14 Aralık 2025 Pazar

Wake-Up Call on Executive Burnout

Last Sunday night, I closed my laptop with a sense of accomplishment, having finished a reflective piece about realizing I wasn't Superman. I went to sleep peacefully, ready for the week.

By Monday morning, reality hit. A simple plan to drop my son at school and head to the office turned into a ninety-minute battle with Istanbul traffic. After squeezing in a workout and facing more gridlock, I made the executive decision to work from home on Tuesday.

Your thinking method is broken.' Sometimes it takes a hard truth from a mentor to realize that slowing down is the only way to speed up."

Tuesday felt deceptively productive. I was clearing my inbox at rapid speed, feeling on top of operations. In the middle of this "efficiency high," I was exchanging emails with my mentor regarding a business matter. Immediately after my last email, my phone rang. It was him.

His feedback was surgically precise and startling:

"Your thinking method is broken. You need to take leave immediately. Increase your daily walking and work in a bright environment where you can get sunlight."

I was stunned. He then calmly explained the deductive reasoning behind his conclusion based on our recent communications. I realized my fatigue was no longer just a physical feeling; it was leaking into my cognitive processes and external communication.

I took his advice as a directive. That evening, I skipped professional development podcasts. Instead, I put on some low-engagement music and walked by the coast, solely focused on cognitive disengagement.

The Ripple Effect of Radical Feedback

By Wednesday, his words still echoed. Every incoming email felt like another brick on a cognitive load I was struggling to prioritize. I knew I had to disrupt my patterns. Despite having my gym gear at the office, I opted to leave early and walk with my wife instead.

On Thursday, rather than driving to our corporate New Year's dinner on autopilot, I forced a routine change. I took public transport across continents—from Üsküdar to Beşiktaş by ferry—followed by a 45-minute walk along the Bosphorus. It was a necessary reset, forcing me to consider how I could engineer similar "pattern interrupts" into my weekends and year-end planning.

Designing a Sustainable Future

With my birthday and the approach of 2026 looming, facing the reality of burnout has triggered a deeper audit of my professional life. What needs to be eliminated? What needs to be integrated?

This past Saturday, I ran a pilot test. Halfway to the mall with my family, I realized I had left my phone in the car. I made a conscious choice not to turn back. I needed to sever the connection with my "electronic shackle."

As I write this on a Sunday afternoon, I am actively researching hotels with indoor pools for a solo weekend retreat—not just for a vacation, but for a strategic cognitive restart.

In discussing this recent wake-up call with peers and colleagues, I’ve noticed a troubling consensus: many of us are operating at an unsustainable pace. While knowing others share the struggle doesn't solve the problem, recognizing that we are not alone in this challenge is the first step toward collective resilience.

We aren't Superman. And perhaps, the most professional thing we can do is admit that and adjust our strategies accordingly.

Tükenmişlikten Çıkış Yolları: İstanbul Karmaşasında Zihni Yenilemek

 Geçen Pazar gecesi, Süpermen Olmadığımı Hatırladım başlıklı yazımı tamamlayıp huzurla yastığa başımı koymuştum. "Tamam," dedim, "haftaya hazırım." Ancak Pazartesi sabahı İstanbul gerçeği yüzüme çarptı. Okan’ı okula bırakıp ofise geçme planım, trafiğin kucağında bir buçuk saatlik bir mücadeleye dönüştü. Üstüne sporu sıkıştırıp trafiğe tekrar kalınca, Salı günü için en mantıklı karar evden çalışmaktı.

Ancak asıl hikaye, evden çalışırken "çok verimliyim" sandığım o anlarda başladı.

İstanbul sahilinde kışın yürüyüş yapan düşünceli adam - tükenmişlik ve zihinsel detoks

"Düşünme Yöntemin Bozulmuş"

Salı günü mailleri jet hızıyla cevaplıyor, işleri sıraya diziyordum. Kendimi oldukça üretken hissettiğim bir anda, mentorumla bir iş konusu üzerine yazıştım. Son mailimi gönderdikten saniyeler sonra telefonum çaldı. Mentorum arıyordu ve sesi her zamanki gibi netti. Söyledikleri ise tam bir soğuk duş etkisi yarattı:

"Düşünme yöntemin bozulmuş. Hemen izne çık. Gündelik yürüyüşünü artır ve güneş alabileceğin aydınlık bir ortamda çalış."

O an savunmaya geçebilirdim ama o, bu çıkarımı nasıl yaptığını tane tane anlatınca mesajı aldım. Meğer yorgunluğum sadece bedenimde değil, zihnimin kıvrımlarında, karar alma mekanizmalarımda bile kendini gösteriyormuş.

O akşam yemeği keyifsiz yedim ama mentorumun "beynini dinlendir" tavsiyesine uydum. Kendimi sahile vurdum. Podcast bile dinleme demişti; ben de sadece ritmine odaklanabileceğim, beynimi yormayan rap müzik listeleriyle, düşüncelerimden kaçarak adımladım.

Rutini Kırmak: Vapur, Deniz ve Yürüyüş

Ertesi gün ofise gittiğimde kulaklarımda hala o cümle yankılanıyordu: "Düşünme yöntemin bozulmuş."

Gelen her maili "yapılacaklar listesi"ne eklerken, bir yandan da "Bunları mesai saatlerine sığdırıp kendime nasıl zaman ayırırım?" sorusuyla boğuşuyordum. Rutini kırmak zorundaydım. Çarşamba günü spor çantam yanımda olmasına rağmen, ofisin dört duvarı arasında terlemek yerine eve erken dönüp eşimle yürüyüş yapmayı seçtim.

Perşembe günü ise şirket içi yılbaşı yemeğimiz vardı. Sırf zihnim boşalsın, otopilot modundan çıkayım diye arabayı bıraktım. Toplu taşımayla evden Üsküdar’a, oradan vapurla Beşiktaş’a geçtim. Boğaz havasını içime çektikten sonra Kuruçeşme’ye kadar 45 dakikalık bir yürüyüş yaptım.

Bu küçük değişiklik, bana şunu sorgulattı: Hafta sonu ve yıl sonu yaklaşırken kendime başka hangi 'farklı' tercihleri sunabilirim?

Elektronik Prangadan Kurtulmak

Hem doğum günümün hem de 2026'nın ayak sesleri yaklaşırken, yüzleştiğim "tükenmişlik" gerçeği beni radikal kararlar almaya itti. Hayatımdan neleri çıkarmalıyım? Neleri dahil etmeliyim?

Dün (Cumartesi) sabah, Okan’ı okula bıraktıktan sonra eşimle Florya sahiline indik. Yürüyüş sonrası AVM’ye geçerken telefonumu arabada unuttuğumu fark ettim. Geri dönmedim. O an, o "elektronik prangamdan" ayrı kalmak, dünyayla değil kendimle bağ kurmak istedim. İnanılmaz bir özgürlüktü.

2026 Öncesi Zihinsel Detoks Planı

Şu sıralar doğum günüm için İstanbul içinde, kapalı havuzu olan, sessiz sakin bir otel arayışındayım. Amacım sadece tatil yapmak değil; beynime gerçek bir "yeniden başlat" (restart) fırsatı sunmak.

Bu satırları Pazar öğleden sonra, oğlumla film keyfi yapmadan hemen önce yazıyorum. Çevremdeki dostlarımla, iş arkadaşlarımla konuştuğumda görüyorum ki yalnız değilim. Bu yoğun tempo, bu sürdürülebilir olmayan çalışma düzeni hepimizin ortak derdi.

Bana doğrudan bir faydası olmasa da, yoldaşların aynı dertlerden muzdarip olduğunu bilmek, bu mücadelede tek olmadığımı hissettiriyor. Belki de çözüm, Süpermen olmaya çalışmayı bırakıp, sadece "insan" olduğumuzu hatırlamakta saklıdır.

7 Aralık 2025 Pazar

I Remembered I Wasn't Superman

Heading to bed before 10 PM on this Sunday evening, laptop on my lap, and experiencing the justifiable pride of having "No Unread Mails"... Is this a luxury? I’m not sure, but I can’t describe how much I’ve missed this feeling.

Of course, this is somewhat the "calm before the storm." It isn't exactly a profound prediction to guess that work won't magically ease up by tomorrow morning; a mountain of emails, messages, and calls will inevitably rain down on me. But still, I need to experience the momentary peace of having gotten things on track, at least as of tonight.

In the past, at the end of very difficult days, I would wear my exhaustion like a badge of honor and say, "I earned every penny I made today right down to the last cent." Now, the intensity has increased so much that those "hard days" have given way to hard weeks, and even never-ending months.


"Excuses, Excuses..."

Recently, I was messaging my mentor regarding some additional analyses he recommended I do (I’m keeping his name private so he doesn't feel uncomfortable if he reads this, though calling him "my mentor" does sound cool). Overwhelmed by my current workload, I wrote to him saying I could "only do it at night."

His reply was short and sharp: "Excuses, excuses."

When I started listing my tasks to defend myself, he hit me with a sentence that felt like a wake-up call: "The loads you carry are actually the ones you placed on yourself. You need to remember you aren't Superman."

While I was trying to process this shock, a critique from my wife that same evening sealed the deal. When she questioned—with a slightly reproachful tone—why I was working on even irrelevant topics and why I was the one running to fix everything, I was forced to stop and think.

Stopping to Think: The Forgotten Action

Yes, "stopping to think"... It turns out this is the action I’ve skipped most amidst this hustle.

Reflecting on it, I realized that in my desire to be appreciated and to show high ownership in these corporate management processes, I took on more and more. As I tried to maintain the same quality in all my other tasks, this returned to me as overtime shifts stretching into the middle of the night.

The result? I couldn't pay enough attention to my family, and I started noticing health issues—small but whispering, "I'm here." The price was becoming heavier than I thought.

There are only a few days left in the year. I am still motivated to push through and complete this journey with the momentum of the approaching new year. But I’ve put the lesson I learned this week in my pocket: I am not Superman, and I don’t have to be.

I hope that in the new year, I can continue on a more balanced path without forgetting the lessons taught by these intense days.

For now, it’s time to enjoy "Zero Unread Mail"



Süpermen Olmadığımı Hatırladım

Bu Pazar akşamı, saat daha 22:00 bile olmadan yatağa girmek, kucağıma laptop’umu almak ve "okunmamış mail" bırakmamış olmanın haklı gururunu yaşamak... Bu bir lüks mü bilemem ama bu hissi ne kadar özlediğimi tarif edemem.

Elbette bu, "fırtına öncesi sessizlik" gibi bir şey. Yarın sabahın ilk ışıklarıyla işlerimde bir rahatlama olmayacağını; dünya kadar mail, mesaj ve aramanın üzerime yağacağını tahmin etmek artık benim için nitelikli bir öngörü sayılmaz. Bu kaçınılmaz bir gerçek. Ama yine de, işleri en azından bu gece itibarıyla yoluna sokmuş olmanın verdiği o anlık huzuru yaşamaya ihtiyacım var.


Eskiden çok zor geçen günlerin sonunda, yorgunluğumu bir madalya gibi taşır, "Bugün kazandığım paranın son kuruşuna kadar hak ettim" derdim. Şimdilerde ise yoğunluk öyle bir arttı ki, o "zor günler" yerini zor haftalara, hatta bitmek bilmeyen aylara bıraktı.

"Excuses, Excuses..."

Geçtiğimiz günlerde mentörümle (böyle deyince çok havalı durduğunun farkındayım ama o okursa rahatsız olmasın diye ismini saklıyorum) yazışıyorduk. Bana yapmamı tavsiye ettiği bazı ek analizler vardı. Ben de o anki iş yükümün altında ezildiğimden, bunları "ancak gece yapabileceğimi" yazdım.

Cevabı kısa ve netti: "Excuses, excuses" (Bahaneler, bahaneler).

Kendimi savunmak için elimdeki iş listesini ve yoğunluğumu anlatmaya başladığımda ise yüzüme tokat gibi çarpan o cümleyi kurdu: "Üstündeki yükler, aslında senin kendi üstüne aldığın yükler. Süpermen olmadığını hatırlaman gerek."

Tam bu şoku atlatmaya çalışırken, aynı gün öğle yemeğinde (evet, şükür hala remote-work var) eşimden gelen eleştiri, durumu tescilledi. Alakasız konularda bile neden benim çalıştığımı, neden her şeye benim koştuğumu biraz sitemkar bir dille sorguladığında durup düşünmek zorunda kaldım.

Durup Düşünmek: Unutulan Eylem

Evet, "durup düşünmek"... Bu yoğunluk, bu koşturmaca içinde en çok atladığım eylem buymuş meğer.

Düşününce fark ettim; takdir edilme arzusuyla, "iş sahiplenme" duygumun ne kadar yüksek olduğunu gösterme fırsatı olarak gördüğüm şu kurumsal denetim (bilen bilir "corporate audit"i) süreçlerinde, yükü aldım da aldım. Ben diğer işlerimi de aynı kalitede yapmaya çalıştıkça, bu bana gece yarılarına sarkan mesailer olarak geri döndü.

Sonuç? Ailemle ilgilenemedim, sağlığımda bazı ufak tefek ama "ben buradayım" diyen sorunları fark etmeye başladım. Bedeli, sandığımdan ağır olmaya başlamıştı.

Yılın bitmesine sayılı günler kaldı. Yaklaşan yeni yılın motivasyonuyla bu süreci tamamlamaya, direnmeye hala gücüm var. Ama bu Pazar akşamı hafta içinde aldığım dersi cebime koydum: Ben Süpermen değilim ve olmak zorunda da değilim.

Umarım yeni yılda, bu yoğun günlerden aldığım dersleri unutmadan, daha dengeli bir yola devam edebilirim.

Şimdilik, gelen kutumdaki okunmamış sıfır mailin tadını çıkarma vakti.

30 Kasım 2025 Pazar

A Story of Trust and AI: Betting on Potential

Today marks my 750th blog post in 18 years. Over the years, I’ve written about finance, fatherhood, and my highlights from the books. But milestone #750 feels different. It isn’t just about sharing a thought; it’s about sharing a moment where I watched the future of work happen right in front of me.

Last Monday, I presented to hundreds of colleagues during the AI & Automation: Real Stories & Real Impact Webcast. But the true driver of that day wasn't just code or digital tools—it was trust.

I want to take you behind the scenes of that day—not just to share the technical win, but to share a personal story of what happens when you combine Trust + AI.


Grounding Before the Growth

To be a leader who "creates space" for others, you first have to create space for yourself. My day didn't start with last-minute slide edits. It started early, in the quiet of the mosque. I went there to pray, to center myself, and to find focus. Innovation requires a clear mind, and that moment of stillness gave me the grounding I needed to support my team later in the day.


The Virtual Motivation 

By the time I reached the office for our rehearsal, I wasn't manic; I was ready. I hopped on a Microsoft Teams call with my co-speaker and intern, Osman Emre Yucel. Even though we were connecting through screens, the energy was high. I only told him: "We will do it!" 

Ready, Set, Go! - We will do it!

The Equation: Curiosity + Copilot > Experience 

We were there to present TIM (Tax Intelligence Monitor), a tool we built internally to automate the tracking of tax regulations. But the real story wasn't the tool; it was the method.

When Emre joined the team, I could have relied on my years of experience and micro-managed every step. Instead, I chose Trust. I defined the "what" (the tax complexity we faced with new product categories), but I gave him the space to own the "how."

This is where AI bridged the gap. I had the experience, but I was stuck in the old ways of working. Emre had the curiosity and tools like Microsoft Copilot. When you combine a leader’s trust with an intern’s AI-empowered curiosity, the hierarchy dissolves. The intern becomes the innovator.

Real Innovation is Messy (And Funny) 

Moving "beyond the hype" means admitting that AI isn't magic; it's an iterative process. During the webcast—which we delivered twice via MS Teams, once for the East and once for the West—we shared our "Fail Smart" moment.

I showed the audience how, in the early days, our AI tool kept flagging betting sites instead of tax regulations! We didn't hide this. We laughed about it. That transparency showed the audience that innovation is accessible. You don't need to be perfect; you just need to be persistent.



The Ripple Effect 

The most powerful moment wasn't our presentation; it was the interaction that followed in the chat. The questions and comments poured in. By the end of the day, we realized we hadn't just showcased a tax tool. We had handed over a blueprint.

We explained via the Q&A that the logic Emre built is a flexible asset. By simply adjusting the search parameters, a colleague in Supply Chain or Commercial can turn TIM into their own "Competitor Monitor" or "Regulatory Alert System."

That is the ultimate result of the Trust + AI equation: We didn't just build a solution for ourselves; we inspired a way of working that others can make their own.

Here is to the next 750 posts—and the innovations they will bring.

P.S. Remember how I said we started by accidentally tracking betting sites? Well, look at us now! I’m incredibly proud to share that TIM has officially been recognized and rewarded as a Continuous Improvement project. From "Fail Smart" to "Award Winner"—not bad for a tool built by an intern, right? 


Being Recognized - this means a lot!

Best invite of 2025


10 Kasım 2025 Pazartesi

From Hero to Author: Designing Your Own Leadership Style

“Do you want to be the hero or the victim in the story?”

That question hit me hard recently. My answer? Neither. I want to be the author.


Heroes fight fires. Victims suffer circumstances. Authors design the plot. They decide what matters, what doesn’t, and how the story ends.

Why this matters in leadership

In high-pressure roles, it’s easy to default to operational heroics—being the “go-to” person for everything. It feels good in the moment, but it traps you in someone else’s script. Strategic work suffers, wellbeing erodes, and the system never improves.

Authors think differently:

  • They write the ending first: What outcomes must be inevitable?
  • They cast roles: Who owns what? Where are the guardrails?
  • They edit ruthlessly: If it doesn’t fit the plot, delegate or delete.

My recent shift

After reflecting on feedback (and a candid Officevibe [a corporate survey] moment), I realized I was prioritizing urgent over important. So, I designed a new chapter:

  • Clear responsibilities and escalation ladders to stop everything routing to me.
  • Micro-automation and playbooks to kill recurring fires.
  • Maker–Manager schedule to protect deep work and strategic thinking.
  • Wellbeing guardrails—because sustainable performance beats burnout.


I even asked myself daily:

“What chapter am I writing today?”

Not “What inbox fire am I putting out?”

The takeaway

Leadership isn’t about being the hero. It’s about being the author—the one who makes results inevitable through systems, clarity, and foresight.

If you’re feeling stuck in reactive mode, ask:

  • What’s the theme of my next chapter?
  • What would make me irrelevant here (in a good way)?
  • What system would make success inevitable?

Call to Action:

How do you design your own leadership narrative? Drop your thoughts below—I’d love to learn from your stories.

Some photos just after thinking about all these, while walking to the hospital for a check-up.




9 Kasım 2025 Pazar

A Quiet Sunday with Marcus Aurelius: Preparing for Tomorrow

It’s a sunny November afternoon. I’m sitting on the balcony, enjoying the warmth and getting some Vitamin D before winter comes. The sea is calm in the distance. Everything feels peaceful—except my thoughts. Tomorrow will be busy: hard meetings, big decisions, and important conversations.

On my lap is Meditations by Marcus Aurelius. Two lines make me stop and think:

“If something outside upsets you, it’s not the thing itself—it’s your opinion about it. You can change that opinion anytime.”


“If an obstacle stops you from doing the right thing, don’t blame yourself. Accept it and move forward calmly.”

These words feel powerful. In business, many things are outside our control—markets change, rules shift, projects delay. But Aurelius reminds us: the problem is not the event, it’s how we see it. We can choose a better way to think.

Three Simple Lessons for Work

  1. Change the Story in Your Head
    Tomorrow’s meeting is not “stressful.” It’s an opportunity to solve problems. Think that way, and you feel stronger.

  2. Control What You Can
    If something blocks your plan, don’t waste energy on anger. Ask: What can I still do? There is always something.

  3. Accept What You Cannot Change
    Some barriers are immovable. Instead of resisting, redirect. Use your energy for what matters.

As the sun goes down, I close the book and smile. Stoic wisdom is not just old philosophy—it’s a tool for modern life. Tomorrow will be tough, but today I feel ready.

So, let's save some photos from the rest of the Sunday.





29 Ekim 2025 Çarşamba

A Parking Ticket, a Bad Investment, and the Simple Truth About Growth

A few personal thoughts on my struggle with work stress, learning to say "no," and trying to find a simpler path.

Finally, after weeks, I've got my laptop (yes, the personal one) open, ready to dive into those long-delayed emails (Ozan Varol and Mark Manson, thank you for waiting!) and pour out the feelings that have been with me for a while. Looking out the window, an ache in my neck and a stiff back tell the story of my stress better than words ever could.



I'm in one of those familiar cycles again: working relentlessly (till midnights - YouTube videos is my best friend in the background), taking on every responsibility, struggling to say "no" (or perhaps, unable to say it at all), and finding myself shouldering all the burdens. Performance review season, critical projects, crucial audits – my life's priorities constantly revolve around work.

It's almost comical; last weekend, I even got a parking ticket because I prioritized the company's expenses, parking on the street instead of a paid lot to avoid creating extra cost with the benefit car. The irony? I ended up paying the fine myself.

The Holiday Hustle: A Battle Within

Today (Happy Republic Day!) is a public holiday, and I'm at home, locked in a fierce internal battle over whether to check my work emails. Yesterday was a half-day, and I managed to shut down my computer around 3 PM. My family and I headed to Kadıköy for Okan's tech shopping, followed by a delightful coffee break and dinner. On the way home, extending our drive through Moda, Caddebostan, and Bağdat Caddesi, one part of me urged, "Relax, disconnect from work." Yet, the other whispered, "What if something important happened? Just a quick glance."

Of course, the second voice won. Just as I settled into the couch, ready to watch YouTube, a critical meeting invitation from the auditors, with a demanding agenda, popped up in my inbox. For the entire hour-long video, my eyes were on the screen, but my mind was racing through everything I needed to prepare for that audit meeting. What happened next? The video ended, and I went straight to my room, working until past midnight. It's almost noon now, and I've been resisting checking my emails for about 12 hours. I occasionally check MS Teams messages, but surely, that doesn't break my "digital detox," right?

From Performance Objectives to Life's Lessons

This morning, while catching up on personal emails, my thoughts naturally drifted to performance objectives, especially with our annual performance review period upon us. I recently finalized and shared my yearly evaluations with my manager, hoping all this effort translates into tangible growth and development. This train of thought also sparked an idea: perhaps I should write a blog post on annual performance reviews for LinkedIn. I'm weighing whether I'll find the energy and if it might attract any negative feedback.

I've also realized lately that I'm using this blog almost like a therapy session (especially when I write in Turkish). Recently, in a meeting with the Dubai team (which I joined, again, because I couldn't say "no" to supporting them), a senior executive honored me by praising my blog at the start of the meeting. It became a great ice-breaker, and when people asked what I wrote about, I said "personal development and finance."

However, I'm well aware that I haven't written much about finance lately. That meeting reminded me of a financial lesson I'd wanted to share. While I used to write lengthy posts with screenshots, now a few sentences will do:

Last Monday, I was making a foreign currency investment. Unlike usual, I decided to compare exchange rates across banks. Akbank was my go-to, but Enpara offered a much more advantageous rate. I checked Enpara's website for fees, noting that recipient bank fees could vary, then looked at Enpara's own transaction fees. There was still a significant advantage. I completed the FX purchase and sent it to Akbank. Poof! A fee was deducted that made my "clever" maneuver pointless. A lesson learned, with a price tag attached.

Simplicity: The Ultimate Investment Strategy for Life

This experience wasn't just a financial lesson; it was a profound reminder: life should be simple, straightforward. To tie it back to finance, there's no need to overcomplicate investments, jumping from one asset to another trying to optimize every single penny. We've seen how well gold, often underestimated by many, has performed recently. Simply accumulating gold can outperform many other investment vehicles.

Consistency, solid assets, and a clear objective. That's the entire philosophy, and keeping it simple is the key. No need to make it complicated.

Now, if you'll excuse me, I'll go pursue my goal of reading a bit more... and perhaps finally achieving some genuine mental performance and growth outside of work.

Beynimdeki Bitmeyen Mesai: Stres, 'Hayır' Diyememek ve Basit Yaşam Arayışı

Bir tatil gününde, iş mailleri, finansal dersler ve "fazla takla atmanın" bedeli üzerine kişisel bir yansıma.

Haftalar sonra nihayet laptop'umu kucağıma alıp o tanıdık pozisyonu alıyorum. Niyetim belli: Önce Ozan Varol ve Mark Manson gibi yazdıklarını sevdiğim isimlerden gelen ve okumayı sürekli ertelediğim o keyifli mailleri rahatça okumak, sonra da son dönemdeki hislerimi buraya dökmek.

Camdan dışarı bakarken boynumdaki o tanıdık ağrı ve sırtımdaki sertlik, aslında kelimelere dökemediğim stresi benim yerime tarif ediyor.

Yine o döngüdeyim.

Çok çalıştığım, tüm sorumlulukları sorgusuzca üstlendiğim, "hayır" demediğim (yoksa diyemediğim mi demeliyim?) ve tüm yükleri tek başıma çektiğim bir dönem. Performans dönemiydi, önemli projeydi, kritik denetimdi derken, hayatımın öncelik listesi tamamen iş merkezli bir hale büründü.

Bu durumun trajikomik bir örneğini geçen hafta sonu yaşadım. Şirket aracıyla fazla masraf yaratmayayım diye otopark yerine yol kenarına park ettim. Sonuç? Bir park cezası. İşi ve iş yerini önemserken, o "masrafı" şirket değil, bizzat ben ödemiş oldum. İnce düşünmenin bedeli, sanırım.

Tatil Gününde Verilen İç Savaş

Bugün (Yaşasın Cumhuriyet!) tatil ve evdeyim. Ama tatil olması, beynimin tatilde olduğu anlamına gelmiyor. İçimde, mailleri kontrol etmekle etmemek arasında müthiş bir savaş yaşanıyor.

Dün de yarım gün tatildi. Öğleden sonra 3’e doğru bilgisayarı kapatmayı başarabildim. Ailece bir Kadıköy’e kaçtık; Okan’ın teknoloji alışverişini yaptık, güzel bir kahve keyfini akşam yemeği ile taçlandırdık. Dönüşte yolu uzatıp Moda, Caddebostan ve Bağdat Caddesi üzerinden eve geçtiğimizde bir yanım "İşte bu! Biraz dinlen, işten uzaklaş" diyordu.

Ama diğer yanım, o sinsi ses, sürekli fısıldıyordu: "Ya önemli bir şey olduysa? Hızlıca bir baksan."

Hangi sesin kazandığını tahmin etmek zor değil.

Tam koltuğa yerleşip YouTube’u açmışken, gözüm ister istemez inbox’a kaydı. Denetçilerden gelen kritik bir toplantı daveti ve içeriğindeki talep, anında kafama takıldı. Açtığım bir saatlik video boyunca gözüm ekrandaydı ama kafam tamamen o toplantıya kadar neleri hazırlamam gerektiğini planlıyordu.

Sonra ne mi oldu? Video bitti. Ben de doğruca odama çekilip gece yarısına kadar çalıştım.

Şu an saat öğlene yaklaşıyor ve yaklaşık 12 saattir maillerimi kontrol etmeden direniyorum. Arada Teams’teki mesajlara bakıyorum ama onlar herhalde bu "dijital diyetimi" bozmaz, değil mi?

Blog Terapisi ve Finansal Tokat

Bu aralar bu blogu adeta bir psikologla terapi seansı gibi kullandığımı fark ediyorum. Geçenlerde, yine o meşhur "hayır diyemediğim" için destek olmak adına Dubai’deki ekiple girdiğim bir toplantıda, üst düzey yöneticilerden biri beni onore ederek toplantının başında blogumdan övgüyle bahsetti. Bu beklenmedik iltifat, toplantıda güzel bir "ice-breaker" oldu. İnsanlar ne üzerine yazdığımı sordular.

"Kişisel gelişim ve finans," dedim.

Ancak bunu söylerken, özellikle finans alanında ne kadar uzun zamandır yazmadığım da yüzüme çarptı.

Belki de bu "işkolik" halim, hayatın diğer alanlarında da aşırı karmaşık düşünmeme neden oluyordur. Tıpkı geçen gün yaşadığım o finansal deneyim gibi:

Pazartesi günü dövizli bir yatırım yapacaktım. Her zamankinden farklı olarak bankalardaki kurları bir karşılaştırayım dedim. Yatırımı normalde Akbank’tan yapacaktım ama kur Enpara’da çok daha avantajlı görünüyordu. Hemen Enpara’nın websitesinden masrafları kontrol ettim. Alıcı bankanın masraf kesebileceğini okudum ama Enpara’nın kendi masrafı makuldü. Döviz alım işlemini yapıp, parayı Akbank’a gönderdim.

Ve hoop!

Akbank öyle bir masraf kesti ki, kur avantajı için attığım o taklaya hiç ama hiç değmedi. Deneyimi, bedelini ödeyerek kazanmış oldum.

Hayatın Özeti: Fazla Taklaya Gerek Yok

Burada öğrendiğim ders sadece finansal değil: Basit yaşamak lazım. Sade, dümdüz.

Finansal konulara bağlayacak olursam da, yatırımlarda da çok takla atmaya, daldan dala zıplamaya gerek yok. Pek çok kişinin küçümsediği altının yakın zamanda ne kadar iyi kazandırdığını hepimiz gördük. Bazen sadece istikrarlı bir şekilde altın biriktirerek bile pek çok yatırım aracından daha iyi kazanmak mümkün.

İstikrar, sağlam varlık ve net bir hedef. İşte bütün mesele bu. Bu kadar basit tutabilmek ise fark yaratan nokta...

Şimdi, performans değerlendirmeleri, yöneticime sunduğum yıllık hedefler ve o hedeflerin maddi karşılığını alma umudu bir yanda; LinkedIn için "Yıllık Performans Hedefleri" üzerine İngilizce bir içerik yazma fikri diğer yanda... Enerji bulur muyum, olumsuz tepki çeker miyim diye tartıyorum.

Ama sanırım önce, bu stresten sıyrılıp biraz da kitap okuma hedefime doğru yürümem gerekiyor. En basiti, en sadesi o.

Haydi bana iyi okumalar.

11 Ekim 2025 Cumartesi

Azla Mutlu Olmanın Günü: Çamlıca’nın Eşiğinde Kısa Bir Durak

Bugün “az ama iyi”nin günü: Çamlıca’nın tepesinden kısa bir nefes, dün insan gibi çalışmanın verdiği huzur, Bursa’ya doğru yola çıkmadan önce ruhu besleyen küçük ritüeller: müzik, kahve, bir kitap, bir yürüyüş. Minimalizmin kısacık ama yerinde bir selamı.



🌄 Açılış — Odanın Penceresinden

Çamlıca’nın zirvesinden olmasa da tepesinden diyebileceğim bir noktadan; camı açık, 26 derecede ısıtılmış bir odada manzaraya bakıp zamanımı değerlendiriyorum.
Yazmak benim terapimse, müzik ve kahve en iyi eşlikçilerim. Çok şükür…

Dinleme modu:

  • 🎧 Bugünün listesi: “Deep Focus” ya da “Chill & Study”
  • Kupadaki: Orta kavrulmuş, şekersiz, sade

Yorum daveti: Sen yazarken ne dinlersin? Hangi kahve/çay sana eşlik eder? Yorumlara yaz. 👇


🧠 İş Ritmi — “Dün İnsan Gibi Çalıştım”

Dün, uzun zamandır ertelediğim “kendimce iyi çalışma” disiplinine geri döndüm. Gelişimime, güncel kalmama ve işimde fark yaratmama nasıl iyi geldiğini yeniden hissettim.
İşte bu ya!” dedim. Umarım arkası gelir.

Mini yansıma (aç/kapa)
  • Bugün bir şeyi “uzun zamandır yapmıyordum” dedirten ne vardı?
  • Bunu sürdürmek için atılacak bir mikro adım ne olabilir?

🚗 Yol & Sohbet — Bursa’ya Doğru

Bir saat sonra oğlumu alıp öğle yemeğinden sonra Bursa’ya yola çıkıyorum. Kapalı havada uzun yolun verdiği dingin düşünme, biraz sohbet, biraz da sessizliğin kıymeti…

Yol hazırlık listem:

  • İyi bir çalma listesi
  • Atıştırmalık su/kuruyemiş
  • Not defteri (aklına gelenler için)
  • Kitap yerleşti mi çantaya?
  • Powerbank

Okur sorusu: Uzun yolda mutlaka yaptığın bir şey var mı? (Favori şarkı, mola noktası, ritüel…) Yorumlarda buluşalım.


📚 Ruhu Besleyenler — Kitap, Yürüyüş, Spor

Bu sabah spor salonundaki egzersizin üzerine, yarın sabah sahilde uzun bir yürüyüş eklemeyi planlıyorum. Yanıma da ruhumu iyi besleyeceğine inandığım bir kitap aldım.

Kendime not:

  • En az 30 dk sahil yürüyüşü
  • Telefonsuz bir bölüm okuma
  • Bir fikir/duygu cümlesi not et
Okur önerisi (aç/kapa)
  • “Son dönemde beni en iyi besleyen kitap/deneme:”
  • “Yürürken zihnimi açan alışkanlık:”
  • “Müziği susturup sessizliği dinlediğim an:”

🌱 Minimalizm Köşesi — Azla İyi

Minimalist yaşamak, azla mutlu olmak, hayatına şükürleri katabilmek…
Bu yazı da kısa, az ama yerli yerinde kalsın.

Bugünün mini anketi: Hangisi bugün sana daha çok iyi gelir?

  • 20 dakikalık yürüyüş
  • 10 sayfa kitap
  • 5 dakikalık nefes egzersizi
  • Bir kişiye içten bir teşekkür

Günün şükrü: Şu an teşekkür ettiğin tek bir şey yaz.


🧭 Kapanış — “Bir Sonraki Sefere Dek”

Kısa, az ama anlamlı: Bugünlük bu kadar. Bir sonraki sefere dek, sağlıcakla

Okura çağrı:

  • Yorumlara bir cümlelik yol arkası notunu bırak.
  • Bu yazıyı bugün ihtiyacı olan bir kişiyle paylaş.
  • Haftaya kendine tek bir mikro hedef seç ve takvimine koy.
---
Bu içeriği yapay zeka ile ürettim. İçeriğin ham hali ise burada:
Volkan Yorulmaz: Çamlıca'da Yavaş Bir Sabah

Çamlıca'da Yavaş Bir Sabah

Çamlıca'nın zirvesinden olmasa da tepesinden diyebileceğim bir noktadan, camı açık tertemiz havayı içine almış ama 26 derecede klima ile de ısıtılmış bir odadan manzaraya bakıp zamanımı değerlendiriyorum. İçimdekileri buraya akıtmak benim terapimse eğer, yazmaya en güzel eşlik eden iki şey, müzik ve kahve de yanımda ise çok şükürler olsun...



Hep işlerden bahsediyorum, yine aynı tekrara düşmeyeceğim. Tek bir satırla geçiştireyim: Dün insan gibi çalıştım. Gelişimim, güncel kalmam ve işlerimde fark yaratabilmem için bunun ne kadar iyi geldiğini dün ne zamandır yapamadığım şeyleri yaptığımı düşündükçe "işte bu ya!" diyorum. Umarım dahası gelir.

Bugün, hatta bir saat sonra oğlumu alıp bir öğle yemeği yedikten sonra Bursa'ya yola çıkacağım. Bu kapalı havada uzun yol yapmak, biraz sohbet, biraz dingin bir şekilde düşünmek bir fırsattır ve ruhuma iyi gelecektir. Yanıma da ruhumu besleyeceğine inandığım bir kitap da aldım. Bu sabah yaptığım spor salonundaki egzersizin üzerine yarın sabah da sahilde uzun bir yürüyüşü katarsam, daha ne olsun.

Minimalist yaşamak, azla mutlu olmak, hayatına şükürleri katabilmek güzel şey. Bu yazı da böyle az, kısa ama anlamlı bir şekilde kalsın burada. Bir sonraki sefere dek, sağlıcakla...

Çıkmadan bir tane de Insta'ya hikaye gönderdim...

Bu içeriği bir de AI'e teslim edip ilgi çekici hale getirmesini istedim. Sonuç buradaVolkan Yorulmaz: Azla Mutlu Olmanın Günü: Çamlıca’nın Eşiğinde Kısa Bir Durak

8 Ekim 2025 Çarşamba

Bir Hastane Ziyaretinden Kalan Düşünceler

Dün, sevip saydığım bir abimi, iş arkadaşımı ve akıl hocamı geçirdiği bir operasyon sonrası iş yerinden arkadaşlarımla birlikte ziyaret ettim. Yine, sağlığın değerini kaybetmeden anlamak için bu kadar iyi bir fırsat varken, bundan ders çıkaramadım.

Neden mi?
Hastaneye girip arkadaşlarımın gelmesini beklerken “fırsattan istifade” bir mailleri kontrol edeyim dedim. Bir gece önce özene bezene yazdığım o mail, maalesef yeterince net olmadığı için, chart eklenerek yeniden göndermem istenmişti. Kafam “nasıl yapacağım, sevkiyatla ilgili sorun çıkar mı?” gibi sorularla doluydu. Fiziksel olarak odadaydım ama zihnen orada değildim; o an sağlığıma şükredip abim için gerçekten içten bir sıhhat dilemek mümkün olmadı.

Ziyarete geldim ama mailler izin vermedi. 📱💼

Hastanedeyken, vedalaşırken, otoparka yürürken, hatta Avrupa’dan Anadolu’ya geçerken bile aklımda sadece o mail vardı: vereceğim cevap, yapacağım ek çalışma, veriyi nasıl göstereceğim… Eve gelince o işi bitirdim, ardından bir sürü maile daha cevap verdim; araştırmalar, hesaplamalar, düzeltmeler derken geceyi öylece geçirdim. Ama ruh gibiydim — mutsuz, tatminsiz, yorgun.

Bu sabah da benzer bir tedirginlikle uyanıp yine maillere gömülmüşken aklıma İzmir’deki ruh halim geldi. Çok şükür, şu an tek derdim iş yükü ve yoğunluk. İzmir’deyken bunun yanına bir de insanlarla uğraşmak zorunda kalmak ekleniyordu. Şimdi bulunduğum ortamda beni rahatsız eden kimse yok; sadece yoğun tempo içinde kendime, aileme ve hobilerime zaman ayıramamak bazen zor geliyor.
Genellikle bunu çok kafama takmam ama bugün öğle saatlerinde fark ettim ki, ne zaman iş yerinde takdir ve teşekkür azalsa, bu durum bana daha ağır geliyor.

Neyse ki bu akşam, o beni gün boyu darlayan maile konu olan chart’ın yeni versiyonunu hazırladım, revize edilmiş bir mail daha attım. Inbox’ımı da biraz toparlayıp yönetilebilir hale getirdim. Şimdi kısa bir “kendimle baş başa kalma” seansı için laptop’umu kucağıma aldım. Bir de bu içeriğe AI ile güzel bir resim çizdirdim mi, sakin sakin birkaç mail daha cevaplayıp yarınki mücadeleye hazırlanabilirim.

4 Ekim 2025 Cumartesi

Yoğunluk, Şükür ve Gündelik Hayat

Dosyalarımdan blog yazmak için kullandığım son belgeyi açıp yeni bir yazı yazmadan önce önceki metni inceledim ve gözüm ilk paragrafa takıldı. Ailelerdeki hastalıklar sebebiyle yazın sıkıntılı geçeceğini tahmin etmişim. Öyle de oldu. Ama Ekim ayının ilk haftasına geldiğimiz şu günlerde, yavaş yavaş yazı ve yaşattıklarını unutmaya başladım bile. En sevdiğim yanlarımdan biri, eğer çok büyük bir darbe almadıysam kötü şeyleri hafızamdan silebiliyor olmam.

“Hafızadan silmek” deyince aklıma bu aralar odağımdaki konular geldi. Ajandamda yapılmayı bekleyen üç büyük iş var. Çok bekletmeyi sevmem; ancak üzerine etraflıca düşünmem gerekirse biraz bekletebilirim. Hafta sonumu kaliteli bir odaklanma ile geçirip hepsinde iyi bir noktaya gelmeyi ve hafta içi son güne bırakmadan işleri tamamlamayı planlıyorum.

Mor tonlarında insan olmayan blog içeriği ile uygun bir resim çiz promptuma ChatGPT'nin cevabı

Ama işte yine öyle bir hafta içi yoğunluğu başladı ki anlatmaya kelimeler yetmez. Normalde geçen hafta da Pazar akşam olmadan bir şeyler yazmak istiyordum ama içimde o enerjiyi bulamadım. Hele son iki hafta, cuma günleri o kadar yoruluyorum ki fazla mesai sonrası televizyonda adeta doom-scrolling yapıyorum. Önce Netflix, Amazon, HBO, IPTV arasında hızlıca geçiş yapıp sonra YouTube’da shortslara takılıyorum, en sonunda TV kanallarını dolaşıp odaklanamadığımı kabul ederek yatıyorum.

Gün içerisinde mailleri zamanında cevaplamak, rutin işleri yapmak, kontrollere odaklanmak, gelen aramalardaki ve toplantılardaki beklentileri kaydedip üzerinde çalışmak insanı yorsa da hep kafamın bir yerinde şükretmek var. Sahip olduğum işe ve imkanlara sahip olmak isteyenleri düşündükçe kendimi motive ediyor, direncimi artırmaya çalışıyorum. Akşamları annemle ve teyzemle konuşurken, bana verdikleri sağlık tavsiyeleri ve stresten uzak dur mesajları sağlığım yerindeyken gündelik sohbet tadında kalıyor.

Bu hafta check-up için gittiğim hastanede doktor, 40 yaşın üzerinde olmam ve babamı erken yaşta kaybetmem sebebiyle risk grubunda olduğumu hatırlattı. Kolesterolümü düzenli takip etmemi ve gerekirse ilaca başlamamı tavsiye etti. Bu, hastaneden eve giderken beni biraz tedirgin etti. Sonra sabah saatlerinde havanın ne kadar güzel olduğunu, aslında dışarıda hayatın olduğunu düşünerek moralimi yükselttim. Ardından eve gelip odama kapandım; maillerim ve aramalarla baş başa kalınca, nasıl olduysa akşam olmuştu. Neyse ki ayın biriydi ve yemek kartıma para yüklenmişti. Akşam yemeği sonrası evin ihtiyaçlarını marketten alıp bir kez daha işim için şükrettim. Biraz trajik sanki, değil mi?

Bu arada bir çay alıp konforlu kanepeme geçtim ve yukarıdaki mavi bulutlara baktım. Bugün oğlum Okan’a odasında daha rahat çalışıp daha fazla vakit geçirebilmesi için bir çalışma sandalyesi alacağız. Bu sebeple yolcu yolunda gerek; gidip biraz ekonomiye can vereyim, çarkların dönmesini sağlayayım… 

28 Eylül 2025 Pazar

Building Your Growth Passport

Your Growth Passport: Build, Reflect, Achieve.

I recently attended an inspiring presentation by Roxana Romanescu, Heat-Not-Burn Category Director in Philip Morris International Global Travel Retail, on building a meaningful Growth Passport—our Individual Development Plan (IDP). Her session emphasized that growth is intentional, supported, and measurable. Here are some key takeaways, now enriched with references to our own internal growth culture:

What Makes a Good Growth Passport?

  1. Start with Reflection:
    Roxana encouraged us to step back and assess our current state—using feedback, reviewing past performance, and clarifying career aspirations. This mirrors the spirit of our recent internal event, , where colleagues from across the organization gathered to discuss how constructive feedback fuels personal and professional development. 

  2. Stay Focused:
    Don’t overload your plan. Select a few key areas that align with your personal and organizational goals—a principle echoed in our internal conversations about prioritizing growth areas for maximum impact.

  3. Practice, Practice, Practice:
    Roxana highlighted the 70/20/10 approach: 70% on-the-job experience, 20% learning from others, 10% formal training. This practical model is also reflected in our internal learning initiatives, where peer learning and real-world application are highly valued. 

  4. Set Realistic Timelines:
    Break actions into smaller steps with short deadlines to keep up momentum. This approach was discussed in our DNA Talks, where setting achievable milestones was identified as a key to sustaining growth. 

  5. Lean on Your Growth Network:
    Engage your manager, peers, mentors, and coaches for support and fresh perspectives. Our internal event reinforced the importance of building a feedback-rich environment, where everyone is encouraged to support each other’s development. Here you may find more about Roxana's perspective on the workplace friendships: 
    How work friendships can boost professional and personal development | PMI - Philip Morris International

  6. It’s all about Behavior, Knowledge, Skills & Mindset!




It’s Time for Your Travel Souvenir…

Roxana also introduced a practical framework for crafting your IDP using prompts like:

  • Guide me in building my IDP.
  • Help me select a focus area by asking relevant questions.
  • Ensure I have all the information needed regarding strengths and development areas.
  • Define my current role and key capabilities.
  • Identify the next role I aspire to and the capabilities needed for that step.

This mirrors the collaborative spirit of our internal growth discussions, where sharing experiences and asking the right questions are seen as essential to building effective development plans. 




Refine Your Prompt: Build Your IDP with Purpose

Let’s create an IDP focusing on three core areas:

  • Set SMART Objectives: Specific, Measurable, Achievable, Relevant, Time-bound.
  • Develop Skills Weekly: Incorporate the 70/20/10 model.
  • Track Measurable Outcomes: Examples include leading meetings, mentoring others, or contributing to strategic projects.

Final Thought

Roxana Romanescu’s presentation, combined with our organization’s ongoing commitment to feedback and growth, is a timely reminder that development is a shared journey. Whether you’re just starting your IDP or refining it, these principles—supported by both external expertise and our internal culture—can help you grow with confidence and clarity.


For more about the event that Roxana presented:

Volkan Yorulmaz: Unlearning, Multiplying, and Growing: Leadership Lessons from PMI’s Global Travel Retail Conference

Volkan Yorulmaz: Brutal Truth, Simple Rules: What Toni Nadal Teaches Us About Growth, Development, and Feedback


22 Eylül 2025 Pazartesi

Öğrenmeye Aç Olmak

Ofiste geçen bu Pazartesi'nin akşamında eve gelip yemek yedikten sonra salonda biraz TV biraz da doom scrolling yaptıktan sonra kitap okurum diye odama çekildim. Ama aklım hala dün incelemeye başladığım, geçtiğimiz haftaki Barselona konferansının son gününden beri Co-Pilot agent'ları ile bir şeyler yapmakta. Biraz YouTube, biraz Reddit ve bolca Google araması sonrası not defterime kafamdaki akışı çizdim. Şimdi nasıl olur diye şirket bilgisayarını açıp deneyeceğim. Ama öncesinde buraya iki satır düşmek istedim: "Öğrenmeye aç olmak" en sevdiğim özelliğim olabilir. Opel'de çalıştığım günlerde kendi masam dışında işle ilgili bir şeyler konuşulduğunda da "öğrenmek" için kulak kabartırdım. O zamanki müdürüm ve şefim de bu özelliğimi takdir ettikçe, örnek gösterdikçe mutlu olur, daha da çok yapardım. Şimdilerde de, bu dijitalleşme ve AI insiyatiflerinle ne fayda sağlarım, insanlara bunu nasıl aktarırım diye heyecanlanıyorum. Bakalım ortaya neler çıkacak...

Öğrenmeye aç olmak, en güzel motivasyon.


Barselona’dan Dönüş Zamanı

Pazartesi sabahı başlayan kısa İspanya kaçamağım, Perşembe öğleden sonra sona erdi. Şimdi, uçağın kalkışına birkaç dakika kala, bu satırları yazarken kendimi “uzatmalarda” gibi hissediyorum. Dönüşün son aşamasındayım.


İlk İzlenimler ve Beklenmedik Bir Sürpriz

Pazartesi ve Salı günlerim otel, toplantı odası ve kapalı alanlarda geçtiği için Barselona bana pek bir şey hissettirmedi. Ama Çarşamba akşamı gittiğimiz bir beach club her şeyi değiştirdi. Denizin kokusu, sıcağın enerjisi, sokaklarda spor yapanlar, mekânlarda eğlenen insanlar… O an Barselona üzerindeki ölü toprağını attı ve bir anda “yaşayan bir şehir” gibi geldi.

Lozan’ın bende bıraktığı derin izler kadar olmasa da, Barselona’nın da Avrupa sahnesinde çok güçlü bir oyuncu olduğu tartışılmaz.



Global Konferansın Katkısı

Asıl geliş sebebim olan konferansa gelirsek…

Kişisel gelişim, yapay zekâ ve geri bildirim üzerine yapılan oturumlar oldukça düşündürücüydü. Üstüne finans konularına girildiğinde de tam anlamıyla “alanımdayım” diyerek büyük keyif aldım. Bir an olsun sıkılmadan dinledim ve motive oldum.

Ama işin en büyük artısı? Tabii ki network. Yeni pozisyonum sayesinde çok daha doğal, verimli ilişkiler kurabildim. Tanıştığım yeni insanlar, kurduğum bağlantılar, geleceğe dair ilham verici fikirler… İşte konferansların gerçek değeri burada ortaya çıkıyor.



Samimi Bir Keynote

Barselona bana sürprizler de sundu. Normalde YouTube’da videolarını görebileceğim bir isim, karşımdaydı: Rafael Nadal’ın amcası ve hocası Toni Nadal. Onun geri bildirim ve gelişim üzerine yaptığı keynote konuşması, konferansın en özel anlarından biriydi çünkü içten ve samimiydi. 

Dinlemekle kalmadım, tamamını ses olarak kaydettim. İlk fırsatta deşifre edip bir blog yazısına dönüştürürsem, eminim çok kıymetli bir içerik olacak.

Geriye Kalanlar

Yanımda çok şey olmasa da, güzel anılar, birkaç fotoğraf, birkaç video ve ufak hatıralık hediyelerle dönüyorum. Ama en önemlisi, gördüğüm ülkelere bir yenisini daha eklemenin ötesinde, yeni deneyimler ve başkalarının deneyimlerinden süzülmüş hikâyelerle dönüyorum.






Kapanış

Kısacası, bir ara vermek, ortamı değiştirmek, yeni bir gündemin içinde olmak bana çok iyi geldi. Bütün bunların arasında maillerime de göz atmayı ihmal etmedim tabii ki 😉 Ama şükürler olsun ki, hem işime değer katacak bir konferanstan hem de hayatıma keyif katacak birkaç güzel hatıradan geri dönüyorum.








Anahtar kelimeler: Barselona, konferans, kişisel gelişim, yapay zekâ, geri bildirim, Toni Nadal, seyahat, iş seyahati, network, keynote, blog, İspanya, havalimanı notları

Google adsense

Analytics