25 Şubat 2024 Pazar

Beykoz Yeniköy Hattında Bir Pazar

Hatırlıyorum da, kariyerimin başındayken “haftasonları için çalışıyoruz” sözünü çok sık kullanıyordum. Sonra bu düşünce yapısının hafta içini mahvettiğini ve işi çekilmez hale getirdiğini keşfedip, aydınlandım. İşle ilgili çok sıkıntılı, dertli ve çaresiz günlerin ardından adeta pandemi ile gelen kurtuluş dönemim başladı. Başta üzülsem de korksam da İstanbul’a gelince işte o zor günlerin hepsi geride kaldı İstanbul’da. Çok şükür… Peki İstanbul’u tam olarak yaşayabiliyor muyum? Bu soruya cevabım çok net: HAYIR

Yine de ara sıra fırsat yaratıp arkadaşlarımdan duyduklarımızı, sosyal medyadan gördüklerimizi deneyimlediğimizde ve özellikle semtimizin dışında çıktığımızda “İstanbul’u yaşıyoruz”. Bu haftasonu da öyle bir fırsat yarattık ailece ve Pazar sabahı henüz sokaklar ve caddeler kalabalık olmadan önce Beykoz’a gittik. İstanbul’da bir yere arabayla gidiyorsam en korktuğum şeyler trafik ve park yeri. Erken yola çıktığımızda her ikisine karşı avantajlı oluyoruz. Şükür ki navigasyona Beykoz iskelesi yazıp 25 dakika sonra İspark’ın deniz kenarındaki park yerinde aracımıza yer bulduk. Beykoz’da olsak ta Çengelköy Börekçisi’nde börekle güne başladık. Boğaz, güneş, deniz anası, karabatak derken kahvaltımızı tamamladık ve hemen yanıbaşındaki iskeleden 10:30 seferi ile Yeniköy’e geçtik.


Semtimiz Suadiye’yi çok sevsem de karşının Bebek ile Tarabya hattını da ayrı severim. Çok bilmem, hatta gittiğimde kendimi yerli turist gibi hissederim ama yine de o yalılara bakıp boğaz havası almak hep hoşuma gider. Kimin hoşuna gitmez ki… 
Yeniköy’de iskeleden sola doğru yürüyüp Nero’da kahve molası verdik. Biraz kitap, biraz sosyal medya ve arka fonda güzel müzik ile manzara olunca tatilde olduğumu hissettim. Haftasonları için çalışmıyorum ama ne olursa olsun haftasonları hala hayatımda çok değerli. Uzaktan çalışma imkanı ile hafta içi de bu imkan yaratılabilir ama yoğun çalışıp hep bir şeyleri zamanında yetiştirme telaşesi içerisinde bu fırsatı kaçırıyorum. Belki de standardın dışında olması aldığım hazzı artırdı ve yine yapalım dedirtti.

Kahvemizden sonra bu kez iskelenin sağına, Tarabya yönüne doğru ilerledik. Balık tutanlar, köpeğini gezdirenler, bisiklete binenler… Herkes bir şekilde haftasonunu değerlendiriyordu. Güzel bir yürüyüş sonrası karnımız acıkınca bu kez balık ekmek yemek için tekrar Anadolu yakasına geçtik. Neyse ki Yeniköy’den Beykoz deniz yoluyla sadece 15 dakikaydı ve yolculuk havanın da müsade etmesiyle görsel olarak harikaydı. 

Çatal bıçak kullanmanın yasak olduğu balıkçımızda (#balıkelleyenir) salaş konseptinin tam olarak hakkı veriliyordu. Bir ay öncenin (gayet yepyeni) gazetesi masaya serildi ve siparişlerimiz geldi. Ah bi de Okan balık dürümün yağını üstüne dökmeseydi ama o da tuzla geçerdi.

Bu kadar gezmek bize yetti. Zaten Okan da bir an önce eve dönüp bilgisayar başında Roblox oynamak istediğini belli etmeye başlamıştı. Aracımızı park ettiğimiz İspark’ta ne bir görevli ne de araçta bir fiş vardı. Bu seferlik herhalde parkımız müesseseden ikramdı. Akşamüstü vakitlice eve dönüp yaklaşan Beşiktaş maçı öncesi bu satırları da kaydedebildiğime göre halimize şükredebileceğimiz bir haftasonunu geride bırakıyorduk. İleride bu satırları okuduğumda hoş anacağım bir Pazar’dı, nicelerine…

18 Şubat 2024 Pazar

Konular Arası Trekking


Evde kalınca Okan ve biz ekrana çok bakıyoruz diye çareyi dışarı çıkmakta bulduk. Eskiden dışarı çıktığımızda kahvaltıya ya da ağır bir akşam yemeğine giderken artan fiyatlar sebebiyle “bu kadar para verilir mi?” sorusunu yemek için değil de kahve için sormaya başladık. Harbiden ne olacak bu fiyatların hali ya, yüksek fiyatlara bir şekilde alışıyoruz derken yine fiyatlar artıyor. Okan’a şimdiki gibi değil de gerçekten arkadaşlarıyla dışarı çıktığında kullanması için harçlık vermeye başladığımda Allah gerçekten yardımcım olsun ya da bir an önce ülke 2010 yıllarının başındaki haline dönsün…
Bu aralar kafamı kurcalayan sorulardan biri de haftasonunu ve hafta içi mesai saatlerinin dışında kalan vaktimi nasıl kullanacağım yönünde. İki alternatifim var: ya kendime ayırıp kitap okuyacağım, blogum için içerik üreteceğim ve Netflix’e verdiğim üyelik bedelinin karşılığını alacağım ya da kariyerim için yatırımdır felsefesi ile fazla mesai yapıp elimdeki işlerin dışında bir şeyler daha yapıp tamamen hayatımı işime adayacağım. Bu soru öyle bir kafamı kurcalıyor ki, sabah mesaiden bir buçuk saat önce kalkıp hadi biraz kendime vakit ayırayım dediğimde bile “gece gelen şu maili cevaplayayım, olmazsa akşam kendime vakit ayırırım” oluyorum ve pek tabii ki akşam da “aman şu işi yarına bırakmayayım da sabah temiz başlayayım” diyeceğim bir başka şey karşıma çıkıyor. Bunun zaman yönetimi ile alakası olduğunu düşünmüyorum, konu bence tamamen önceliklendirme ile alakalı. İş demek, ekmek parası demek ve bu yüzden ciddiyet gerektiriyor, karşısına çıkanı benim nazarımda yeniyor. Ancak ne zaman biraz boş kalsam, örneğin Okan’ı kurstan almak için yola çıktığımda, o zaman kendime vakit ayırmam gerektiği, o vakitte nelere bakabileceğim aklıma geliyor. Tabi telefonumdaki Outlook uygulamasının bildirimlerini kapamamın da bu düşüncelere dalabilmemdeki olumlu etkisini gözardı edemem. Şu an bu satırları yazarken, Cuma akşamüstü gelen ve Cumartesi de yöneticimin maille hatırlattığı, benim de bir saat içinde hafta içerisinde çalışmayı finalize edeceğimi yine maille belirttiğim konu var aklımda. Bu gece mi kaldığım yerden devam etsem yoksa sabah erkenden mi girişsem?
Bu Pazar’ın üçüncü ve son konusu ise kırk yaşından sonra alınan kiloların verilmesindeki zorluk. Beni bilenler yirmili yaşların sonunda ve otuzların başında ne kadar kilolu olduğumu, Okan’ın doğmasından sonra başladığım düzenli egzersiz ile bu kiloları nasıl verdiğimi iyi bilir. Son dönemde biraz boğazımı abarttığımda (bir sömestre tatili yeter) aldığım fazla kiloların bel çevreme ne kadar hızlı etki ettiğini canım sıkılarak gözlemliyorum. Sabah öğlen yulafımı yiyip yürüyüşümü de yapsam iki ileri bir geri şeklinde ilerliyor artık mekanizma. Yaklaşan Ramazan ve bahar ile durumu düzelteceğime inancım tam ama çaba göstermek gerek.
Özetleyecek olursak, çalışmamız gereken çok konu var. Hem hayat pahallılığı hem iş-özel yaşam dengesi hem de bel çevresi için durmadan çalışmaya devam. Zaten başka türlüsü pek benim tarzım da değil. O halde çalışmalarımızın karşılığını alacağımız günlere…


11 Şubat 2024 Pazar

Nasıl Özel Okul Velisi Oldum?

Daha önce buradan Özel Okul Planması konusunda fikirlerimi ve başımızdan geçenleri paylaşmıştım ve bir hayli de okunmuştu. O sınav haftasından sonra sonuçlar açıklandı. Oğlum Okan her iki sınavda da başarılı oldu ve asil listeye girdi. Ardından okulların resmi fiyatlarının açıklanması süreci geldi. Bu arada instagram’dan, twitter’dan pek çok duyum okuduk. En nihayetinde sömestre tatili ile beraber hem Çevre Koleji hem de Bilfen’den arayıp ücret bilgisini paylaştılar. Ay sonuna kadar kayıt olmamız gerektiğini söyleseler de, sömestre tatili öncesinde şehirden ayrılacağımı her iki okula da bildirdiğimi telefonda hatırlatınca “Tatil dönüşü Cumartesi ya da okulların açıldığı Pazartesi günü okulumuza bekliyoruz” şeklinde aceleci bir yaklaşımla karşılaştım. Bahçeşehir ve Işık Okulları 10 ve 17 Şubatta giriş sınavlarını yapacaklardı ancak o tarihe kadar bekletmek çok mümkün gözükmüyordu. Bahçeşehir'in sınavına kayıt ücretsizdi ama Işık sınav kaydı için verdiğimiz 500 TL'lik zorunlu bağış umarım ihtiyacı olanlara gidecekti…

İki okul arasında bir tercih yapacaktık. Bir tarafta işyerime yakın, İstanbul trafiği sebebiyle göreceli olarak evime uzak (8 km kadar - 1 saatten fazla günde servis süresi), akademik yönü ve dijital altyapısı kuvvetli Bilfen, diğer tarafta da en iyi okul eve en yakın okuldur mantığı ile öne çıkan, tanıtım toplantısında ısrarla gücünü öğretmenlerinden aldığını söyleyen Çevre Koleji vardı. İşin finansal koşullarını da dikkate aldığımızda, her gün Okan’ı okula benim bırakmam söz konusu olamayacağı için Bilfen’i tercih edersek işin içine servis parası da girecekti. Kayıt öncesi sınav dahil her iki okulu da üç kez ziyaret ettim ve Çevre Koleji’ndeki öğrencilerin ailemize daha yakın profilde olduğunu Bilfen’de potansiyel bir akran zorbalığı ile karşılaşabileceğimizi hissettim. Tabi ki bu subjektif bir değerlendirme olabilir ve herkes için aynısı geçerli olmayabilir. Karar aşamasındayken Bilfen’in teknolojik altyapısının güçlü olması aslında eğitim alırken öğrencinin insani dokunuşlardan uzak kalabileceğini de düşündürmedi değil. Biraz açacak olursam, Çevre Koleji’nde sistemin öğretmen üzerine kurulmuş olması bana öğrenci üzerinde etki yapabilecek öğretmenlerin olduğu bir okulu tercih etmeye itti.

Fiyatlar her iki okul için de birbirine çok yakın açıklandı ancak Çevre Koleji Okan’ın sınav sonucuna göre %15 burs veriyorken Bilfen’de en baştan söyledikleri gibi bir burs durumu söz konusu değildi. Açıkçası 2023 yılı Eylül Ekim aylarında bu fiyatlara bir özel okula oğlumu göndermek finansal planlamamda yoktu ancak resmi fiyatlar açıklanmadan önce çipalama etkisi sebebiyle duyduğumuz o fiyatlar bana resmi fiyatların her ne kadar pahallı olsa da malesef makul olduğunu kabullendirdi. Tatil dönüşü Pazartesi sabahı Excel’de peşin mi taksitli mi ödemenin daha mantıklı olduğunu güncel faiz oranı ve peşin ödeme indirimi ile bir kez daha test ettikten sonra Çevre Koleji’ne gittik.

Kayıt olduğumuz tutarı buradan yazmak ticari sır niteliği taşıyabileceğinden uygun olmayacaktır ancak anlaşıp kaydımızı yaptırdık ve ilk taksidi kredi kartımdan, geriye kalan beş taksidi de Akbank’ta açtığımız kredili mevduat hesabından (KMH) tanımladık. Sıradaki ilk taksit Eylül ayında başlayacak ve Ocak 2025’te sona erecek. Nasip olursa o zaman da yeni dönem için kayıt dönemi başlayacağından hayatımızda fazla bir değişiklik olmayacak.


Özetleyecek olursam, oğlumun ortaokulda iyi bir temele sahip olup iyi bir üniversiteye ve liseye gidecek yola katkıda bulunması için artık özel okul tercihi zamanının geldiğini düşündük. Bu doğrultuda bütçemizi, evimizin konumunu, aradığımız akademik başarı kriterini dikkate alarak Çevre Koleji’nde karar kıldık. Ödemeyi yaparken yüksek faiz ortamını göz önünde bulundurarak taksitle ödeme yapmayı rasyonel buldum. Şimdi önümüzde dört yıllık bir orta öğretim dönemi var. Ara sınıflardaki artışın yönetmelikte belirtildiği gibi enflasyon ortalamasına göre belirlenecek olması, TUİK çalışma yönteminin değişmemesi durumunda artışların gerçek enflasyonun altında kalacağını hissettiriyor. Tabi okullar da ellerindeki kozları kullanarak farklı isimlerle ek ücretler talep edebilir. Yaşayıp öğreneceğimiz bu yolda tüm çocukların başarılı, sağlıklı ve mutlu bir eğitim öğretim yaşamı olmasını dilerim.    

9 Şubat 2024 Cuma

A Long-Awaited Journey to PMI's Headquarters: Impressions from Lausanne

For someone like me, who is not that much curious about exploring new places and cultures, Lausanne held a special allure. It was a destination I had longed to visit, especially after hearing countless stories from colleagues who had been there. Finally, an opportunity arose in December 2023 when I was invited to attend a X-Functional Sustainability Team Workshop in Lausanne, where my company Philip Morris International's headquarter is located. The anticipation and excitement were palpable as I embarked on this journey.

 


Arrival and Exploration

Upon arriving in Lausanne, I was greeted by a pleasant surprise – the weather was milder than expected, and the city was bathed in the early morning light. Opting for a leisurely walk to my hotel, I marveled at the tranquility of the surroundings. Lausanne's charm revealed itself as I strolled past picturesque houses and gardens, with the only sound being the gentle hum of my suitcase wheels. Despite a minor hiccup with my train ticket, the journey was smooth, and I soon found myself at my hotel, ready to begin my adventure.

 



Work and Pleasure

The following days were a blend of work and leisure, as I delved into the workshop activities while also exploring the city's offerings. From experiencing the vibrant local cuisine to navigating through the bustling streets, every moment was filled with discovery. The warmth and hospitality of the colleagues made me feel right at home, easing any initial apprehensions I may have had.


 

Reflecting on the Experience

As my time in Lausanne drew to a close, I couldn't help but reflect on the profound impact of this journey. Professionally, the insights gained from interacting with stakeholders from the company were invaluable, setting the stage for future collaborations and initiatives. On a personal level, the experience left an indelible mark, igniting a desire to return with my family and immerse ourselves in the beauty of this enchanting city.

 


Conclusion

In conclusion, my journey to Lausanne was not just about reaching a destination; it was about embracing new experiences, forging meaningful connections, and cherishing moments of joy and discovery. As I boarded the plane back home, I carried with me memories that would last a lifetime, fueling my passion for exploration and adventure. And who knows, perhaps one day, my family and I will embark on this journey together, ready to create new memories and write new chapters in our lives. After all, I am thankful to my company and colleagues who contributed to reach my long-awaited journey.


For a more personal content in Turkish, you may visit: Volkan Yorulmaz: Hedefe Ulaşıldı: Lozan'dan İzlenimler

4 Şubat 2024 Pazar

Hedefe Ulaşıldı: Lozan'dan İzlenimler

Gezip görmeye, yeni yerler keşfetmeye çok meraklı biri hiç bir zaman ol(a)madım. Hatta bir yerleri sahiplenip oranın yerlisi olmak bana hep daha güzel geldi. Buna rağmen bir yer vardı ki görmeyi, belki de o ortamda bulunmayı çok istiyordum: Lozan! On yıl önce işe başladığım Philip Morris’in merkezi İsviçre Lozan’da olduğu için oraya giden arkadaşlarımdan hakkında pek çok şey duyduğum Lozan’ı görmeyi hep istemiştim. (PMI’da 10 yıl nasıl geçti merak ediyorsanız: https://volkanyorulmaz.blogspot.com/2023/08/pmida-10-yl-bitti-ya-simdi.html) Ne yaptığım iş ne de bulunduğum pozisyon oraya gidecek fırsatı 2023 yılı Aralık ayına kadar bana getirmemişti. Ancak 2023 yılını bitirmemize günler kala aldığım bir maille Sürdürülebilirlik konusunda bir workshop’a katılmak için davet edildiğimi öğrendiğimde çocuklar gibi mutlu olmuş hatta toplantıya fiziksel olarak katılacağımızı daveti atan yöneticimizle teyit etme ihtiyacı duymuştum. (Neden sürdürülebilirlik konusunda bir workshop’a Türkiye’den kalkıp gelecek biri seçildi diye merak ederseniz: https://volkanyorulmaz.blogspot.com/2023/05/surdurulebilirlige-adanms-4-hafta-pmi.html)

Evet, gerçektende 2024 yılının Ocak sonunda Lozan’a gidecektim! Vakit kaybetmeden Schengen vizesi ve red carpet başvuru süreçlerini başlattım. Ocak’ın ilk haftası bu işlemler tamamdı. Ardından bilet ve otel rezervasyonu, sömestre tatili için İzmir, dönüşte Bursa ve İstanbul’da bavulu toparlama derken 29 Ocak sabahı 6’da Lozan’a gitmek üzere İstanbul Havalimanı’na ulaştım. Bu tarz yurtdışı ziyaretlerde mümkün olan en erken uçağı seçmeyi tercih ediyorum. Belki biraz yorucu oluyor ama toplu programlar başlamadan önce şehri kendim keşfedebileceğim özel zamanım oluyor. (Benzer yöntemi yakın zamanda gittiğim Belgrad seyahatinde de uygulamıştım. Belgrad hatıralarım için: https://volkanyorulmaz.blogspot.com/2023/11/belgrada-gittim-ama-ne-gidis.html)
Oradaydım!
Yaklaşık üç saatlik uçuşum sonrası aradaki saat farkı sebebiyle bindiğim saatten yerel saat ile bir saat sonra Cenevre’deydim. Tren ile Lozan’a geçeceğimi biliyordum, hatta gitmeden arkadaşlarımdan tren için ne tarafa yürümem, nereden bilet almam gerektiği gibi ipuçlarını öğrenmiştim. Memleket düzenli olunca her şey de planlandığı gibi aktı, biletimi aldım, gelen ilk trene bindim. Evlere, bahçelerine, göl manzarasına bakarken elli dakikalık yolculuk adeta aktı. Bu arada tren bileti alırken arkamda bekleyen bir başka yolcu olduğu için seçimleri dikkatli okumadan yapıp bileti almıştım, yolculuğun ortasında bilet kontrolü esnasında oturduğum bölümün birinci sınıf biletimin ise ikinci sınıf olduğunu söyleyen görevliden hemen özür dileyip yerime geçtim.

Lozan garına geldiğimde havanın beklediğim kadar soğuk olmadığını ve hala sabahın erken saatlerinde olduğumuzu gördüğüm için kalacağım Mövenpick otele yürüyerek gitmeye karar verdim. Google Haritalar bana 18 dakikalık bir yürüyüş mesafesi veriyordu. Lozan bahsedildiği kadar sakindi, yolda tek gürültü bavulumun tekerleklerinden geliyordu. Hayran bir şekilde evlere, balkonlarına bakıp fotoğraflar çekip Migros’tan bana enerji verecek çikolatalarımı alıp otele geçtim. Erken gelmeme rağmen beni üzmediler, odamı hazırladılar, konaklamam süresince kullanabileceğim metro ve otobüs geçiş kartımı verdiler. İlk kez ülkeye ve şehre geldiğimi anlatıp gezmek ve alışveriş yapmak için nereye gidebileceğimi sordum, harita üzerinde işaretleyip otele yüz metre ötedeki metro istasyonu ile gidebileceğimi söylediler. Yabancılık çekilemeyecek kadar kolay gözüküyordu ve gerçekten de anlattıkları kadar kolay oldu. Eşyalarımı odaya bırakıp biraz dinlenip mailleri cevapladıktan sonra tavsiye edilen Lausanne Flon’a gittim. Gezdiğim mağazalardaki fiyatları sürekli 35 ile çarparak TL’nin CHF karşısındaki durumuna üzülüp fırsat alışverişinden ziyade sadece hatıra alışverişi yapılabileceğini, İsviçre’nin dedikleri kadar pahallı olduğunu anladım. Ama yine de güzeldi. Sadeliği sevenler, sakinlikte mutlu olanlar için uzun ve kaliteli hayatın kapısını açacak bir yerdi.

Pazartesi (mesai) günü, saat sabah 10 civarı
Otele dönüp ilk akşamki toplu yemeğe gitmek için hazırlandım. Rezervasyonu yapan arkadaşım, İsviçrelilerin rezervasyon saati konusunda çok hassas olduğunu, mutlaka belirtilen saatte mekanda olmamız gerektiğini anlattı. Ekipte daha önce Lozan’da yaşamış olan arkadaşlarımız olduğundan konaklamamız süresince iş yemeklerinin yendiği restoranlar yerine lokallerin tercih ettiği mekanları seçmişler. Bence de böylesi daha kültürü gözlemlemek açısından daha iyiydi. Zaten Google Translate ile kameraları açıp Fransızca menüleri Türkçe’ye çevirip takıldığımız yerde “bu nasıl bir yemek adı ya?” Diye sorabileceğimiz Türk dostlarımızın masada olması büyük bir konfor sağlıyordu. On bir gibi yemekten kalktığımızda rahatlıkla otobüsümüzü bir kaç dakika içinde bulup otelimize geçtik.Ertesi gün HQ ofisteki ilk günümüzdü. Hep websitesinde ve yıllık raporlarda gördüğüm Philip Morris International yazılı cam duvarın yanından geçip ofise giriş yaptığımda şampiyonalar ligi atmosferini hissettim. Toplantı odamızı ararken birbirinden farklı dizayn edilmiş çalışma alanlarını görünce aslında çok beğendiğim İstanbul ofisimizin zamanın gerisinde kaldığını düşünmeye başladım. Planlandığı saatte başlayan toplantımız öğle yemeğinin bile masamıza kadar geldiği yoğun bir içeriğe sahipti. Toplantıdan çıkarken önümüzde hedeflerimiz ve planımız mevcuttu.

Ekiple Keyifli Bir Yemek
Akşam yine restorana mahçup olmayacak şekilde rezervasyon saatimizden hemen önce mekana gittik. Bu kez neredeyse tüm workshop ekibiyle yemekteydik. Keyifli sohbetle beraber arkadaşlarımın çoğunluğunun Risotto tercihine karşı Ravioli seçimimle doğru kararı vermiştim. Tadı damağımda kaldı desem abartı olur ama kokusu baya bir etkileyiciydi. Workshop için son akşamdı ancak benim Lozan’da iki günüm daha vardı. Bu sebeple arkadaşlarımla vedalaşıp geceyi bitirdim.

Lozan’daki üçüncü günümde ofise tek gittim. Giriş yapıp asansörü çağırdığımda bir süprize karşılaştım: CEO Jacek Olcak. Şaşkınlıkla sadece “Good morning” deyip karşılık aldıktan sonra kafamı öne eğdim. Hazırda bir “elevator pitch”im olsaydı acaba ne olurdu? O gün çalışacağım Duty Free ofisini tea lady’lere, temizlikçi abilere sorsam da kimse yardımcı olamadı. En sonunda bir tea lady cebindeki telefonu çıkarıp MS Teams’i açıp görüşeceğim kişilerden birinin profiline girip odasını nasıl bulabileceğimi tarif edince hazine bulmuş gibi sevindim. Öğle yemeğinde daha önceden yaptığımız plana sadık kalıp iş yaptığımız arkadaşlarımızla olduk. Ofiste balıktan fast-food’a, kahvaltıdan tatlıya kadar servis yapan bir restoranın olması ve bunların hazır ya da dondurulmuş ürünler olmaması dikkatimi çeken önemli bir konfor alanıydı. Bir süredir beraber çalıştığım mentörüm de öğle yemeğinde bize katıldı ancak çok fazla paylaşımda bulunamayınca akşam da beni yemeğe çıkardı. Mesai sonrası beraber bir Lübnan restoranına gittik, gelecek için planlar yapıp yine tavsiyelerini aldım. Çıkışta da ofisin önünde bir hatıra fotoğrafı çektirmesek olmazdı.
Mentör=Akıl Hocası
Lozan’daki son günüm dönüş günü olması sebebiyle sabah erken uyanıp bavulumu hazırlayıp son kez manzarasını çok beğendiğim huzurlu gölün çevresinde dolaşıp yelkenlilerin fotoğrafını çektim. Saat sekiz olduğunda Migros açıldı ve yaptığım pazar araştırmaları ve Türk arkadaşlarımdan aldığım tavsiyeler sonucunda İsviçre’deki fiyat performans ürünü Victorinox mutfak bıçaklarından kendimize ve ailelerimize satın aldım. Türkiye’de bulmamızın zor olacağı çikolatalardan da sepete ekleyip otelden çıkış aldım ve ofise geçtim. Bu kez çalıştığımız ofisi kendim bulabilecek kadar HQ’yu tanıyordum. Lozan’a kadar gelmişken görüşmek istediğim Türk arkadaşlarımla da ofiste sohbet ettikten sonra önce otobüse binip tren garına, oradan da Cenevre Havalimanı’na ulaştım. Aynı uçakta Nevzat Aydın’ı görünce bir kez daha İsviçre’nin sosyo-ekonomik koşulları hakkındaki düşüncem doğrulanmıştı. 
Nevzat Aydın da olsa, business class ta olsa o sıraya girilecek
Özetleyecek olursam, hep görmek istediğim İsviçre ve özellikle Lozan’ı görmek beni çok mutlu etti. Bunun için gerçekten şükrediyorum. Profesyonel açıdan bakacak olursam, orada işim açısından karar verici ya da yönlendirici pozisyonda pek çok kritik roldeki paydaş var. Buralarda onlarla olmak, fikir alışverişinde bulunmak kesinlikle çok değerli. Tatil için ailemle gelmeyi, MS Teams bildirimlerinden, Outlook’taki acil maillerden uzak doğanın ve dinginliğin tadını çıkarmayı çok isterim. Kim bilir belki bir sonraki sefer ailece bu gemiye bineriz. Neden olmasın?






Google adsense

Analytics