6 Ocak 2008 Pazar

Bir Okur Mektubu...


İlk kez okuduğum bir şey için yorum yazıp bunu gönderdim ve ne mutlu bana ki ödüllendirildim. Arena dergisi için yazmış olduğum "okur mektubu"ndan bahsediyorum. Aralık sayısını okumaya başlamamla birlikte ben de yarattığı pozitif hava ile birlikte dergiye karşı o an bir vefa borcum olduğunu hissettim. Derginin ilk sayfalarında, okurlardan gelen mektupları dergide yayımladıklarını ve ayın en iyi mektubunun da ödüllendirildiğini okumuştum. Hemen bu fırsattan yararlanmak istedim. O pazar akşamüstü, nescafemi hazırlayıp birşeyler yazdım ve ertesi gün ofisten yolladım. Daha sonra heyecanlı bekleyiş başladı. Ayın 20'sinden sonra, onay maili gelmediği için wordde sakladığım mektubu bir daha yolladım. Yine bir mail gelmedi. Yapacak tek şey yeni ayı, Ocak'ı beklemekti. Öyle yaptım ve mutlu son: Mektubum Arena'da yayımlandı. Bu arada dergiyi bulmakta da bir hayli zorluk çektiğimi belirtmeden edemeyeceğim. Uzun lafın kısası, mektubu okuyamayan arkadaşlar için ve nostalji yapmaya ihtiyaç duyduğum anlar için işte o mektup:


Yaklaşık 3-4 ay aradan sonra Arena dergisini bu ay yeniden elime alma fırsatım oldu. Sabancı Üniversite’sinde master yaparken oda arkadaşımla ilk sayısını çok sıkıldığımız bir hafta sonu alıp, okudukça ve içerisindeki fotoğraflara baktıkça, “vay be artık Türkiye’de de artık erkeklerin kendini özel hissedebileceği bir dergi var” diye yorum yapmıştık. O ay tekrar tekrar incelediğimiz dergiyi satın alma mükellefiyetini dönem sonuna kadar bir ay O, bir ay da ben üstlenmiştik. Her ay içerik olarak bizi doyuran Arena, hiçbir zaman reklam kalabalığıyla okuyucu olarak bizlere sanki bir reklam buketi satın almış gibi hissettirmedi. Mezuniyet sonrası araya mülakat süreci ve yeni işimle ilgili eğitimler girince, geçen 3-4 aylık sürede dergiden uzak kaldım, ta ki bu Pazar sabahı alışveriş merkezinde dergileri gezene kadar…


Nedense yapım gereği dergiyi ayın başında almak gerektiğine inanıyorum. Belki çok mantıklı bir açıklaması olmasa da ayın ortasından sonra derginin içeriğinin “geçmiş” ya da “out-of-date” olduğunu düşünüyorum. İşte bu Pazar sabahı da “eski dost” Arena’yı görünce hemen dikkatim simli yazılmış Beckham ismine ve derginin yanındaki “The Football Factory” yazılı DVD’ye odaklandı. Hem ay başı, hem ilgi çekici konu, hem de izleyip çok beğendiğim bir filmin DVD’sini koleksiyonuma ekleme şansı, yani “3ü 1 arada” bir fırsat yakalamıştım. Dolayısıyla hiç düşünmeden aldım. Evime gelip derginin ambalajını heyecanla açtıktan sonra annemin öğle yemeği hazır diye bana seslenmesine kadar yaklaşık ilk 80 sayfalık bölümü bir çırpıda okumuştum. Okuduklarım gerçekten cezp ediciydi ancak özellikle belirtmem gerekir ki Marko Levi ile yapılmış olan röportajın tadı damağımda kaldı. Beğenerek okuduğum yazarın hakkında bir şeyler okumak çok hoşuma gitmişti. Ayrıca belirtmeden edemeyeceğim bir makale var ki o da Cihat Baker’in kaleminden çıkmış olan “Bir Zamanlar Fantezi Vardı”. Biz erkeklerin yaşadıkları süreçleri o kadar içten ve etkili bir üslupla yazıya dökmüş ki okurken kendi kendime “aa evet ya ne günlerdi” diye kendi kendime mırıldanmadan edemedim.

Dergiyi okurken kendi adıma fark ettiğim en önemli şey, iş hayatına atıldıktan sonra biz erkekler o yoğun temponun içerisinde, ve özellikle de bizi motive edecek birileri hayatımızda yoksa” kendimize bakmayı, son trendleri takip etmeyi biraz es geçiyoruz. Şahsen İstanbul’dan İzmir’e çalışmak için geldikten sonra giyim kuşam konusunda geri kaldığımı derginin sayfalarını çevirirken düşünmeye başladım. Belki de sırf bu yüzden adını “Online Alışveriş” başlıklı konudan duyduğum bir web sitesinden hemen aynı Pazar günü alışveriş yapma ihtiyacı duydum. Bu nedenle belirtmeliyim ki, sabahın erken saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar ofislerinde kapalı kalan çalışan erkekler (ve belki de özellikle benim gibi finansçılar) için Arena gerçekten büyük bir ihtiyacı kapatıyor.

Bu bağlamda sizlere bir öneride bulunmak istiyorum. Eğer içeriğinize ekonomi ve iş dünyası ile ilgili, okuyucuları çok da rakamlarla boğmayacak kısa makaleler ya da gündemde olan konuların daha “soft” bir tarzla işlendiği konu başlıkları da eklemeyi denerseniz hem derginin var olan çizgisinden çıkmamış olursunuz hem de okuyuculara bir “bonus” vermiş olursunuz. Yine imkanlar dahilinde, küçük de olsa, bir otomobil ve tuning bölümünün Arena’da şık duracağını düşünüyorum. Lütfen bu yazdıklarımı derginizin içeriğini yeterli bulmadığım şeklinde algılamayın çünkü bu haliyle de Arena’yı gayet dikkatle ve ilgiyle okuyorum. Belki de bu yüzden 46. Sayfadaki fotoğrafın sol alt köşesindeki yazıdaki yazım yanlışını da bulabilecek kadar “tetikte bir okuyucu”su oldum Arena’nın.

Sonuç olarak, böyle kaliteli bir dergiyi Türk erkeği ile buluşturduğunuz için, göstermiş olduğunuz emeğe büyük bir saygı duyuyorum ve sizlere teşekkürü borç biliyorum. Umarım ki mektubum beğeninizi kazanır ve bu ay ki “Die Hard Quadrilogy” box setini kazanan okuyuculardan biri olurum.

Bir sonraki ayki sayınızı sabırsızlıkla beklerken, sizlere de şimdiden yeni yılda editörünüz Didem Hanımın da belirttiği gibi tüm güzelliklere ulaşmak için “çaba” diliyorum. Teşekkürler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google adsense

Analytics