Teams messages, but surely, that doesn't break my "digital detox," right?

From Performance Objectives to Life's Lessons

This morning, while catching up on personal emails, my thoughts naturally drifted to performance objectives, especially with our annual performance review period upon us. I recently finalized and shared my yearly evaluations with my manager, hoping all this effort translates into tangible growth and development. This train of thought also sparked an idea: perhaps I should write a blog post on annual performance reviews for LinkedIn. I'm weighing whether I'll find the energy and if it might attract any negative feedback.

I've also realized lately that I'm using this blog almost like a therapy session (especially when I write in Turkish). Recently, in a meeting with the Dubai team (which I joined, again, because I couldn't say "no" to supporting them), a senior executive honored me by praising my blog at the start of the meeting. It became a great ice-breaker, and when people asked what I wrote about, I said "personal development and finance."

However, I'm well aware that I haven't written much about finance lately. That meeting reminded me of a financial lesson I'd wanted to share. While I used to write lengthy posts with screenshots, now a few sentences will do:

Last Monday, I was making a foreign currency investment. Unlike usual, I decided to compare exchange rates across banks. Akbank was my go-to, but Enpara offered a much more advantageous rate. I checked Enpara's website for fees, noting that recipient bank fees could vary, then looked at Enpara's own transaction fees. There was still a significant advantage. I completed the FX purchase and sent it to Akbank. Poof! A fee was deducted that made my "clever" maneuver pointless. A lesson learned, with a price tag attached.

Simplicity: The Ultimate Investment Strategy for Life

This experience wasn't just a financial lesson; it was a profound reminder: life should be simple, straightforward. To tie it back to finance, there's no need to overcomplicate investments, jumping from one asset to another trying to optimize every single penny. We've seen how well gold, often underestimated by many, has performed recently. Simply accumulating gold can outperform many other investment vehicles.

Consistency, solid assets, and a clear objective. That's the entire philosophy, and keeping it simple is the key. No need to make it complicated.

Now, if you'll excuse me, I'll go pursue my goal of reading a bit more... and perhaps finally achieving some genuine mental performance and growth outside of work.

Beynimdeki Bitmeyen Mesai: Stres, 'Hayır' Diyememek ve Basit Yaşam Arayışı

Bir tatil gününde, iş mailleri, finansal dersler ve "fazla takla atmanın" bedeli üzerine kişisel bir yansıma.

Haftalar sonra nihayet laptop'umu kucağıma alıp o tanıdık pozisyonu alıyorum. Niyetim belli: Önce Ozan Varol ve Mark Manson gibi yazdıklarını sevdiğim isimlerden gelen ve okumayı sürekli ertelediğim o keyifli mailleri rahatça okumak, sonra da son dönemdeki hislerimi buraya dökmek.

Camdan dışarı bakarken boynumdaki o tanıdık ağrı ve sırtımdaki sertlik, aslında kelimelere dökemediğim stresi benim yerime tarif ediyor.

Yine o döngüdeyim.

Çok çalıştığım, tüm sorumlulukları sorgusuzca üstlendiğim, "hayır" demediğim (yoksa diyemediğim mi demeliyim?) ve tüm yükleri tek başıma çektiğim bir dönem. Performans dönemiydi, önemli projeydi, kritik denetimdi derken, hayatımın öncelik listesi tamamen iş merkezli bir hale büründü.

Bu durumun trajikomik bir örneğini geçen hafta sonu yaşadım. Şirket aracıyla fazla masraf yaratmayayım diye otopark yerine yol kenarına park ettim. Sonuç? Bir park cezası. İşi ve iş yerini önemserken, o "masrafı" şirket değil, bizzat ben ödemiş oldum. İnce düşünmenin bedeli, sanırım.

Tatil Gününde Verilen İç Savaş

Bugün (Yaşasın Cumhuriyet!) tatil ve evdeyim. Ama tatil olması, beynimin tatilde olduğu anlamına gelmiyor. İçimde, mailleri kontrol etmekle etmemek arasında müthiş bir savaş yaşanıyor.

Dün de yarım gün tatildi. Öğleden sonra 3’e doğru bilgisayarı kapatmayı başarabildim. Ailece bir Kadıköy’e kaçtık; Okan’ın teknoloji alışverişini yaptık, güzel bir kahve keyfini akşam yemeği ile taçlandırdık. Dönüşte yolu uzatıp Moda, Caddebostan ve Bağdat Caddesi üzerinden eve geçtiğimizde bir yanım "İşte bu! Biraz dinlen, işten uzaklaş" diyordu.

Ama diğer yanım, o sinsi ses, sürekli fısıldıyordu: "Ya önemli bir şey olduysa? Hızlıca bir baksan."

Hangi sesin kazandığını tahmin etmek zor değil.

Tam koltuğa yerleşip YouTube’u açmışken, gözüm ister istemez inbox’a kaydı. Denetçilerden gelen kritik bir toplantı daveti ve içeriğindeki talep, anında kafama takıldı. Açtığım bir saatlik video boyunca gözüm ekrandaydı ama kafam tamamen o toplantıya kadar neleri hazırlamam gerektiğini planlıyordu.

Sonra ne mi oldu? Video bitti. Ben de doğruca odama çekilip gece yarısına kadar çalıştım.

Şu an saat öğlene yaklaşıyor ve yaklaşık 12 saattir maillerimi kontrol etmeden direniyorum. Arada Teams’teki mesajlara bakıyorum ama onlar herhalde bu "dijital diyetimi" bozmaz, değil mi?

Blog Terapisi ve Finansal Tokat

Bu aralar bu blogu adeta bir psikologla terapi seansı gibi kullandığımı fark ediyorum. Geçenlerde, yine o meşhur "hayır diyemediğim" için destek olmak adına Dubai’deki ekiple girdiğim bir toplantıda, üst düzey yöneticilerden biri beni onore ederek toplantının başında blogumdan övgüyle bahsetti. Bu beklenmedik iltifat, toplantıda güzel bir "ice-breaker" oldu. İnsanlar ne üzerine yazdığımı sordular.

"Kişisel gelişim ve finans," dedim.

Ancak bunu söylerken, özellikle finans alanında ne kadar uzun zamandır yazmadığım da yüzüme çarptı.

Belki de bu "işkolik" halim, hayatın diğer alanlarında da aşırı karmaşık düşünmeme neden oluyordur. Tıpkı geçen gün yaşadığım o finansal deneyim gibi:

Pazartesi günü dövizli bir yatırım yapacaktım. Her zamankinden farklı olarak bankalardaki kurları bir karşılaştırayım dedim. Yatırımı normalde Akbank’tan yapacaktım ama kur Enpara’da çok daha avantajlı görünüyordu. Hemen Enpara’nın websitesinden masrafları kontrol ettim. Alıcı bankanın masraf kesebileceğini okudum ama Enpara’nın kendi masrafı makuldü. Döviz alım işlemini yapıp, parayı Akbank’a gönderdim.

Ve hoop!

Akbank öyle bir masraf kesti ki, kur avantajı için attığım o taklaya hiç ama hiç değmedi. Deneyimi, bedelini ödeyerek kazanmış oldum.

Hayatın Özeti: Fazla Taklaya Gerek Yok

Burada öğrendiğim ders sadece finansal değil: Basit yaşamak lazım. Sade, dümdüz.

Finansal konulara bağlayacak olursam da, yatırımlarda da çok takla atmaya, daldan dala zıplamaya gerek yok. Pek çok kişinin küçümsediği altının yakın zamanda ne kadar iyi kazandırdığını hepimiz gördük. Bazen sadece istikrarlı bir şekilde altın biriktirerek bile pek çok yatırım aracından daha iyi kazanmak mümkün.

İstikrar, sağlam varlık ve net bir hedef. İşte bütün mesele bu. Bu kadar basit tutabilmek ise fark yaratan nokta...

Şimdi, performans değerlendirmeleri, yöneticime sunduğum yıllık hedefler ve o hedeflerin maddi karşılığını alma umudu bir yanda; LinkedIn için "Yıllık Performans Hedefleri" üzerine İngilizce bir içerik yazma fikri diğer yanda... Enerji bulur muyum, olumsuz tepki çeker miyim diye tartıyorum.

Ama sanırım önce, bu stresten sıyrılıp biraz da kitap okuma hedefime doğru yürümem gerekiyor. En basiti, en sadesi o.

Haydi bana iyi okumalar.

11 Ekim 2025 Cumartesi

Azla Mutlu Olmanın Günü: Çamlıca’nın Eşiğinde Kısa Bir Durak

Bugün “az ama iyi”nin günü: Çamlıca’nın tepesinden kısa bir nefes, dün insan gibi çalışmanın verdiği huzur, Bursa’ya doğru yola çıkmadan önce ruhu besleyen küçük ritüeller: müzik, kahve, bir kitap, bir yürüyüş. Minimalizmin kısacık ama yerinde bir selamı.



🌄 Açılış — Odanın Penceresinden

Çamlıca’nın zirvesinden olmasa da tepesinden diyebileceğim bir noktadan; camı açık, 26 derecede ısıtılmış bir odada manzaraya bakıp zamanımı değerlendiriyorum.
Yazmak benim terapimse, müzik ve kahve en iyi eşlikçilerim. Çok şükür…

Dinleme modu:

  • 🎧 Bugünün listesi: “Deep Focus” ya da “Chill & Study”
  • Kupadaki: Orta kavrulmuş, şekersiz, sade

Yorum daveti: Sen yazarken ne dinlersin? Hangi kahve/çay sana eşlik eder? Yorumlara yaz. 👇


🧠 İş Ritmi — “Dün İnsan Gibi Çalıştım”

Dün, uzun zamandır ertelediğim “kendimce iyi çalışma” disiplinine geri döndüm. Gelişimime, güncel kalmama ve işimde fark yaratmama nasıl iyi geldiğini yeniden hissettim.
İşte bu ya!” dedim. Umarım arkası gelir.

Mini yansıma (aç/kapa)
  • Bugün bir şeyi “uzun zamandır yapmıyordum” dedirten ne vardı?
  • Bunu sürdürmek için atılacak bir mikro adım ne olabilir?

🚗 Yol & Sohbet — Bursa’ya Doğru

Bir saat sonra oğlumu alıp öğle yemeğinden sonra Bursa’ya yola çıkıyorum. Kapalı havada uzun yolun verdiği dingin düşünme, biraz sohbet, biraz da sessizliğin kıymeti…

Yol hazırlık listem:

  • İyi bir çalma listesi
  • Atıştırmalık su/kuruyemiş
  • Not defteri (aklına gelenler için)
  • Kitap yerleşti mi çantaya?
  • Powerbank

Okur sorusu: Uzun yolda mutlaka yaptığın bir şey var mı? (Favori şarkı, mola noktası, ritüel…) Yorumlarda buluşalım.


📚 Ruhu Besleyenler — Kitap, Yürüyüş, Spor

Bu sabah spor salonundaki egzersizin üzerine, yarın sabah sahilde uzun bir yürüyüş eklemeyi planlıyorum. Yanıma da ruhumu iyi besleyeceğine inandığım bir kitap aldım.

Kendime not:

  • En az 30 dk sahil yürüyüşü
  • Telefonsuz bir bölüm okuma
  • Bir fikir/duygu cümlesi not et
Okur önerisi (aç/kapa)
  • “Son dönemde beni en iyi besleyen kitap/deneme:”
  • “Yürürken zihnimi açan alışkanlık:”
  • “Müziği susturup sessizliği dinlediğim an:”

🌱 Minimalizm Köşesi — Azla İyi

Minimalist yaşamak, azla mutlu olmak, hayatına şükürleri katabilmek…
Bu yazı da kısa, az ama yerli yerinde kalsın.

Bugünün mini anketi: Hangisi bugün sana daha çok iyi gelir?

  • 20 dakikalık yürüyüş
  • 10 sayfa kitap
  • 5 dakikalık nefes egzersizi
  • Bir kişiye içten bir teşekkür

Günün şükrü: Şu an teşekkür ettiğin tek bir şey yaz.


🧭 Kapanış — “Bir Sonraki Sefere Dek”

Kısa, az ama anlamlı: Bugünlük bu kadar. Bir sonraki sefere dek, sağlıcakla

Okura çağrı:

  • Yorumlara bir cümlelik yol arkası notunu bırak.
  • Bu yazıyı bugün ihtiyacı olan bir kişiyle paylaş.
  • Haftaya kendine tek bir mikro hedef seç ve takvimine koy.
---
Bu içeriği yapay zeka ile ürettim. İçeriğin ham hali ise burada:
Volkan Yorulmaz: Çamlıca'da Yavaş Bir Sabah

Çamlıca'da Yavaş Bir Sabah

Çamlıca'nın zirvesinden olmasa da tepesinden diyebileceğim bir noktadan, camı açık tertemiz havayı içine almış ama 26 derecede klima ile de ısıtılmış bir odadan manzaraya bakıp zamanımı değerlendiriyorum. İçimdekileri buraya akıtmak benim terapimse eğer, yazmaya en güzel eşlik eden iki şey, müzik ve kahve de yanımda ise çok şükürler olsun...



Hep işlerden bahsediyorum, yine aynı tekrara düşmeyeceğim. Tek bir satırla geçiştireyim: Dün insan gibi çalıştım. Gelişimim, güncel kalmam ve işlerimde fark yaratabilmem için bunun ne kadar iyi geldiğini dün ne zamandır yapamadığım şeyleri yaptığımı düşündükçe "işte bu ya!" diyorum. Umarım dahası gelir.

Bugün, hatta bir saat sonra oğlumu alıp bir öğle yemeği yedikten sonra Bursa'ya yola çıkacağım. Bu kapalı havada uzun yol yapmak, biraz sohbet, biraz dingin bir şekilde düşünmek bir fırsattır ve ruhuma iyi gelecektir. Yanıma da ruhumu besleyeceğine inandığım bir kitap da aldım. Bu sabah yaptığım spor salonundaki egzersizin üzerine yarın sabah da sahilde uzun bir yürüyüşü katarsam, daha ne olsun.

Minimalist yaşamak, azla mutlu olmak, hayatına şükürleri katabilmek güzel şey. Bu yazı da böyle az, kısa ama anlamlı bir şekilde kalsın burada. Bir sonraki sefere dek, sağlıcakla...

Çıkmadan bir tane de Insta'ya hikaye gönderdim...

Bu içeriği bir de AI'e teslim edip ilgi çekici hale getirmesini istedim. Sonuç buradaVolkan Yorulmaz: Azla Mutlu Olmanın Günü: Çamlıca’nın Eşiğinde Kısa Bir Durak

8 Ekim 2025 Çarşamba

Bir Hastane Ziyaretinden Kalan Düşünceler

Dün, sevip saydığım bir abimi, iş arkadaşımı ve akıl hocamı geçirdiği bir operasyon sonrası iş yerinden arkadaşlarımla birlikte ziyaret ettim. Yine, sağlığın değerini kaybetmeden anlamak için bu kadar iyi bir fırsat varken, bundan ders çıkaramadım.

Neden mi?
Hastaneye girip arkadaşlarımın gelmesini beklerken “fırsattan istifade” bir mailleri kontrol edeyim dedim. Bir gece önce özene bezene yazdığım o mail, maalesef yeterince net olmadığı için, chart eklenerek yeniden göndermem istenmişti. Kafam “nasıl yapacağım, sevkiyatla ilgili sorun çıkar mı?” gibi sorularla doluydu. Fiziksel olarak odadaydım ama zihnen orada değildim; o an sağlığıma şükredip abim için gerçekten içten bir sıhhat dilemek mümkün olmadı.

Ziyarete geldim ama mailler izin vermedi. 📱💼

Hastanedeyken, vedalaşırken, otoparka yürürken, hatta Avrupa’dan Anadolu’ya geçerken bile aklımda sadece o mail vardı: vereceğim cevap, yapacağım ek çalışma, veriyi nasıl göstereceğim… Eve gelince o işi bitirdim, ardından bir sürü maile daha cevap verdim; araştırmalar, hesaplamalar, düzeltmeler derken geceyi öylece geçirdim. Ama ruh gibiydim — mutsuz, tatminsiz, yorgun.

Bu sabah da benzer bir tedirginlikle uyanıp yine maillere gömülmüşken aklıma İzmir’deki ruh halim geldi. Çok şükür, şu an tek derdim iş yükü ve yoğunluk. İzmir’deyken bunun yanına bir de insanlarla uğraşmak zorunda kalmak ekleniyordu. Şimdi bulunduğum ortamda beni rahatsız eden kimse yok; sadece yoğun tempo içinde kendime, aileme ve hobilerime zaman ayıramamak bazen zor geliyor.
Genellikle bunu çok kafama takmam ama bugün öğle saatlerinde fark ettim ki, ne zaman iş yerinde takdir ve teşekkür azalsa, bu durum bana daha ağır geliyor.

Neyse ki bu akşam, o beni gün boyu darlayan maile konu olan chart’ın yeni versiyonunu hazırladım, revize edilmiş bir mail daha attım. Inbox’ımı da biraz toparlayıp yönetilebilir hale getirdim. Şimdi kısa bir “kendimle baş başa kalma” seansı için laptop’umu kucağıma aldım. Bir de bu içeriğe AI ile güzel bir resim çizdirdim mi, sakin sakin birkaç mail daha cevaplayıp yarınki mücadeleye hazırlanabilirim.

Google adsense

Analytics