21 Mayıs 2011 Cumartesi

Düğün Planları Başlasın!

Bugünümü düğün hazırlıklarına ısınma turlarına başlama günü olarak değerlendiriyorum. Sabah kahvaltı sonrası oturdum, önce yabancıları okudum, sonra bizim yerlileri. Tabi biraz kültür farkı var, ama arada büyük uçurumlarda yok. Herkes zevkine göre düğün organizasyonu konusunda önerilerini sıralamış. Bu işe girdik bir kere, daha çok şey okur, yazar, uygularız ama şu aşağıdaki metin bir başlangıç olsun. Yazar kişi fena şeyler paylaşmamış bence...

Yaklaşık 4 ay önceden fotoğrafçınızı ayarlayın: Yaz aylarındaki iş yoğunluğunu göz önüne alarak birçok detay gibi fotoğrafçınızı da önceden ayarlamanız gerekiyor. Aysun Sarı'nın bu konuda en güzel sonuca ulaşabilmeniz için önerisi; fotoğraf çekimlerini düğünden bir hafta önce farklı ve doğal mekânlarda gerçekleştirmek. Böylelikle sıra dışı ve doğal fotoğrafları bir ömür boyu keyifle saklayabilirsiniz.

Acil durum paketi hazırlayın: Düğün gününüzle ilgili olumsuzlukları da düşünmek zorundasınız. Gelinliğiniz kirlenebilir, sökülebilir hatta yırtılabilir. Bu nedenle her daim tetikte olmalısınız. Aysun Sarı, "Biz düğün perisi olarak her şeyi düşünmek zorundayız. İğne, iplik, makas veya gelinliğin kirlenmesi durumunda kullanılacak pudradan, herhangi bir yırtılma ihtimaline karşı şeffaf banda kadar her şeyi paketimizde bulunduruyoruz." diyor.

Davetiyelerinizi önemseyin: Aysun Sarı, davetiyelerin misafirlerinize düğününüzle ilgili ilk ipuçlarını verdiği görüşünde. Ona göre davetiyeler, misafirlerinize nasıl bir düğüne geleceklerini, ne giymeleri gerektiğini ve onları ne gibi sürprizler beklediğini yansıtıyor. Bu nedenle davetiyelerde çifte ait detaylar bulunmalı ve üstünde titizlikle çalışılmalı.

Canlı çiçeklerden oluşan şık bir buket tercih edin: Buket belirlerken boyunuza ve gelinliğinize ait detayları da önemsemeniz gerekiyor. Kısa boyluysanız küçük buketler sizin için ideal. Sade ve zarif bir gelinliği tercih ettiyseniz, frezya ve erengüllerle süslenmiş bir buket, temanızla uyum sağlayacaktır. Gelinliğiniz vintage ve romantik detaylar ile süslüyse, pembe laleler ile beyaz erengüllerden oluşan bir buket tercih edebilirsiniz.

Ayakkabıyı akşam alın
Özgül İşgör (Ayak sağlığı uzmanı): Ayakkabı alışverişinizi akşam vakti yaparsanız, gün içinde ayaklarınız şişmeye başladığından düğün günü sizi zor durumda bırakmayacak ayakkabılar seçebilirsiniz. Ayakkabıyı düğün gününden önce prova edip ayağınıza alışmasını sağlayın. Derisinin yumuşak ve kaliteli olmasına dikkat edin. Yumuşak derilerin esneme payı olduğundan sorun yaşamazsınız. Çok yüksek topuklu ayakkabı seçerseniz, düğün gününün koşuşturması içinde ayaklarınız ağrıyabilir. Tercihiniz rahat ayakkabılardan yana olsun.

Dengeli beslenin
Dilara Koçak (Uzman diyetisyen): Düğün günü parlayan bir cilt ve gözler, enerjik ve fit bir vücut için her gün az yağlı süt, yoğurt, sebze, meyve, hayvansal bir protein ve dengeli karbonhidrat tüketin. Mutlaka egzersiz yapın. Özellikle tavuğun göğüs eti, yumurta, pirinç, soya fasulyesi, yulaf, fındık, fıstık, muz, patates, avokado, kuru meyveler ve somon balığında bulunan B6 vitaminini almaya özen gösterin. Bu besinler depresyon ve bitkinliği engeller. Enerjinizi artırmak için güçlü bir antioksidan olan ginseng (bitki çeşidi) alabilirsiniz.

Cilt bakımı yapın
Dr. Serpil Özyılmaz (Sema Hastanesi Dermatoloji Uzmanı): Gelin adayları mutlaka cilt tiplerine uygun ürünler kullanmalı. Yoğun stresten sivilce ve uçuk virüsü ile karşılaşılabilir. Bu nedenle stresten mümkün olduğunca uzaklaşılmalı. Yağlı cilde sahip olanlar sabah-akşam yıkama jeliyle ciltlerini temizleyip güneş koruyucu kullanmalı. Kuru ciltler için ise nemlendirici ve dinlendirici maskeleri öneriyorum. Kuru saçlar için nemlendirici bir maske yapılmalı. Yağlı saçlara sahip olanlar da arındırıcı içeriği olan şampuanlar kullanılmalı.

6 Şubat 2011 Pazar

Dünya Bir Pazar Yeri

Aşağıdaki kitap özeti biricik dostum Serkan'a ithafen yazılmıştır. Çorbada tuzum olduysa ne mutlu bana...

Dünya Bir Pazar Yeri

Birol Kovancılar’ın “Dünya Bir Pazar Yeri – Hayata ve Piyasaya Dair” adlı eseri, birçok örnek olayı irdeleyerek globalleşen dünyada piyasa ekonomisinin niteliklerini ve diğer iktisadi sistemlerden ayrıldığı noktaları okuyucuya betimlemektedir. Yazar kullandığı yalın dil ve verdiği akılda kalıcı örneklerle hayatın aslında piyasanın ta kendisi olduğunu ve bireyleri bu piyasanın aktif aktörleri olduğunu işaret etmektedir.

Kitapta David Hume’dan bir alıntı yapılmış: “Hürriyetin herhangi bir türünün aniden
kaybedilmesi çok nadiren gerçekleşir. Belli bir sosyal fayda için özgürlüklerinin bir
kısmından vazgeçenler farkında olmadan birer birer tüm özgürlüklerini kaybederler.”
Korumacı politika izleyen ekonomik sistemler bir şekilde özgürlüklere illa ki müdahele eder. Bunun aksine serbest piyasa ekonomisinde piyasa aktörleri tamamen özgürdür. Serbest piyasa etiği, seçeneklerin arttırılarak bireysel özgürlüğün gelişimine katkı yapılmasını gerektirir.

Bunun aksine yasakçı bir mantaliteye sahip olan paternalizm ise bireylerin sorumlu
tercihlerde bulunabilmek için yeterli kapasiteye sahip olmadığını kabul eder ve bu
varsayımla piyasa aktörlerini korumaya çalışır.

İktisat biliminin tanımını hatırlayacak olursak, mal ve hizmet talebinin kısacası
tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarının sınırsızlığı ile üretim kaynaklarının kıtlığı aklımıza gelir. Piyasa ekonomisi bu mevcut şartlar altında insanların rasyonel tercihlerinin ve tercih özgürlüklerinin serbestçe tanımlanması sayesinde diğer ekonomi politikalarından ayrılır.

İnsanların ihtiyaçları konusuna değinmişken, kitapta vurgulanan “Lennon ve Bastiat”
makalesine vurgu yapmamak olmaz. Birol Kavancılar, makalesinde dünya barışının
sağlanmasında, serbest ticaretin özel bir önemi olduğunun altını çiziyor. Fransız serbest piyasa ekonomisti Frederic Bastiat bir yazısında “İnsan ne zaman kendi ihtiyaçlarının giderilmesinin ancak diğerlerini zorlama yoluyla (diğerlerinin aleyhine) gerçekleşeceğine inanmayı bırakırsa, işte o zaman Dünya’da ebedi barış olacaktır” demiştir. 19. Yüzyıl ekonomistlerinden olan Bastiat’ın bu sözleri de efsanevi Beatles grubunun kurucu üyesi John Lennon’a ilham vermiştir. İşte bunun sonucunda John Lennon yüzyılın en iyi şarkıları arasında gösterilen Imagine (Hayal Et) adlı eserinde “ülkelerin olmadığını hayal et” demiştir. Bu sözlerle insanların barış ve kardeşlik içinde yaşadıkları, açgözlülük ve açlığın olmadığı, paylaşmanın hakim olacağı bir dünyanın hayalini kurduğunu ifade eder.

Yazar kitabında serbest piyasa ekonomisinin ve serbest girişimin önemini kavrayıp
bu doğrultuda davranan ülkelerin küresel ekonomide hızla bu sistemin meyvelerini
topladıkları bir döneme girdiklerini işaret ederken güvenlik ve alternatif arayışlarının zaman ve kaynak kaybı olduğunu belirtiyor. Ülkemizde yapılan araştırmalarda %47 gibi önemli bir oranın serbest girişim sistemi ve serbest piyasa ekonomisinin dünyanın geleceği temelinde en iyi sistem olduğuna katıldığı görülmüştür. Sonucu bu açıdan olumlu olarak değerlendirmenin mümkün olduğu gibi %36 gibi hiçte azımsanmayacak bir oranın bu görüşe karşı olduğunu belirtmek gerekir. Yazar bu noktada, konuyu “İki Kore” adlı makalesinde bir başka örnekle pekiştiriyor. Dünya tarihi kardeş olan bu iki ülkenin birbirinin zıttı olan ekonomi politikalarını takip ederek birbirinden ne kadar farklılaştığına şahit olmuştur. Sonuçta biri başarı, diğeri ise başarısızlık ve mutsuzluk örneği olmuştur. Kısıtlanan özgürlükler Kuzey Kore’de sadece başarısız bir ekonomi politikasına sebep olmamış, beraberinde getirdiği mutsuzlukla intihar sayısını trafik kazalarının bile önüne geçirmiştir.

Yazar, kitabında sadece iktisadi sistemlerden bahsetmekle kalmamış, ayrıca örnek
alınması gereken hayat felsefelerine de dem vurmuştur. Victor Hugo’nun “gelecek,
güçsüzler için ulaşılmazlık, korkaklar için bilinmezlik, cesurlar için şanstır” sözünden alıntı yaparak geçmişten ders almak gerektiğini okuyucularına hatırlatmaktadır. Hayatımızı yenilikçi fikirlere adayarak risk alırsak ve sorgulayıcı bir bakış açısına sahip olursak, geleceğin kapılarını açabiliriz. Kanımca, bir toplumda ne kadar fazla birey, bu şekilde yaşamayı kendine ilke edinirse, o toplum diğer toplumlara nazaran çok daha fazla ilerleyecektir.

Küreselleşme genel olarak bakıldığında ülkeler arasındaki sınırların kalkması olarak pek çok kaynakta tanımlanmıştır. Küreselleşmeyi ekonomik, sosyal ve siyasi küreselleşme olarak ayırt edebiliriz. Bir ülkenin ekonomik küreselleşme düzeyini dış ticaretin o ülkeninGMSH’sındaki oranı, doğrudan yabancı yatırımları, uluslar arası ticaret üzerindeki vergileri, gümrük tarifesi oranları gibi faktörler belirler.

Sosyal küreselleşme düzeyini belirleyen faktörler ise kişisel bağlantı göstergeleri,
bilgi akışı göstergeleri ve kültürel yakınlık göstergeleri olarak sıralanabilir. Örneğin uluslararası telefon trafiği, uluslar arası turizm, yabancı nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranı bu konuda bizlere fikir verir ve kıyaslama imkanı tanır.

Siyasi küreselleşmeye baktığımızda, o ülkenin sınırlarındaki elçilik sayısı, ülkenin uluslararası organizasyonlara üyelikleri ve katıldığı uluslar arası organizasyon sayısı belirleyici unsur konumundadır.

Birol Kovancılar, küreselleşme konusunu incelediği bölümlerde Türkiye’nin
küreselleşme adına izlemesi gereken politika hakkında da yol gösterici olmuştur.
Kovancılar’a göre, özel sektörü ekonomik büyümenin dinamosu haline getirmek,
devleti olabildiğince küçültmek, piyasaları serbest düzene taşımak, enflasyon oranını
düşük seviyede tutmak, dengeli bir bütçe politikası yürütmek, kamusal yolsuzlukları,
sübvansiyonları ve rüşveti ortadan kaldırmak, ülkeyi yabancı mülkiyete ve yatırımlara
açmak, rekabeti ve serbest ticareti arttırmak gerekmektedir.

Kitapta, Thomas Friedman’ın da savunduğu “açık ve rekabetçi piyasalar bir ülkeyi
yoksulluktan kurtaracak tek araçtır” düşüncesi savunulmaktadır. Verilen öreklerle
pekişen bu düşünmeye katılmamak elde değildir. Çin’in ve Hindistan’ın yükselişi bu
açıklık ve rekabetçi yapılarıyla birebir bağlantılıdır. Yeni fikirleri, yeni teknolojilerin
ve en iyi uygulamaların bir ülkeye en kolay girmesinin ve özel girişimcilerin bu yeni
fikirleri kendilerine uyarlayarak, istihdama ve ürünlere dönüştürebilecek rekabet

avantajını ve esnekliği göstermesinin tek garantisi açık ve rekabetçi piyasalardır. Hiç
kuşku yok ki, oldukça zor ve mücadele gerektiren bir süreç sonunda yükselen değer
olmak mümkün olacaktır.

Liberal ekonomi düzeni ile ülkemiz gerçeklerini irdelediğimiz vakit ilginç bir hususla
karşılaşılmaktadır: Dünyanın hiçbir liberal ekonomisinde devlet kontrolündeki
gayrimenkul oranı ülkemizdeki kadar yüksek değildir. Devlet mülkünü etkin ve verimli
bir biçimde yönetmeyi başarırsa çok daha verimli olacak kaynaklar elde eder ve sahip
olduğu mülk de özel sektöre önemli bir kaynak olur. Ayrıca bu mülkler devlete ait olduğu
sürece israf, savurganlık ve yolsuzluk tehlikesi her daim mevcut olacaktır.

Bu konular gündeme geldiğinde denetim konusu da akıllara gelmektedir. Paranın değeri
denetimi veya performans denetimi, denetlenen kurum kaynaklarının verimlilik, etkinlik ve tutumluluk esasları içinde yönetilip yönetilmediğini tespit etmek için yapılmaktadır.Ülkemizde yapılan denetimin yüzeysel olması sebebiyle denetim faaliyetleri tam anlamıyla amacına ulaşmaktan çok öte kalmaktadır. Bu da beraberinde kaynakların verimsiz kullanılması sonucunu getirmektedir.

Kitapta kendi adıma ilgimi çeken bölümlerden biri de 2006 yılında Nobel ödülü
ile başarısını taçlandıran Bangladeşli ekonomist Muhammet Yunus’un sözleri
oldu:“Yoksulluk yapay bir durumdur, insan medeniyetine ait değildir ve bu durum
değiştirilebilir. İnsanları yoksulluktan kurtarabiliriz. Yapmamız gereken tek şey, kurum ve politikalarımızı yeniden tasarlamaktır. İnsanların yoksulluğun olmadığı bir dünya yaratabileceğine inanmalarını umuyorum.” Bu sözlerin sahibinin küçük miktarlarda kredilerin insanların kaderini değiştirebileceğini kurduğu banka ile kanıtlaması ve bu sayede Nobel Ödülü’ne layık görülmesi beni çok memnun etti. Şüphesiz ki sahip olduğu vizyon, onun bu ödülü almasında önemli paya sahipti.

Devletlerin temel gelirlerinde en önemlisi vergilerdir. Çeşitli adlarla devlet, halktan vergi toplar. Toplama süreci de bazı ülkelerde oldukça sancılı bir süreçtir. Vergi toplama hususunda caydırıcılık ve korkutma, vergi ödevinin yerine getirilmesinde tek başına asla yeterli değildir. Saydamlık ve hesap verme sorumluluğu vergi toplama konusunun iki önemli anahtarıdır. Hükümet eğer topladığı vergiyi nasıl harcadığının hesabını kendi halkına tam olarak verebilirse ve vatandaşlar kamu hizmetlerinin kalitesinin giderek arttığını görürse vergi ödeme isteği de artacaktır. Hatırlatmak da fayda vardır, en iyi ve en cazip vergi en az olan vergidir.

Saydam ve hesap sorulabilir yönetim gerçekleşmezse, bireylerin devlete ve onun
uygulamalarına olan güveni giderek azalır. Kamu harcamalarının giderek artması,
devletin giderek hantallaşması bireylerin ekonomik ve siyasi özgürlük alanını daraltırken vergi mükelleflerine de kamu harcaması olarak mali bir yük yüklemektedir.

Globalleşmenin temelini bölgeler ve yerel kültürler arasındaki etkileşimin ortaya
çıkardığı çeşitli kültürel, edebi ve felsefi ürünlerin yaygınlaşması oluşturmaktadır.
Birol Kavancılar, bu aşamanın globalleşmenin ilk evresi olduğunu belirtmektedir.
Globalleşmeni ikinci aşaması olarak mal ticaretinin artması ve sınır ötesi finans akışının hızlanması gösterilmektedir. Günümüzdeki aşaması ise üçüncü globalleşme evresi olarak nitelendirilmektedir ve temel özelliği “know-how” unsurunun tıpkı toprak, işgücü ve sermaye gibi önemli bir üretim faktörü haline gelmesidir. İçinde bulunduğumuz evrenin başarı sembolü olarak enformasyon teknolojileri gösterilmektedir.

Dünya bir Pazar Yeri’dir ve bunu kabullenerek yaşamalı, lokal düşünceleri yıkarak
olaylara günümüzü rekabetçi şartlarına uygun olarak global bir bakış açısıyla
yaklaşmalıyız. Baskıcı politikaları terk ederek global dünyada liberal politikalar
uygulayarak istenilen refah düzeyine ulaşmak mümkündür.

9 Ocak 2011 Pazar

Faiziniz Yatırılmış mı?

Bankanızın faizinizi ve stopajını hesapladığından emin olun!

Geçtiğimiz Kasım ayının 12.günü Garanti Bankası’nın internet şubesinden vadeli hesabıma 1 ay vadeli olacak şekilde para yatırdım. 12 Aralık gecesi saat 12’yi geçtikten sonra hesabıma girdim, vade sonunun 12 Aralık olduğunu teyit ettikten sonra vadeli hesabıma yeni birikimlerimi ekledim. Vadenin bozulmadığından emin olarak para ekleme yaptım, zaten sistem vade tarihiden önce para yatırmak istediğinizde sizi uyaracak şekilde düzenlenmiş. Ancak 12 Aralık tarihinde birkaç kez internet bankacılığı hesabıma girip teyit etmeme rağmen, hesabımda bir aylık faiz tahakkuku ve buna ilişkin stopaj kesintisi bulunmuyordu. Hayli kuşku uyandıran bu olayı bir hafta kadar bekledikten sonra, Alo Garanti’yi arayarak müşteri temsilcisi bayanla irtibata geçtim. Kendisi uzun süre hesabımı inceledikte sonra haklı olduğumu 2 gün içerisinde tekrar aramam gerektiğini söyledi. 3 gün sonra aradım ve dosyamın kapatıldığını aynı konuda bir defa daha şikayet bildiremeyeceğimi ilettiler. Bana tek yol olarak Mutlu Müşteri Hattı’nı gösterdiler. Bu noktada sikayetvar.com adlı internet sitesinden konuyu rapor etmem sonrasında mutlu müşteri hattını aradım. Karşımdaki kişi konunun ancak şubeden çözülebileceğini söyledi. Araya yeni yılın da girmesiyle nihayet Ocak ayının ilk haftasında gelen bir mail ile konunun çözüldüğü mesajını aldım. Hesabıma girip kontrol ettiğimde, vadesiz hesabıma bir miktar para yatırıldığını gördüm.

Bu noktada altını çizmek istediğim hususları sizinle paylaşmak isterim:
- Benim vade sonunda internete girip faiz tahakkukumu kontrol etme şansım var ama aynı şansa 62 yaşındaki annem sahip değil. Sistemsel bir hatayı annem yakalayamadığında onun zararı ne olacak? Bu gibi aksaklıklar sebebiyle kaç yatırımcı şimdiye kadar zarar etti kim bilir…

- Faiz geliri üzerinden kaynağında tevkif edilen gelir vergisi stopajını bu hata sebebiyle devlet elde edemedi. Şimdiye kadar meydana gelen bu hatalar sebebiyle devletimiz acaba ne kadar vergi kaybına uğradı?

- Mevcut hata sebebiyle defalarca telefon açmama rağmen bir kez olsun müşteri memnuniyeti adına tarafıma bir telefon açıp durumu açıklama gereği duymayan Garanti Bankası yetkilileri izledikleri politikanın adını “Hatayı Örtbas Etme” olarak mı nitelendiriyorlar?

- Vadeli hesabımın faiz tahakkuklarını vadeli hesabıma iadesi konusunda hesap açarken tercihimi belirtmeme rağmen neden faizi vadesiz hesaba yatırarak benim bir kez daha zarar etmeme sebep oluyorlar?

Amacım benim gibi sistemsel hatalarla yüzleşebilecek birçok yatırımcıyı uyarmak ve onları bir nebze olsun bilgilendirmek. Umarım Garanti Bankası yöneticileri de bu konuda hassasiyet gösterirler.

Volkan YORULMAZ
SMMM

22 Aralık 2010 Çarşamba

Erkekleri Ağlatan Şarkılar

Haşmet, bugünkü yazısında erkekleri ağlatan şarkıları yayımlamış. Torrent'den hemen 1,4,5 ve 10 numaralı şarkıları indirdim. Şimdi gecenin karanlığında onları huzurla dinleme vaktidir...



Erkekleri ağlatan şarkılar!

The Atlantic dergisinde ilginç bir liste çıktı karşıma... "Erkekleri ağlatacak kadar hüzünlendiren 10 şarkı"yı sıralamışlar.

1- R.E.M- Everybody Hurts
2- Eric Clapton- Tears in Heaven
3- Leonard Cohen- Hallelujah
4- Sinead O'Connor- Nothing Compares 2 U
5- U2- With or Without You
6- The Verve- The Drugs Don't Work
7- Elton John- Candle In The Wind
8- Bruce Springsteen- Streets of Philadelphia
9- Todd Duncan- Unchained Melody
10- Robbie Williams- Angels

Şarkılar çok etkiler beni ama ağlatmaz!

Üstelik bu toprakların insanıyım ya...

Şarkının hüzünlüsünden çok "can acıtan" ını, damardan olanını tanırım!
Bu yüzden mi, bilmem, yukarıdaki liste bana pek tatmin edici gelmedi!
R.E.M'in "Everybody Hurts" şarkısı, doğrudur, dinleyeni de çizer, incitir.
Ama "With or Without You" ile hüzünlere gark olan var mı hâlâ?

Listede dinlediğimde hâlâ içimin yandığı tek bir parça var: "Nothing Compares 2 U"...

4 Aralık 2010 Cumartesi

Hiçbir Şikayetim Yok


Nelerden şikayer ederiz? En ufak hoşumuza gitmeyen bir şeyden, acıdan, aşktan, hastalıktan, üzüntüen hatta bazen fazla sevgiden, fazla ilgiden. Buğday ot halindeyken bir işe yaramaz onu değirmende ezmek gerekir, öğütmek gerekir ki iş yapabilsin. Tohum ekilmeden, toprağın altına gömülmeden ne iş yarar ki? İşte buğday gibi ezilmeye yardım eder o şikayetler, tohum gibi bazen yerin dibine sokar bizi; ama sonu güzeldir çiçek açar her tohum gibi...

Fahir Atakoğlu dinlerken Aşkın Gözyaşları'nı okuyup zorlandığım bir haftayı geride bıraktığımı düşünürken bu cümle çok ama çok anlamlı geldi. Copy-paste değil bak da yaz yaptım :)

Google adsense

Analytics