kariyer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kariyer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ocak 2025 Salı

Emeklerin Karşılığını Almak: Ödüllendirmenin Önemi

Bu gece yatmadan hemen önce "ödüllendirme" konusu ile ilgili bu günkü hislerimi tarihe not düşmek istiyorum. Şöyle ki, bu konuda zamanında çok dertlenmiş, üzüntüler yaşamış biri olarak (bakınız 9 yıl önceki bir örnek: Volkan Yorulmaz: İş Yerinde Takdir ve Ödüllendirme) bu kez doğru yapılmış bir ödüllendirmenin çalışanı şirketine, yönetim ekibine ve amirine ne kadar bağladığını hissettiğim bir akşam üstü yaşadım.

Verdiğiniz Emeğin Karşılığını Aldığınızdaki O His - PAHA BİÇİLMEZ

İşte olan işte kalsın, tıpkı Vegas'ta olanların Vegas'ta kaldığı gibi ama geçmişle bugün arasındaki en önemli fark yöneticilerin performansı iyi ölçümleyebilmesi, bunu hangi araçlarla takdir edeceğini bilmesi ve bunu çalışanla paylaşırken kullandığı iletişim yöntemi. Çok şükür Duty Free'ye geçtiğim 2020 yılından beri memnuniyetle ayrıldığım performans değerlendirme görüşmeleri geçiriyorum. Ve beni en çok mutlu eden de son iki yıldır performans görüşmeleri esnasında önüme getirilen neyi nasıl yaptığıma ilişkin notlar oluyor. Yaptıklarımın izinin kaldığını, takibinin yapıldığını görmek memnuniyet verici. En nihayetinde bir finans profesyoneli olarak emekli olduğumda sıradışı bir bina inşa etmiş olmayacağım ya da kayatını kurtardığım hastalarım da olmayacak ama kariyerim boyunca yaptığım projelerde, çalışmalarda sunduğum katkı ve bunu yaparken insanlar üzerinde bıraktığım etki hatırlanacak (inşallah). İşte bunun periyodik olarak geribildirimini almak, bir de buna istinaden ödüllendirilmek çok anlamlı. Geceleri 12'den sonra (hazır bu saate kadar çalışmışken bir de 00:05'te gelen banka ekstrelerini de göreyim dedim kaç gece var acaba) yatarken ne kadar yoruluyorsam, bunun takdir edildiğini görmek de beni bir o kadar huzura erdiriyor.

Çalışan motivasyonu ve iş yeri memnuniyeti açısından, doğru ödüllendirme ve performans değerlendirmesi süreçlerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım. Çalışan bağlılığı ve iş yerinde başarı, yöneticilerin performansı iyi ölçümleyebilmesi ve bunu çalışanlarla doğru bir şekilde paylaşabilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Emeklerimizin karşılığını aldığımız nice huzurlu günlere...

25 Aralık 2024 Çarşamba

Hoş Geldin Yeni Yaşım 42

Yeni yaşıma iki gün kala, havalimanında rahat bir masa bulmuşken ve saat henüz sabahın 6’sı bile olmamışken, internete bağlanıp gece gelen mailleri karşılamak istemediğim için boş bir belge açıp tarihe not düşmek istedim. Her geçen yıl biraz daha doğum günlerimin heyecanını azaltırken yine de içimde bir kıpırtının olması güzel. Eskiden iş yerinde doğum günleri kutlanırken kutlamak istemeyen, kendileri için pasta kesilmesini tercih etmeyen arkadaşlarım olduğunda şaşırırdım. Şimdilerde onları daha iyi anlayabiliyorum ama hala tam olarak o kafada değilim. İçimdeki çocuğun enerjisi düşse de hala var bir afacanlığı, şöyle ki geçtiğimiz Pazar akşamı Soundcloud’da bir set dinlerken hoşuma giden bir şarkıyı not aldım, doğum günü postumu paylaşırken arka planda çalarım diye…

Geride kalan yıla baktığımda pek çok şükür sebebim var. Yazı bitirirken “Ben Senden Razıyım 2024 Yazı” (Volkan Yorulmaz: Ben Senden Razıyım 2024 Yazı) diye yazmıştım. Genel olarak bu yıla baktığımda da şükürler olsun. Kariyerimde yıllardır hayalini kurduğum kritik virajı aldım, oğlumu gönlümüze göre bir özel okula gönderebildim, çekirdek ailemizde sağlığımız yerinde ve evimizde huzurumuz var. Başta sağlık olmak üzere tüm bunlar şükür sebebim. İnşallah yeni yaşımda da öncelikle bunları korurum, üzerine bir şeyler de koyabilirsem katma değeri olur. Bu aralar nasılsın diyenlere cevap verirken sık sık kullandığım gibi “statükoyu korumak da bir başarı” olabiliyor.

Dün gece yıllar sonra Torbalı’ya gideceğim için bir yazı (Volkan Yorulmaz: Yeniden Torbalı - Fabrika Gezisi ve Şeffaf Forum) yazarken blog’umda gezinip Torbalı hatıralarımı okuyup geçmişe bir gittim. Eskiden Aralık aylarında burcum için beklentilerimi farklı astrologlardan toplayıp Oğlak ayı 201x yılı beklentileri gibi içerikler hazırlamışım. Şimdilerde ise daha çok şükür daha az beklenti modundayım. Bireysel emeklilik sistemi danışmanlarından bir tanesinin söylediği gibi, portföy büyüklüğü belli bir tutara geldiğinde portföyü koruyacak varlıkları artırıp riski azaltmak lazım. İşte bu yaşlarda daha az kendim için daha çok oğlum için istemeye başlamam da biraz bununla alakalı olsa gerek. Yeri gelmişken bir temennide de bulunayım: İnşallah yeni yaşımda da Okan’ın başarıları ile gurur duymak nasip olur. Geçtiğimiz günlerde Owlypia Local Round sonuçlarını okulda canlı izledim. Nasıl bir heyecan yaşadım dereceye girecek mi, madalya alacak mı diye. Sanki şampiyonlar ligi finali uzatmalara kalmış, iki takım da yenişememiş ve takımım seri penaltı atışlarına geçmiş gibi takip ettim anonsları. Görende beni hırslı, rekabetçi biri sanacak ama değil. Sadece onun daha iyi bir geleceğe ulaşması için belki küçük bir dönüm noktası olduğundan…

Yılın bu dönemi en sevdiğim içecek toffee nut latte ağzımın tadını sabahın erken saatlerinde yerine getirmişken yeni yaşımda da tadımızın kaçmayacağı, şükür sebeplerimin bol olacağı, keyifli hatıralar biriktireceğim, gözlerim dolacaksa bunun gururdan olacağı sağlıklı ve bereketli bir yaş olsun inşallah. Tam noktayı koyarken şöyle bir çevreme bakıp aklıma Hande Yener’in “Şansın Bol Olsun” şarkısı geldi. Olmuşken şanslı da bir yıl olsun bari...  



24 Aralık 2024 Salı

Yeniden Torbalı - Fabrika Gezisi ve Şeffaf Forum


Yarın sabah, yıllar sonra Torbalı’ya gideceğim için erken kalkacağım. Okan’ın yatağa gitmesinin hemen ardından ben de yatağa girdim. Bugün sanki bir tık daha rahat mı geçti yoksa yarın İzmir’den çalışacak olmanın verdiği rahatlıktan mı bilemedim ama yatağa kucağımda laptop ile girip bir şeyler yazmak istedim.

Öncelikle, en son ne zaman Torbalı’ya gittim diye düşünürken bunu buldum: https://volkanyorulmaz.blogspot.com/2020/08/kendine-iyi-bak-torbal.html İyi ki yazıp kayıtlara almışım, demek ki 2020 yılının Temmuz ayından beri Torbalı’ya uğramamışım. Öncesinde ise bir 10 yıl kesintisiz Torbalı’da geçen bir dönemim var. Kariyerimin başlarında, yaklaşık 3 yıllık tecrübem varken Alsancak’taki (yoksa Çankaya mı demeliyim) PwC ofisinden ayrılıp  2010 yılı yazında General Motors (GM) için Torbalı’ya bir geçiş yaptım. Ardından 2013 yazında bu kez yolun karşısındaki, hayallerimi süsleyen Philip Morris’e zıpladım. Bugün itibarıyla hala SGK kayıtlarına göre en çok çalıştığım ilçe Torbalı’dır. 

Her iki maceramda da çok güzel günlerim oldu. Kötü günlerimi hafızamda tutmamayı, üzerine yazmayı sevdiğim için ben iyileri, güzelleri yanımda taşımayı tercih ediyorum. GM’de çalışırken “What a Wonderful Place to Work” diye bir blog içeriği yazmıştım daha ilk günlerimde: https://volkanyorulmaz.blogspot.com/2010/08/what-wonderful-place-to-work.html O derece hoşuma gidiyordu her şey. Sonra Philip Morris’te de anmaktan keyif aldığım, inanılmaz yorulmamıza rağmen çok keyif alarak çalıştığım, öğrendiğim ve ekip olmanın güzelliklerini yaşadığım günler oldu. 

Sonra bir sürece girdim, pandemi hayatımıza girdi, “normalleşme”, uzaktan çalışma derken bir yol ayrımında buldum kendimi ve sadece Torbalı’dan değil, çok sevdiğim İzmir’imden de ayrıldım. Özlüyorum ama kendime bunu çok dillendirmiyorum, sanki güçsüz kalırım gibi geliyor. Hem İstanbul’da güzel şehir, öyle değil mi? İyi de geldi bana, hayalini kurduğum şeylere de ulaştım. Allah büyük, belki dahası da gelir, kim bilir. Hem İzmir orada duruyor, bir şey olursa nasıl üniversiteleri bitirdikten sonra geri döndüysem yine dönerim, değil mi?

Bu kez İzmir’e, daha spesifik olmam gerekirse, dört yıl sonra Torbalı’ya “Şeffaf Forum” toplantısı için gidiyorum. Şeffaf Forumu, şirketteki çalışan temsilcilerinin yönetim ekibi ile bir araya gelip çalışanların sorunlarını ve önerilerini yönetimle paylaştıkları, yönetimden de bu konularla ilgili geri bildirim aldıkları karşılıklı bir paylaşım toplantısı olarak ifade edebilirim. Fabrikaya gittiğimde bakalım fabrikada neler değişmiş olacak. Fabrika demişken, finans, denetim gibi alanlarda kariyerine başlamış biri olarak, fabrikası olan bir iş yerinde çalışmak, üretimi görmek, üretim tecrübesi elde etmek, benim kariyerime başladığımda önemliydi ya da ben ekstra bir anlam yükleyip önem vermiştim. Şimdilerde robotik, yapay zeka, sürdürülebilirlik ne kadar seksi kelimelerse, 2000’lerin başında bir finansçı için üretim tecrübesi de o mertebedeydi. Neyse, şimdilik burada bir ara vereyim, yarın izlenimlerime aşağıda devam edeyim.


24 Aralık gecesi, uçaktan inip eve gelir gelmez Torbalı izlenimlerimi aktarmaya devam ediyorum. Sabah İzmir’e vardığımda yağmurlu olduğu için İzmir o güzel yüzünü göstermemiş olsa da yukarıdan semtimiz Karşıyaka yine çok güzel gözüküyordu. Neyse bu konuya daha fazla girmeyeyim, zaten yukarıda duygularımı paylaşmıştım.

Gelelim fabrikaya, her şey yine heyecanlandırıcı seviyede güzel. İçerideyken bazı şeyler hemen standarda bağlanıyor belki ama dışarıdan bir göz olarak bakınca nerede böyle bir yemekhane ya da bu yemek çeşitleri deyip susarım. Bu gidişimizde fabrika turu da yaptık ama üretime dair konulara ve görsellere girip risk almak istemiyorum. Zaten bilinmesi gereken kadarı PMI’ın yıllık raporunda Türkiye diye aratınca çıkıyor.


Gün içerisinde ilk kez üyesi olarak katıldığım Şeffaf Forum toplantımız ise oldukça verimli geçti. Uzun zamandır kendimi vererek pür dikkat ve uzun uzun not almamıştım. Toplantı notlarını çalışma arkadaşlarımla paylaşacağım için bu kez büyük bir özenle not aldım. Şirket yönetiminin her zamanki gibi bizim yanımızda olduğunu, varsa sorunları tespit etmek için elinden geleni yaptığını görmek çok güzel. En iyi işveren ödüllerini de alsa bir şirket çalışanı için o seviyede değilse anlamı olmuyor. Ne mutlu ki, şirketimiz bu ünvanı hem çalışanından hem de bağımsız kuruluşlardan alıyor.


Torbalı’dan uzakta kaldığım dört yılda kavşak değişmiş, trafiği artmış, fabrikada girişler değişmiş falan ama en önemlisi insanlar, çalışanlar eskisi gibi yine o sıcaklığını korumuş. Eski arkadaşlardan görüp selam verdiğim herkesin bana yaklaşımı, gösterdiği samimiyet bana çok iyi geldi. İzmir’in havasından mı yoksa geçmişin hatırına mı bilemem ama kesin olan bir şey var ki bana iyi geldi bu Torbalı ziyareti. Bir sonraki sefere kadar…



28 Ekim 2024 Pazartesi

Kağıt Üstünde Tatildeyim

Bugün yarım gün resmi tatil, yarım gün de şirket köprü izin kullandırıp 29 Ekim ile beraber dört günlük bir tatil imkanı sundu. Adı tatil ama ben tatilde miyim yoksa çalışmaya göre daha mı ızdırap çekiyorum... Cuma akşamı 9 gibi bilgisayar başından kalkmıştım, Cumartesi neredeyse ofiste tam gün izin yaptım. Pazar akşamı okunmamış maillerime cevap verdim ve bugün de dayanamayıp kaçamak yaparcasına ara ara maillerime bakıyorum. Tabii offline takılsam da MS Teams’ten gelen bildirimleri de alıyorum. Tüm bunlar kafamda yeni yapılacaklar listesi oluştururken insanın dinlenmesi mümkün mü?



Çok şükür işimiz güzel, seviyoruz şirketimizi de ama bu yük çok fazla ve ağır geliyor bir yerden sonra bünyeye...Benden bir şey istendiğinde park edeyim, sıraya alayım diyebilecek rahatlık seviyesinde olmadığım için herkesin her talebine hızlı bir şekilde destek olmaya çalışırken bu kez kendime destek olamıyorum. 



Moral bozarak bu işin içinden çıkamayacağımı neyse ki İzmir’den İstanbul’a taşındığımda kariyerimdeki açılım ile yaşayarak gözlemledim. Bunu bir kez daha yapabilirim. İşte bu yüzden daha çok aileme vakit ayırıp, edebi değeri olmayan bu yazılarımla içimi daha fazla döküp dengeyi bulmaya çalışıyorum. Sabaha kadar da çalışsam, uyumaya ya da tuvalete gittiğimde yeni bir maille belki saatlerimi ya da günlerimi alacak yeni bir analiz talebi alabilirim. İşte bu yüzden “sonu yok” bilincini edinmeliyim. Yıllar önce de hayır demeyi sevmiyor ve beceremiyordum, bugün de durum çok farklı değil belki ama hayır diyemediğim durumda da belki evet demekten kaçınma da iyi bir taktik olabilir. 


Bardağın dolu tarafını görmek, akıp giden hayatın içinde yapmamız gereken en iyi şey. İşte by yüzden şükrüm bitmez benim. Ailem var, sağlığım var ve işim var. Yükü de beni hayatta tutacak mücadelem olsun. Bakın ne de güzel Polyana da oluyorum. İşte o benden talepte bulunan o mail sahiplerine de böyle yapacağım ve başarılı da olacağım.



Şimdi biraz bulunduğum kafede kitap okuyup, izin günümün tadını çıkarayım. Akşam derbi de var. Yatmadan önce de biraz mailleri toparlasam, sabah da şampiyon kahvaltısı sonrası biraz daha... (akıştayız dostlar...)

6 Ekim 2024 Pazar

Kolay Olacağını Kimse Söylememişti

Ne zamandır aklımda, ama hep erteledim. İçimi dökeyim, biriktirdiklerimi akıtayım dedim ama olmadı. Halbuki kutladığım, olduğu zaman kesin yazarım dediğim o şey bile oldu ama ben yazacak ne zamanı ne de gücü bulamadım.

Bu aralar telefonumun duvar kağıdı da psikolojimi ele veriyor.

Öyle bir yoğun döneme girdim ki kendimle başbaşa kalacak, aklımdan geçenleri yazıya dökecek o kaçamak anını bir türlü bulamadım. Boş vakti bulduğumda yapabildiğim tek şey bilgisayar ekranından kaçıp telefon ve televizyonun ekranından medet unmak, biraz olsun o yaşadığım yoğunluktan uzaklaşmak oldu. Neyse ki bu Pazar akşamında yeni haftaya hazırlanırken odama çekilip kucağıma alabildim laptop’umu. Halbuki ne kadar hevesle almıştım bu cihazı geçen sene bu aralar, ama işe kendimi öyle bir verdim ki cihazın hakkını veremeden köşeye kaldırdım.

Bu kadar yoğunluktan yeterince ağladıysam eğer, biraz da önümüze bakalım. Ne zamandır beklediğim, uğruna denemediğim yol, almadığım sorumluluk kalmayan o kariyer adımını nihayet attım. Önümdeki o dağ belki dünkü kadar büyük değil ama burası da ayrı bir soğuk ve puslu. Kendine göre zorlukları olan, farklı dinamikleri olan bir yer.

Geçtiğimiz hafta üstüste gelen iki mail sonrası yaşadığım bir stres anı sonrasında yanımdaki kanepeye kendimi atıp “bunu sen istedin Volkan” diye kendime öğüt verirken buldum. Ayrıca kimse kolay olacağını da söylememişti. Ailem için, geleceğim için bunu tercih ettim ama işin bugünün şartlarına göre ağırlığı bugünümü keyifle yaşayamama sebep olmuştu. Ertesi gün o iki sıkıntılı mail de çözülünce yeni rolde uzmanlığı ele geçirdiğimde bu sıkıntıları atlatacağıma dair inancım arttı, keyfim de düzeldi. Bir de ders çıkardım: anlar sınırlı, o yüzden ailemle ve sevdiklerimle daha kaliteli zaman geçirmem lazım.

Aile her şeyden önce gelmeli!

Böyle olunca Cuma gecesi bir Avrupa Yakası yapıp ailece keyifli bir yemek yedik ve Galataport’u gezdik. Ertesi gün de 2007’deki mezuniyetim sonrası hiç uğramadığım Sabancı Üniversitesi’nin mezunlar günü için kampüsü gittik. Okan’ın yurtdışında okumasını çok istediğim için okulumu onun yanında çok övmesem de 2005’te girdiğim dönemki gibi Sabancı yine çok heybetli ve eğitim için harika duruyordu. Yemekhanede ailece yemek yerken bir ara okulda çok bunaldığım bazı günler aklıma gelmişti. Sonrasında okulu daha bitirmeden iş bulunca o buhranlı günler geride kalmıştı. Bugünlerde yaşadığım o zorlu adaptasyon günleri için de en iyi örnek bu olsa gerekti.

Gururlu bir mezun: 3 vakte 20. yıl geliyor, OMG!

Madem bu sıkı günleri de atlatacağıma inancımı bu satırları yazarak bir de yazılı hale getirdim artık elimdeki diğer işleri de halledip yeni haftaya dinç bir şekilde girmek için uykumu alayım. Güzel şeyler yaşamak ve paylaşmak üzere…

15 Mayıs 2024 Çarşamba

Bırakmamak Üzerine

 


Çok yoruldum kovalamaktan… Beklediğim bir haber var ama hala somut bir gelişme yok elimde. Takvimleri kontrol etmekten, acaba bir şeyler olur mu diye kendi kendime kurup durmaktan, yine yeniden beynimi yormaktan başka yaptığım bir şey yok… İnşallah hayırlısıyla olur diye kafamı yastığa koyduğum onlarca gece var ama elimde henüz bir şey yok. Elimdekiyle mutlu olmadığım, yenisini, sıradakini istediğim bu dönemde hiçbir şeyden keyif alamadığım günlerden geçiyorum. İnşallah tez zamanda o beklediğim güzel haberi alır da rahatlarım. Sonra söz bu satırları okuyup “Oh be, bugünlere gelirken ne sıkıntılı günlerden geçmişim” diyeceğim.



6 Ocak 2024 Cumartesi

Bir Kahve Molası

Yeni yılın ilk haftasını geride bıraktım. Ne haftaydı ama…Kafa olarak zorlu olacağına hazır olsam da sandalyeye yapışıp kaldığım, tek aramın tuvalet, yemek ve bir kaç sefer Okan’ı okula bırakma ya da kurstan alma ile kısıtlı olduğu bir dönemdi. İşin beni endişelendiren tarafı pek çok yabancının 8 Ocak’a kadar Christmas tatilini sürdürüyor olması. Bakalım herkes tam gaz mesaiye dönünce yağan mailler sonrası nasıl olacak durumlar. Neyse, değiştiremeyeceğim şeyler için endişelenmeyi bırakıp yola devam etme zamanı.

Bu Cumartesi sabahı Caddebostan EspressoLab’da oturdum, bu satırları yazıyorum. Şirketten aldığım 10. yıl kıdem ödülünün katkısı ile aldığım MacBook’umu sırt çantama atıp geldim. Bizimkiler sınıf öğretmenleri ile beraber veli kahvaltı organizasyonuna katılınca benim için de bir kaçamak ihtimali doğdu ve böyle değerlendirdim. Çevremde pek çok genç profesyonel var ve sabah koşu aktivitesi üzerine burada sosyalleşmeye devam ediyorlar. Gürültü biraz artınca arka fonda çalan müziği artık hiç duyamıyorum, en iyisi kendi müziğime geçeyim diyerek kablolu kulaklıklarımı takıyorum. Bu aralar kablosuz kulaklık almak konusunda bir arayışım var ama bunu düşük bütçe ile fiyat/performans ürünü arayarak yapmak süreci uzatıyor. İhtiyaç mı yoksa istek mi sorusuna verdiğim cevap bu satınalma sürecini ertelememe neden olurken artan fiyatlara karşı artacağını bildiğim fiyatlar gerçeği de aklımda. 


Normalde blogumda kendi ekonomik koşullarımı rahat paylaşabilen biri değilim ama artık ülkenin ekonomik şartları o kadar zorluyor ki… Pek çok kişiye göre şükretmesi gereken biri olmama rağmen bireysel finansallarımı düşünmediğim gün yok gibi. Oğlumun ilkokulu bu yıl bitiriyor olması ve ondaki ışığı görmemiz bizim de ona iyi bir yatırım yapmamızın gerektiği gerçeğini yüzümüze vuruyor. Bu durumda akla ilk çözüm özel okul geliyor. Geçen seneki fiyatlar üzerinden resmi enflasyon oranı ile fiyatı hesapladığımda bu işe soyunabilirim diye düşünürken bugünlerde velilerden ve sosyal medyadan edindiğimiz bilgilere göre resmi enflasyon oranı ile alakası olmayacak artışlar gündeme gelecekmiş. Hal böyle olunca ilk yüze x öğrenci soktuğunu ilan eden marka okullar yerine alternatiflere de bakmaya başladık. Tabi bu da ucuz etin suyunu aklıma getiriyor ve öğretmenin mutsuz olduğu, kafasında ay sonu hesabı yapacağı bir ortamda çocuklara ne kadar verimli olabileceğini düşündürüyor. Diyeceğim o ki, düşünecek çok şey var, bulunacak çok cevap.

Düşünme demişken, Aralık ayında şirketimizdeki yabancı yöneticilerden birinden mentörlük almaya başladım. Şu ana kadar iki toplantı yaptık ve bende güzel bir ufuk açtı. Ona iş yükünden, kendimi güncellemeye vakit ayıramadığımdan bahsettiğimde bana düşünce yapımı değiştirmeyi ve elimdeki işlerle ve veriyle uğraşırken sorgulamamı, bunun ekstradan nereye dokunduğunu, ne etkisi olduğunu, ne mesaj verdiğini sorgulamamı söyledi. Bu mesajı okuduğunuzda beni kariyerinin başında bir analist sanmanızı istemem ama bazen hepimiz bazı düşük katma değerli işleri yaparken sadece rutinin bir parçası olarak, tekrar eden bir iş olarak görüp yapıp tik atıp kurtulmak istiyoruz. İşte belki oralardan cevheri çıkarmak kariyerimizdeki bir sonraki adımı hazırlayacak. Yaparken sorgulamak lazım. Opel’de çalışırken bir yöneticimin söylediği gibi, yan masada neler oluyor bilmek lazım. Bizim elimizdeki bir verinin bizden önceki ve sonraki masaya nasıl bir mesaj verdiğini anlarsak ve buradan aksiyon alınabilir mesajlar çıkarırsak bizim hakkımızda karar alacak olan kişiler için önemli sinyaller çakmış oluruz.

İşte bir filtre kahve eşliğinde rahat bir sandalyeye oturup şöyle kafamı rölantiye alıp içimdekileri döktüğümde bunlar döküldü benden bu sabah. Şimdi biraz takip ettiğim bloglardan beslenme zamanı. Yolculuğun tadını çıkarmaya devam…



Bu arada, 2024 yılına henüz yeni girmişken yeni yıldan beklentilerimi de şuraya bırakayım: Volkan Yorulmaz: Hoşgeldin 2024: Yeni Yıldan Beklentilerim

PS. Bu içeriği tamamladığım günün öğleden sonrası itibarıyla artık benim de bir bluetooth kulaklığım var.

1 Ocak 2024 Pazartesi

Hoşgeldin 2024: Yeni Yıldan Beklentilerim

Yeni yılın ilk gününde bazı rutinlerim var. Güzel bir kahvaltı, sonra düzenli ödemelerimi takip ettiğim Excel tablomun Google Spreadsheets'te güncellenmesi ve tabii ki blog içeriği ile yeni yıl motivasyonumu artırmak bu rutinin temel taşları.

Az önce Google Play Books'ta yayınladığım kitaplarımla ilgili gelen bir blog yorumunu da cevaplarken aslında pek çok kişinin de yeni yılda benzer motivasyona sahip olduğunu tahmin etmek hiç de güç değil. 

O kadar hoşuma gitti ki uzun uzun tweet attım

2023'ün son haftası 2024 için aslında güzel işaretler, kendimi keşfetme ve ders alma fırsatı getirdi. Doğum günümde ailece dışarı çıkmamız, ertesi gün sevdiğim bir dostumun evde ziyareti, sonraki gün mesai sonrası dışarıda bir kahve eşliğinde çalışmam ve yılın son gününde iş yerinden dostlarla bir kaçamak çalışma günü yaşamam aslında insanlarla sosyalleşmenin, rutinin dışına çıkmamın bana iyi geldiğini gösterdi. Hani ilk paragrafı okuyunca rutini sevdiğim anlaşılıyor ya, bu paragrafı okuyunca da rutinden sıkıldığım anlaşılmasın. Tam olarak bir denge arayışı aslında benimki. Planlı, programlı, tekrarı bol olan süreçleri terk etmeden arasıra (belki de yine periyodik) farklı sosyal ortamlara girmek, apayrı yerlerde çalışmak yenilenmemi sağlayacak, motivasyonumu artıracak. Burada fiilleri güçlü kullanabiliyorum çünkü her defasında bunu yaşayarak gördüm.

Yeni yıl haftasonuna gelince bu kez boş vaktim de çok oldu ve biraz burç yorumlarını da okudum ve izledim. Oğlak için güzel bir yıl olacağına dair beklentiler var. Umarım öyle olur, nedense ben de o şekilde bir beklentiye girdim. Geçen yıl yaşadığım hayal kırıklığını umarım bu kez yaşamam ve amacıma ulaşırım, sonra da gelsin yeni hedefler. Kariyere çok odaklıyım ama sağlığın ve evdeki huzurun da ne kadar önemli olduğunun farkındayım. Allah öncelikle bunları elimden almasın, sonrası bol çalışma ve şans ile gelecek inşallah.

Güzel gelişmeleri paylaşacağım günlere...

Kesin Bilgi, Yayalım...

Yeni yılın ilk haftası nasıl mı geçti? İşte o da buradaVolkan Yorulmaz: Bir Kahve Molası

29 Ekim 2023 Pazar

Başarı Dolu Bir Kariyer Yolculuğuna Adım Atın: "Profesyonellerin Kılavuzu"

Siz de kariyerinizi bir üst seviyeye taşımak, profesyonel hedeflerinizi gerçekleştirmek ve iş yerinde en iyi versiyonunuz olmak istiyor musunuz? Eğer cevabınız evetse, o zaman "Profesyonellerin Kılavuzu: Kariyer Yolculuğunuzu Yönlendirme" sizin beklediğiniz rehber.

Bu etkileyici ve güçlendirici kitapta, Volkan Yorulmaz kariyerinizin karmaşık alanında yol almanıza yardımcı olmak için birikmiş bilgi ve deneyimini bir araya getiriyor. En çok satan yazarların ve düşünce liderlerinin bilgeliğinden yararlanan Yorulmaz, size baştan sona profesyonel yolculuğunuzda başarı için pratik tavsiyeler ve stratejiler sunuyor.

"Profesyonellerin Kılavuzu"nda Keşfedeceğiniz Noktalar:

1. Kariyer Netliği: Kitap, kariyer hedeflerinizi ve isteklerinizi anlamanıza yardımcı olarak başlıyor. Kariyer yörüngenizi belirlemek ve gerçek tutkunuzu bulmak için stratejileri inceliyor.

2. Beceri Gelişimi: Yorulmaz, bugünün rekabetçi iş piyasasında başarılı olmak için gerekli olan kritik becerilere dair önemli bilgiler sunuyor. Nasıl sürekli olarak becerilerinizi geliştireceğinizi, değişen peyzajlara nasıl uyum sağlayacağınızı ve alanınızda nasıl fark yaratabileceğinizi öğreneceksiniz.

3. Ağ Kurma Ustalığı: Kitap, ağ oluşturma ve ilişki kurma sanatını keşfeder. Fırsatların ve kariyer büyümesinin kapılarını açan güçlü bir profesyonel ağ oluşturmanıza yardımcı olacak.

4. Etkili İletişim: İletişim, her başarılı kariyerin merkezindedir. Kitap, yazılı ve sözlü iletişiminizi nasıl geliştireceğinizi, hem yazılı hem de yüz yüze iletişimde nasıl daha etkili olabileceğinizi keşfetmenize yardımcı olur.

5. Pazarlık ve Liderlik: Etkili pazarlık yapmak, daha iyi maaşlar, avantajlı anlaşmalar ve olumlu sonuçlar elde etmek için güçlü bir araçtır. Yazar, size pazarlık yapma konusunda güven, bilgelik ve beceri sağlayacak stratejiler sunar. Ayrıca yönetim rollerinde başarılı olmanız için liderlik stratejilerini de ele alır.

6. Dijital Dünyaya Uyum Sağlama: Günümüzün dijital çağında sanal iletişim büyük önem taşır. Kitap, etkili sanal etkileşimler, online toplantılar ve e-posta yazışmalarını nasıl yöneteceğinizi anlamanıza yardımcı olur.

Neden "Profesyonellerin Kılavuzu" Fark Yaratır?

Bu kitabı özel kılan şey, Volkan Yorulmaz'ın kişisel deneyimlerinin, Adam Grant, Ben Horowitz ve James Clear gibi çok satan yazarların görüşleriyle birleşmesidir. Bu sadece teorik bir kitap değildir; bu, pratik ve uygulanabilir bir kaynaktır. Her bölüm, kariyerinizde hemen uygulayabileceğiniz gerçek dünya tavsiyeleri sunar.

"Profesyonellerin Kılavuzu" okumayı tamamladığınızda, kariyer başarınız ve kişisel gelişiminiz için güçlü bir araç setine sahip olacaksınız. Bu, profesyonel potansiyelinizi açmanız için nihai rehberdir.

Hemen Sipariş Verin

Kariyer yolculuğunuzda bir adım önde olma fırsatını kaçırmayın. "Profesyonellerin Kılavuzu: Kariyer Yolculuğunuzu Yönlendirme" Google Play Kitaplar'da mevcut. (https://play.google.com/store/books/details/Volkan_Yorulmaz_The_Professional_s_Playbook_Naviga?id=zcjfEAAAQBAJ&hl=tr&gl=US) ve dönüşüm dolu bir kariyer macerasına başlamak için kopyanızı edinin. Gelecekteki kendiniz size teşekkür edecek!


13 Ekim 2023 Cuma

Sabırla Yola Devam...

Yeniden umut etmek için o gücü içinde bulmak zor geliyor bazen… Zorlandım, kabul etmekte, içime sindirmekte, ama mevcut durumu ancak kendimin değiştirebileceğini de bildiğim için o ‘kafa’dan çıkardım kendimi.

Kalkıp yerimden, rutinimden çıkıp tekrar mücadeleye kaldığım yerden ancak bu kez farklı bir şeyler deneyerek bir daha başladım. “Vazgeçtim” demeden inatla devam ediyorum, edeceğim. Kimseyle kıyaslamadan kendi yolumdan, kendimden de ödün vermeden olacağını göstereceğim. En temel hedefim bu, biliyorum ki tüm diğer hedeflerin bunun ancak alt başlıkları olur.

Sabırla yola devam…



23 Eylül 2023 Cumartesi

En Güzel Günler Bizim Olsun

Ne yapalım olmadı

Bir başka bahara kaldı

Daha neler, ne günler göreceksin


En güzel yıllar en güzel anlar

Senin olsun, senin olsun


Hadi gül, gül biraz gözlerinde bayram olsun

Dışarıda güneş açmış gel koşalım


Söz& Müzik: Rafet El Roman


Evlilik yıl dönümümüzü evde kutladığımız bu akşam, ayıptır söylemesi yemekte balık yiyince çöpü atmak üzere asansöre bindiğimde aynaya bakıp kendime yukarıdaki şarkıyı söylerken buldum kendimi…

Son üç yıldır kariyerimde çok ama çook mutluyken ilk kez bu hafta büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Bir beklenti içine girmiştim ama maalesef girdiğim o beklentiden mutlu sonla çıkamadım. Süreçle ilgili adımlar atılırken bir şekilde kendimi ne kadar temkinli tarafta tutmaya çalışsam da insan psikolojisi iyiyi umut ediyor ve beklentiye giriyor. Ve maalesef o beklenti karşılık bulamayınca da, lafı gevelemeyeyim: üzülüyor insan.


Geçen Salı günü olumsuz haberi yanındaki tesellisiyle beraber aldıktan sonra içimden ne çalışmak ne de ofiste kalmak geldi. Eve biraz erken gidip çevredeki sokaklarda gezdim ama yine içim rahat etmedi. Yapılacak işler, cevaplanacak mailler vardı. Yine döndüm çalışmaya, belki benim güvenli alanım buydu, belki sorumluluğum, belki de çıkış yolum buydu. Küsmek çözüm yolu olmayacaksa, ki bunu tecrübe etmiştim önceden, yapılacak tek şey yola devam etmekti.

Şimdi kaldığım yerden ümit ederek yola devam ediyorum… Belki kalbim kırıldı, belki önümde net bir ajandanın olmaması hevesimi kırdı ama üç yıl önce nasıl bir çıkış yolu bulduysam, bir sonraki hedefe gitmemi sağlayacak o fırsat illa ki gelecek. Önemli olan benim o gün hazır olmam. Kaderim yazdıysa, bozmak olmaz.



23 Ağustos 2023 Çarşamba

Viraja Giriyorum

Çok önemli bir mail attım az önce. "İnşallah hayırlısıyla olur" dediğim bir hayalime giden yolda, önemli bir dönemeçteyim. Bu da o yolda alınması gereken önemli virajlardan biri. Umarım savrulmadan, şeritten çıkmadan alnımın akıyla yolculuğa devam ederim.


 

1 Ağustos 2023 Salı

PMI'da 10 Yıl Bitti, Ya Şimdi?

1 Ağustos 2013 Perşembe günü, bundan tam 10 yıl önce Philip Morris’te işe başladım. Fabrikanın kapısından adımımı attığımda adı Philsa Philip Morris Sabancı Sigara ve Tütüncülük A.Ş. idi ve benim de ünvanım Genel Muhasebe ve Vergi Analisti’ydi. Aslından fabrikanın karşı komşusu Opel Türkiye’de (General Motors Türkiye Ltd. Şti.) çalışırken “bir gün burada çalışacağım” diye hedeflediğim Philip Morris’e girmeden önce üçer yıl PwC ve GM maceralarımda da aklım hep Philip Morris’teydi. İşe başladığım pozisyonun ilanını gördüğümde bu ilan tam da beni tarif ediyor derken o beklediğim “bir gün”ün çok yaklaştığını hissetmiştim. 2013’ün Mayıs ayında başlayan mülakat süreci, eşimin hamile olduğunu öğrenmemiz, bebeğin bereketiyle geleceğini düşündüğümüz o yaz günleri derken GM’deki ihbar süremi doldurup iple çektiğim ilk iş günüme ulaşmıştım. Yeni arkadaşlar, üretimi olan bir iş yerinde çalışmak, meşhur Philip Morris yemekleri gibi pek çok merak ettiğim şeye cevap bulduğum o ilk günün üzerinden bugün tam 10 yıl geçmiş oldu.

Şampiyon olmuşçasına yumruklarımı sıkarak sevindiğim günlerim de oldu, dayanamayıp ağladığım da… En sevdiğim, güvendiğim kişileri de burada tanıdım, keşke yollarımız kesişmeseydi dediğim iş arkadaşlarım da oldu. Hayaller kurdum, bazılarına ulaştım, bazılarına ulaşmak için çabalamaya, emek sarfetmeye devam ediyorum. Nasip olur ya da olmaz, bilemiyorum ama buradaki hikayem bittiğinde çabalamadım dememek için ben elimden geleni yapıyorum, yapmaya devam edeceğim. On yıl önce ilk adımı attığımda, belki bugün için farklı şeyler hayal ederdim ama şükredip devam etmeyi biliyorum.

Geriye dönüp baktığımda, hayatımdaki en önemli kararlardan birini de yine Philip Morris’te iken kariyerim için verdiğimi görüyorum. Pandeminin hayatımıza girdiği 2020 yılında, Kıdemli Vergi Analisti olarak çalışırken neredeyse her sabah Resmi Gazete’de yeni bir vergi düzenlemesi çıkıyordu, bunun analizini yapıp şirketimizi nasıl etkileyeceğini yönelik bilgilendirme ya da sunum hazırladığım dönemde Duty Free şirketimizde bir fırsat çıkmıştı. Hem de ulaşmayı çok istediğim “Manager” ünvanlı bir pozisyondu. Bugünkü gibi uzaktan çalışmanın hayatımızda sıradan bir uygulama olmadığı o günlerde bu pozisyonun İstanbul’da olması beni zor bir karar almaya itmişti: ya kabul edip İstanbul’a taşınacaktım ya da reddedip İzmir’de kalarak bekleyecektim. “İyi ki” dediğim kararımı alırken eşimin de desteğini almış, onu çok sevdiği İzmir’den ayırmıştım ama şükür ki İstanbul bize hep iyi yüzünü gösterdi. Hayatımızdaki en önemli değişikliklerden birini Philip Morris ile yapmış olduk. İstanbul’da çok sevdiğim insanlar listesini geliştirmek de en büyük kazançlarımdan biri oldu.

Dediğim gibi, şimdilerde hayal etmeye ve o hayallere ulaşmak için çalışmaya ve kariyer yolculuğumu yönetmeye devam ediyorum. Bakalım bu yolculuk beni nereye götürecek? Nelere ulaşabileceğim? Yoksa hayal bile edemeyeceğim yerler kısmet olacak mı? Her şeyin hayırlısı… İlerlemeye devam…



23 Temmuz 2023 Pazar

Yoksa Ben İşkolik mi Oldum?

Yıllık iznimin son günündeyim ve birkaç gündür kafamdaki bu soruya takılmış durumdayım: Acaba ben işkolik mi oldum? Neden iş ile özel hayatımı ayıramıyorum ya da neden iş benim için iş saatleri sonrasında da kafamda kalıyor? Önceleri bunu sahiplenme olarak görüp belki biraz da gurur duyuyordum ancak şimdilerde acaba her şeyin fazlasının zararlı olması gibi bu da kontrolden çıkmaya mı başladı diye beni endişelendiriyor.

25 Aralık 2022 günü, yani 40. yaş günümü kutlayacağım günden bir gün önce erken rezervasyondan Temmuz ayının tam ortası için Kıbrıs’a ailemle gideceğim yaz tatilimi planlamış, hemen ardından yıllık izin talebimi de girmiştim. Günler haftaları, haftalar ayları takip etti ve neredeyse 7 ay önce ayarladığım tatilimin başladığı o Cuma akşamüstü geldi çattı. Üşenmeyip ChatGPT’den havalı bir “out-of-office” mesajı ile yıllık izinde olduğumu önümüzdeki 1 hafta boyunca bana mail atacak iç ve dış paydaşlarıma duyuracağım iletiyi de hazırladıktan sonra arkamda iş bırakmadığımdan emin olarak dükkanı kapattım. Yıllık izin kullanma konusunda oldukça cimri olan ben, son dönemde yaşadığımız acı kaybımızın da etkisiyle bu araya iyice ihtiyaç duymuştum. 17 Temmuz Pazartesi sabahı ilk uçak ile Kıbrıs’a uçacağımız için 3’te uyanıp yola düştük. Otele varıp kahvaltı masasına oturduğumuzda saat 9’du ve oğlum Okan maillerimi kontrol etmemem için bildirimleri kapamamı istedi. Onun gözünün önünde bildirimleri kapattıktan sonra kendime “tatildesin, işi düşünme” telkinlerinde bulunmaya başladım. Zaten havalimanında gelen kutuma düşen banka ekstrelerini de kontrol edip okunmamış mailleri sıfırlamıştım. Artık acil durumlar için manuel olarak maillerimi kontrol etsem olurdu. Hatta bunu bu şekilde yapacağım konusunda yöneticimle de tatile çıkmadan önce konuşmuştum.


Outlook’ta mail ve toplantı bildirimleri kapalı, MS Teams’te “çevrimdışı görün” statüsü seçilmiş bir şekilde havuz kenarında gölge bir şezlong bulup sosyal medya hesaplarımı kontrol etmeye başladım. Wi-fi her yerden güzel çekiyor diye düşünüp akıştaki içerikleri ciddi bir miktarda tükettikten bir süre sonra “hadi yüzmeden önce acil bişey var mı bi bakayım?” diyerek outlook’a bir girdim. Bilgi amaçlı gelen mailleri hızlıca silip, aksiyon alınması gerekenleri yeniden “unread” yapıp çıktım. Bir kısmı tatil sonrasını bekleyebilirdi, ama bir kısmını sabahları erken kalkıp halletsem iyi olurdu. Hem süreçler yürür hem de tatil sonrası için yüküm çok artmazdı. Bu düşüncelerle havuza atlayıp kulaçlamaya başladım.

Oteli keşfedip nerede yenir, nerede denize girilir, hangi havuz bar’a daha yakın gibi araştırmaları yaparken odamıza giriş saatimiz geldi ve odaya girip dışarıdaki güneşin dik ışınlarından kurtulup rahat yatağımıza uzanınca elim yine telefona uzandı. Yine biraz sosyal medya dozumu aldıktan sonra kaçırdığım bir şey olmasın diye bir kez daha maillerimi kontrol etme dürtüsüne yenik düştüm. Senaryo bir önceki ile aynıydı. Birkaç mail bilgi amaçlıydı, okudum ve sildim. Maalesef birkaç mail yine aksiyon gerektiriyordu. Bunları okunmamış olarak işaretledikten sonra aklımın bir köşesinde bilgisayarımı ilk açtığımda aksiyon alınacaklar ve tatil sonrası İstanbul’a döndüğümde halledilecekler olarak sınıflandırdım. Farkında olmadan Pazartesi günümden Microsoft To-Do ya da One Note gibi uygulamalarda tuttuğum notlarımı beynimde tutmaya ve hafiften yükleri almaya başlamıştım.

İkinci gün de benzer senaryoyu tekrarlayarak ilerledi. Kaçamak şeklinde gelen kutusu kontrolleri, sınıflandırmalar, alınabiliyorsa mobilden hızlı aksiyonlar adeta günümün rutiniydi. Ancak Salı akşamı yemeğe gitmeden önce biraz boş vaktim olduğunda odada bilgisayarımı açınca gördüğüm bir mail diğerlerinden daha hızlı aksiyon almamı gerektiren ve benim dışımda da birilerinin işlem yapması ile çözülebilecek türden bir işti. Bu arada, neden bilgisayar getirdin tatile sorusu da sorulabilir. Olur da acil e-imza yapmam gereken bir talimat olursa diye maalesef o cihazı hafta sonu dışında mesai günlerinde hep yanımda taşıyorum. İhtiyaç doğmasa da verdiği rahatlık bir başka. Neyse o Salı akşam yemeğinde p whatsapp üzerinden o onay süreci hakkında oldukça bilgili bir arkadaşımı da darladıktan (burada darlamak ifadesini kullandığımda Microsoft Word kırmızıyla altını çiziyor ancak doğru ifade bu çünkü arkadaşmda da yurtdışında tatildeydi bu vesileyle ondan da özür dilerim) sonra kafamda aksiyon planımı yaptım. Odaya geçtiğimde de gerekli mailleri attım ve dönüş aldığımda yapacaklarımı bir kez daha gözden geçirip yattım.


Yattım ama aciliyeti olan bu işin tatil sezonu olması sebebiyle yavaş ilerleyebilme ihtimali benim uykumu mahvetti. Sürekli kafamda onay sürecinde yaşayabileceğim zorluklar, alternatif çözümler, bunların denetimsel riskleri dolandı durdu. Kalitesiz, bölük pörçük bir uykunun sonunda henüz 7 olmamışken uyandım. Sosyal medya ve mail temizliği sonrasında akşam attığım mesaja 07:50’de cevap gelmesi bana “doğdu güneşim” dedirtti ve hemen bilgisayarımı açıp mailde yazan tutarlara göre dosyamı hazırlayıp onay sürecini başlattım. Ancak konunun acil olduğunu onay akışındaki kişilere de iletmem gerekiyordu ki ona göre önceliklendirsinler. Bu kez Teams’den ilgililere özel mesajlar atıp durumun aciliyetini aktardım ve kahvaltıya gittik. MS Teams’de her ne kadar çevirmdışı gözüksem de bildirimlerim açıktı, cevap geldiğinde hızlıca yazışmaya mobilden devam edebilirdim.

Öyle de oldu, Avrupa’daki paydaşlar mesaiye başladıkça mesajlarıma dönüş almaya başladım. Pek tabii ki iş yapış şeklimizin farklılığından kaynaklanan “Neden acil?”, “Neden önceliklendireyim?”, “Bu işi yapan arkadaşımız Pazartesi dönecek, beklese olmaz mı?” şeklindeki sorgulamaları aldım. Her birine “bakın ben de yıllık izindeyim ancak bu bu bu sebeplerden ötürü konu acil, iş birliğiniz için şimdiden çok teşekkür ederim” şeklinde geri dönüşleri tatlı dille yapmaya çalıştım. Pek tabii ki bu da benim bir süre daha telefonla haşır neşir olmama sebep oldu.

Çarşamba’yı da bu trafikle geride bıraktıktan sonra Perşembe günü sabah bilgisayarda mail temizleme ve cevaplama ardından deniz ve havuz kenarında sosyal medya dozumu aldıktan sonra yine mail takibi ve onay akışı için Teams yazışmaları ile adeta rutinleşmiş şekilde sürdü. Akşam olduğunda ise, hem tatilin dördüncü ve son akşamı olması hem de bavul hazırlıklarına da başlama istememiz sebebiyle erken odaya çekildik. Tabi dayanamadım ve hadi biraz bilgisayara bakayım dedim. Bu kez enerjim de iyiydi, aksiyon alınacak işlemlere de giriştim. Bitirdikçe keyfim yerine geliyordu. Bu kez rutin bir iş günü gibi akşam çalışırken bir onay esnasında teknik bir sorun dikkatimi çekti. Maalesef ki hızlı aksiyon alınması gereken ve benim dışımdaki IT ekibinin devreye girmesi gereken bir süreçti. Hem iç hem dış paydaşlarla çözülmesi gereken bir süreç olduğu için farklı kanallardan bir çok kişiyi bilgilendirecek şekilde ticket açılması ve mail trafiğinin başlatılması işine tam da gece yarısı olurken başladım. Son gece maalesef bu huzursuzlukla yatağa girip kafamda yine yeni çözüm senaryoları kurduğum bir gece oldu. Sabahında ise bu kez 07:50’de gelen bir mailde yoktu, aksiyon alacak kişileri beklemekten başka çarem yoktu. Son gün olması sebebiyle 12 öncesinde odayı boşaltmadan önce yine aksiyon almam gereken tüm işleri halledip artık başkalarının alacağı aksiyonları pasif bir şekilde beklemek üzere bilgisayarımı sırt çantama koydum.


Gün içerisinde kaçamak mail takipleri artık rutinimdi. Hatta Outlook’un eski gönderileri sorgulama özeliğinden faydalanıp rutin mailleri cevaplama konusunda oldukça hızlanmıştım da. Bu arada hafta ortasında mobil uygulamada yapabileceğim yazım hatalarına ilişkin mail imzama bir açıklama daha eklemiştim. Tabi bu konuda da ChatGPT’ye teşekkürlerimi sunarım. Bu arada gece yarısı attığım maile otelden çıkıncaya kadar cevap gelmedi. Havalimanına ulaştığımız akşam saatlerinde ise açtığım ticket’a (en önemli aciliyet rating’i ile açmış olmama rağmen) ilk yanıt gelmişti. Okunmadı olarak işaretledim ve Cumartesi yapılacaklar listeme yazdım, tabi ki beynimde.

Cumartesi sabahına İstanbul’da uyandım. Sıcak bir yaz günü olması sebebiyle herhangi bir planımız yoktu ve tatil öncesi boşalttığımız buzdolabı için marketten alışveriş yaptıktan sonra biraz kendime vakit ayırmak için bilgisayarı açtım. Youtube’dan sevdiğim kanalları dinlemeye başladıktan bir süre sonra kafamdaki o aksiyon alınacak işlere koyulmuşken buldum kendimi. Bilgisayarımın şarjı bitinceye kadar da bu böyle gitti. Evet o ticket’a gelen cevapla ilgili de işlemi yaptım. Sonra akşam saatlerinde blog’um için bir şeyler yazarım diye düşünüp bilgisayarımın başına geçtim. Hatta şarj sorunum olmasın diye odama da çekildim. Bu kez de “Pazartesi’ye kalmasın” diye düşünüp yine işe koyuldum ve enerjim bitince “biraz da aile vakti” deyip günü sonlandırdım.

Ve nasıl ki Aralık’tan Temmuz’a günler su gibi geçtiyse tatilin son günü Pazar günü de aynı hız ile geldi ve en azından bu satırları kaleme alacak kadar kendime vakit ayırabildim. Tatilin son saatlerinde tatil boyunca kendime sorduğum soruyu bir kez daha kendime sordum: Ben işkolik mi oldum?

Odamızdan ayrılmadan hemen önce…


12 Nisan 2023 Çarşamba

Bir İhtimalin Ardında Bıraktıkları

Bir hafta önce bugün içim kıpır kıpırdı. Olur mu olmaz mı diye düşünürken arkadaşlarımın yüreklendirmesi ile attığım adım sonrası köşeme çekilmiş olması durumunda beni nelerin beklediğini tasarlamaya başlamıştım. Halbuki arkadaşlarım cesaretlendirmesi, sadece aklımda kalacak olan bu eylem somut bir adıma dönüşmeyecek ve ben de böyle hayaller içine düşmeyecektim. Üzerinden bir hafta geçip konuya ilişkin bir haber alamayınca da daha önce pek çok kez test edip onayladığım o söz geldi aklıma: "no news is bad news". Yalnız bu cümleyi Türkçe'ye nasıl çevirmişler diye bakarken karşıma ekşisözlük'teki "no news is good news" tanımı çıktı, yazar "birinden haber alamadıysanız, merak etmeyin telaşa kapılmayın sakin olun, eğer kötü bişey olsaydı zaten duyardınız" demiş. Bak şimdi içime ufakta olsa bir umut ışığı doğdu.

İnsanoğlu elindekilerin kıymetini bilmekte zorlanıyor. Daha önce hayalini kurduğu şeylere eriştiğinde o şeyler hızlıca standardı haline geliyor ve daha iyisini, daha fazlasını isterken buluyor kendini... Beynimiz de bir şekilde bu isteğimiz için bizi haklı çıkaracak her türlü savunmayı gerçekleştiriyor. Ama o kadar çalıştık, emek verdik, niye haketmeyelim ki diye başlayan cümleler yankılanıyor sanki beynimin içinde. Evet istiyorum ama gerçekten onu mu istiyorum yoksa onun beraberinde getireceklerini mi? İşte dürüstçe bu soruya cevap verdiğimde halime şükredip devam edesim geliyor. Ama bir süre sonra bu kez de ileride acaba erişemediklerim yüzünden pişman olur muyum diye kendime sorarken buluyorum. Zamana bırakabilmek, hayırlısı olsun diyebilmek ve kadere inanmak bu gibi durumlar için en doğru aksiyon planı olabilir.

Olur ya da olmaz bekleyip göreceğim ama şu Ramazan günlerinde dualarıma giren, beni heyecanlandırıp hayaller kurdurtan bir ihtimalin varlığı da belki şükretmek için yeterli bir sebeptir. Ne dersin Volky? 



4 Aralık 2022 Pazar

Taş Yerinde Ağırdır

4 Aralık 2022 Pazar sabahı arka fonda Norah Jones çalarken böyle bir başlığı ("Taş Yerinde Ağırdır") çok tereddüt etmeden yazdım. Bulunduğumuz ortamda uzun süre kaldığımızda o ortam ile sadece fiziksel değil gönül bağı da kuruyoruz biz duygusal insanlar. Hal böyle olunca, "ayrılık da sevdaya dahil" diyemiyoruz ve konfor alanımızda hayatı sürdürüyoruz.

"Konfor alanı" kavramını beynim öyle bir kodladı ki sanki bir "uyuşturucu" kadar tehlikeli, bağımlılık yapan bir zararlı madde. Acaba öyle mi? Aman konfor alanımda kalmayayım diye kendimi zorladığım, sorguladığım, alternatifleri denediğim pek çok anım oldu. Bunlardan bir tanesini de yakın zamanda deneyimledim.


Deneyimledim de ne mi oldu? Değmezmiş dedim, adeta deneyimlediğim tecrübeyi bir kazanç olarak cebime atıp kaçarak uzaklaşmaya çalıştım. Kibarlığımdan pek çok insanın kapıyı çarparak kaçacağı ortamda derin bir nefes alıp yutkunarak profesyonelliğimi korudum. Gurur yapmadım, egomu susturdum, insanları ve ortamları tanıdım, elimdekinin değerini fark ettim.

Fark etmiyor insan elindekinin değerini uzun bir süre elinde tuttuktan sonra. Sağlık için de bu böyle, tüm diğer maddi ve manevi varlıklar için de... İşte bu yüzden bu Pazar sabahı çayımı yudumlayıp demlenirken "taş yerinde ağırdır" dedim. Ortamınızda varlığınızı gösterebiliyorsanız, siz olabiliyorsanız, çevrenizdekilerle bir arada yaşayabiliyorsanız (nefes almakla karışmasını istemem) işte siz o ortamda bir ağırlığa sahipsiniz demektir. Varsın eksileri, acabaları, belkileri, inşallahları olsun. Onlar hayatın hep içinde, her ortamda olan şeyler. İnsanoğlu hep sorgular, hayal eder, daha iyisini ister ve elindekinin değerini bir şekilde göz ardı eder ya da o değerin hiç farkına varmaz. Ne zaman ki bi duvara toslar ya da toslamasına ramak kalır işte o zaman şöyle bir dönüp bakar elindekine, avcundakine, çevresindekine ve şükreder. 

Çağımızın en popüler kavramlarından biri "sürdürülebilirlik" burada yine karşımıza çıkar. Bulunduğumuz ortamda ağırlığımızı koruyup sürdürmek, ileri gitmek, genişlemek bir tercihtir tıpkı o ortamdan ayrılıp yeni bir ortamda varlık mücadelesine girmek gibi. O zaman karşımıza "uyum" çıkar. Adına "ten uyumu" da deseniz "kültür uyumu" da deseniz bir adaptasyon sürecidir ve bu sürecin başarılı olup olamayacağının bir garantisi yoktur. Risktir, konfor alanından çıkmaktır, yeni bir varlık mücadelesidir. Bazen bu mücadeleyi gözünüz kestirir, o riski alırsınız, ya kazanır ya da öğrenir yolunuza devam edersiniz. Bazen de o mücadeleyi girmemeniz gerektiğini tecrübelediklerinizle en başından kestirir, mevcudiyetinizi, bulunduğunuz konumu koruyarak sürdürmeniz gerektiğini anlarsınız. İşte bu konfor alanından çıkmamak değil gereksiz deneyimlerden korunmaktır. Çünkü taş yerinde ağırdır...   

Google adsense

Analytics